+3
okumamakta serbestsiniz. çok hoşuma gitti.
neden multimilyoner olamayacagimizi aciklayan bir hikaye. uzun ama okunmasi tavsiye edilir, buyrun:
fabian yarın kalabalığa yapacağı konuşmayı bir kez daha prova ederken heyecanlıydı. hep prestij ve güç istemişti, şimdi rüyaları gerçek oluyordu. gümüş ve altından takı ve süs eşyası yapan bir zanaatkardı, ama hayatını kazanmak için çalışmak ona yetmemeye başladı. heyecan, rekabet istiyordu ve sonunda planını başlatmak üzereydi.
nesillerce takas sistemini kullandı insanlar. bir adam ailesini, tüm ihtiyaçlarını kendisi sağlayarak besledi ya da bir ticaret dalında uzmanlaştı. üretiminden ne arttırabiliyorsa başka insanların üretiminden artan ile takas etti.
çarşı yeri hep gürültülü ve tozluydu ama yine de insanlar o bağırıp çağırmayı bekledi ve özellikle de arkadaşlıklarını. eskiden pek mutlu bir yerdi, şimdilerde ise çok insan ve kavga vardı. sohbet için zaman kalmadı-yeni bir sistem gerekliydi.
genelde insanlar mutluydu ve emeklerinin meyvelerinden memnundular.
her topluluğun basit bir devleti vardı; her bireyin özgürlük ve haklarının korunduğundan, bireyin kendi isteği dışında bir kişi ya da grupca herhangi birşey için zorlanmadığından emin olmak için.
bu, hükümetin tek ve yegâne amacıydı ve devlet addıbını seçen grup gönüllü olarak onun geçimini sağlardı.
ancak çarşı yeri çözemedikleri tek sorundu. bir bıçak kaç basket mısır ederdi, bir mi yoksa iki mi? bir inek kaç vagon... ederdi, vesaire vesaire. kimsenin aklına daha iyi bir sistem gelmiyordu.
fabian duyuru yaptı: “bizim takas sisteminin sorunlarına bir çözümüm var, herkes yarınki halk toplantısına davetlidir.”
ertesi gün şehir meydanına büyük bir kalabalık toplandı, fabian adına “para” dediği yeni sistemle ilgili herşeyi anlattı. kulağa hoş geliyordu. “eee nasıl başlatacağız?” diye sordu kalabalık.
“takı ve süs yaptığım altın kusursuz bir metal. kararmaz ve paslanmaz, uzun süre dayanır. ben altından gibke yaparım, her gibkeye lira deriz.”
para değerlerin nasıl çalışacağını ve “para”nın, takas sisteminden çok daha iyi bir alış-veriş sistemi aracı olacağını açıkladı.
devlet adamlarından biri “birileri kazıp altın çıkarır ve kendi paralarını yapabilir.” diye sorguladı.
fabian’ın cevabı hazırdı: “bu büyük adaletsizlik olur. sadece hükümet tarafından onaylanan paralar kullanılabilir, bunların üzerine özel işaretler konulur”. akla uygun göründü, hem bu şekilde herkese eşit miktar verilmiş olur. fakat mum yapan “ben herkesten daha fazlasını hak ediyorum” dedi ve ekledi “herkes benim mumlarımı kullanıyor”. “hayır” dedi çiftçi “yiyecek olmazsa hayat olmaz, tabii ki biz en büyük pay bizim olmalı”. atışmalar sürdü gitti.
fabian tartışmalara bir süre ses çıkarmadı ve sonunda “madem bir karara varamıyorsunuz, size önerim benden istediğiniz miktarı kendiniz belirleyin. miktarda bir kısıtlama yok, sizin geri ödeyebilme kabiliyetiniz dışında. ne kadar çok isterseniz yıl sonunda o kadar geri ödersiniz”. insanlar sordu “sen ne kazanacaksın bundan?”.
“ben size para sağlayarak bir hizmet sunuduğum için bir ücret hak ediyorum. diyelim ki borçlu olduğunuz yılın sonunda her 100 lira için 105 geri ödersiniz. bu 5 lira benim ücretim olacak, bu ücrete faiz diyeceğim.”
bundan başka bir yol yokmuş gibi göründü, hem de yüzde 5 oldukça ufak bir miktardı. “gelecek cuma yine gelin başlayalım.”
fabian hiç zaman kaybetmedi. gece gündüz para yaptı, haftanın sonunda hazırdı. insanlar dükkanının önünde kuyruğa girdiler, hükümet paraları denetleyip onayladı ve sistem yürürlüğe koyuldu. bazıları sadece bir kaç tane ödünç aldı ve yeni sistemi deneye gitti.
parayı harikulade buldular ve çok geçmeden herşeyin kıymetini altın paralarla ve liralarla belirler oldular. kıymeti biçilen miktara “fiyat” dediler. fiyatı, ürüne harcanan işin zorluğuna göre belirlediler. çok iş gerektiriyorsa fiyatı yüksek, kolay üretiliyorsa ucuz.
kasabanın birinin tek saatçisi ali’ydi. onun fiyatları yüksekti, çünkü müşteriler sırf onun saatlerinden birine sahip olmak için ödemeye hazırdı.
bir gün bir başkası da saat yapmaya başladı ve satış yapmak için ucuz fiyatlar sundu. ali hemen fiyatlarını düşürmek zorunda kaldı. iki adam da en ucuz fiyata en iyi kaliteyi vermek için çekişir oldular. bu hakiki serbest rekabetti.
durum inşaatçılar, ulaşım operatörleri, muhasebeciler, çiftçiler, yani her çalışma alanı için aynıydı. müşteriler hangisi ucuzsa onu seçtiler-seçme özgürlükleri oldu. diğer insanların işe atılmasını engelleyen ruhsat ya da gümrük gibi suni düzenlemeler yoktu. yaşam standartı yükseldi, çok geçmeden insanlar parasız nasıl yaşadıklarını merak eder oldular.
yılın sonunda fabian ona borcu olan herkesi ziyaret etti. bazılarının borç aldıkları paradan daha fazla parası vardı, bu diğerlerinde daha az olması demekti, çünkü ortada belli sayıda gibke vardı. borcundan çok gibkesi olanlar 100 artı 5 geri ödediler, fakat yine de devam etmek için borç almarı gerekti.
ötekiler, hayatlarında ilk kez borçta olduklarını farkettiler. fabian onlara yeniden borç vermeden önce malvarlıklarının bazılarına el koydu. herkes tekrar denemeye ve bulunması pek zor 5 lirayı kazanmaya gitti.
kimse farkına bile varmadı ki, bütün liralar geri ödenmeden ülke borçtan kurtulamazdı, fakat yine de her 100’de arttırılan ve hiç borç verilmeyen şu 5 paralar vardı. fabian’dan başka kimse göremedi ki faizin –şu hiç işleme sokulmamış paranın- ödenmesi imkansızdı, bu yüzden birileri mutlaka ekgib çıkmak zorundaydı.
evet fabian da bir kaç lira harcadı, ama toplam ekonomisinin %5’ini kendine harcaması gibi bir şey söz konusu bile değildi. insanlar binlerceydi, fabian ise bir kişi. ayrıca zaten kuyumculukla rahat bir yaşamı vardı.
fabian’ın dükkanının arkasında kasa odası vardı ve gibkelerinin bir kısmını orada güvencede bırakmak insanlara kolay geldi. paranın miktarına ve ona bırakıldığı zamana göre bir ücret kesti. para sahibine deposito karşılığında makbuz kesti.