/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    Arabamın anahtarına basıyorum ve kırmızı arabam caddede bana göz kırpıyor. Hızlı bir şekilde kaldırımdan arabama doğru yürüyorum. Yürürken bir dilenci eliyle bana dokunuyor ve arkama dönüyorum. Benle konuşmaya başlıyor:
    “Efendim, üç gündür açım ve yemek yemem gerekiyor. Bana birkaç bozukluk verebilir misiniz?”
    Gözlerimi gözlerine dikip gülümsüyorum.O da bana doğru bakıyor. Uzun uzun gülümseyerek bakıyorum. Anlamsız bir surat ifadesiyle tekrar konuşmaya başlıyor:
    “Efendim,iyi misiniz?”
    Bekletmeden cevaplıyorum:
    “Gün batarken gökyüzü kırmızı mıdır? Kıpkırmızı mı?”
    Bu soruyu duymayı beklemediğini biliyorum ve şaşırıyor. Neyden bahsettiğimi bilmiyor ve şöyle diyor:
    “Neyden bahsettiğinizi anlayabilmiş değilim efendim.”
    Gülümsedim.Ne kadar kibar bir dilenci, bana efendim diyişi, kendi bilgeliğini mütevazi bir şekilde küçümseyişini işaret ediyor.Ona dönüp konuşmaya başlıyorum:
    “Sana para veremem, lütfen beni bağışlayın. Yemek istiyorsanız şu restoranda çok tatlı ve temiz yemekler yapılıyor. Patronumdan rica edin, belki vicdanı hala yerindedir.”
    Dönüp umutsuz gözlerle restorana doğru yürüyor. Arabama binmek için adımlarımı hızlandırıyorum. Arabaya binip biraz rahatlamak için MOZART LACRiMOSA ‘ yı yeniden açıyorum. Arabamla sahilden ilerliyorum, müzik kanımın akışına yön veriyor. Damarlarımdaki tutkuyu hissedebiliyorum, sanata kapılıyorum. Göz bebeklerim daha parlak görüyor. Sahildeki suyun sesini bir kilometre öteden duyabiliyorum. Arabamla on dakikalık yolculuğun sonunda geliyorum ve arabamdan iniyorum. Patronun verdiği adres burası olmalı, büyük bir depo, sanırım çoğu işletmeye hizmet veriyor olmalılar. Kapıdan içeri giriyorum ve danışmaya ilerliyorum. Sade giyinmiş bir adam beni karşılıyor. Beni görünce hemen konuşmaya başlıyor:
    “Buyrun efendim nasıl yardımcı olabilirim.”
    Gülümsüyorum ve konuşmaya başlıyorum:
    “Patronum beni sahil restoranından gönderiyor. Bize ait malzemeleri almaya geldim. Teslimat kamyonunuzun arızalanması ben gerçekten çok üzdü. Bilirsiniz,restoranımız böyle şeylere çok duyarlıdır. Mesleğimizi aşkla yaparız.”
    Adama söylediklerimden sonra yüzünü buruşturupve şöyle diyor:
    “Beni burada bekleyin, yetkili arkadaşlara talebinizin gerçekleşmesini ileteceğim.”
    Ve binanın ilerisindeki asansöre doğru yürüyor. Danışmadaki diğer bayana gülümsüyerek konuşuyorum ve ona şöyle diyorum:
    “Ne tatlı bir gün değil mi?”
    Gülümsüyor ve benle konuşuyor:
    “Kesinlikle efendim!”
    Gözlerine bakıyorum ve ona sorular soruyorum:
    “Klagib müziği sever misiniz?”
    Önce sorumu düşünüyor ve sonra yanıtlıyor:
    “Hayır,pek değil efendim.”
    Ona gülümsüyerek bakıyorum ve tekrar konuşuyorum:
    “Sizi restoranımızda bir yemeğe davet ediyorum. Böylelikle sizi hem yemeğe,hem de sanata doyurabilim.”
    Kadın bana bakıyor ve gülümseyerek şöyle diyor:
    “Korkarım, nazik teklifinizi kabul edemeyeceğim. Yine de çok kibarsanız. Teşşekürker.”
    Kadınla sohbet ederken danışmadaki diğer adam asansörden işçi bir gençle geliyor. Koridorun sonundan yanıma kadar geldikten sonra bana şöyle diyor:
    “Bayım bu genç size yardımcı olacak. Arabanızı alın ve deponun arkasına zütürün. Teslimatı bizzat yerleştireceğiz. Kamyon sıkıntısından dolayı özür dileriz.Bu yüzden size makul bir indirim yapmayı kabul görüyoruz. Bizi tercih ettiğiniz için teşşekürler ediyoruz,bir dahaki sefere görüşürüz.”
    Kafamı onaylarcasına sallıyor ve gülümsüyorum adama elimi uzatıyorum ve el sıkışıyoruz. Genç adama dönüyorum ve ona şöyle diyorum:
    “Sokaktaki kırmızı tatlı araba benim, haydi gidelim.”
    Genç adam ses çıkarmadan, itaatkar şekilde kafa sallıyor ve arabama biniyoruz. Deponun arkasına sürüyorum ve genç adam arabadan iniyor. Bagajı açıyorum ve teslimatı yerleştiriyor.Çok suskun duruyor sanırım bu iş onun için sıkıcı ve yorgun olmalı. Onla konuşuyorum:
    “Biraz yorgun gibisin genç adam.Bu iş senin için sıkıcı olmalı.”
    Teslimatları yüklemekle o kadar meşgul ki benle konuşurken suratıma bakma fırsatı olmuyor ve beni yanıtlıyor:
    “Efendim kesinlikle katılıyorum.Bu işi sevmiyorum,ama yapmak zorundayım. Paraya ihtiyacım var, yemek için para ödüyoruz, barınmak için para ödüyoruz, giyinmek için hatta tuvalet için bile para ödüyoruz. Eskiden yaşamak için geyiklere ve çileklere ihtiyacımız vardı.Şimdiyse bankalara.”
    Benzetmelerini hayranlıkla dinliyorum ve konuşmaya başlıyorum:
    “Kesinlikle küçük dostum, sana bu güzel benzetmeler için bahşiş veriyorum.”
    Teslimatı tamamladıktan sonra bahşişini veriyorum. Seviniyor ve arabama atlayıp restorana geri dönüyorum. Malzemeleri yerleştirmek için mutfağa gidiyorum. Yardım isteyebileceğim birileri var mı diye bakınıyorum ve Aykut’u görüyorum. Hemen ona sesleniyorum:
    “Benim sadık arkadaşım,şu çuvalları arabamdan taşımama yardım et.”
    Kafasını sallıyor ve birlikte çuvalları yerleştiriyoruz. Patron kapıyı açıp içeri giriyor.Onu gülümseyerek karşılıyorum ve ona şöyle diyorum:
    “Patron,bu harika elemanınızı ödüllendirmelisin. Sizin için indirim aldım.”
    Gergin yüzü gülümsüyor ve elini omzuma atıyor. Benle konuşuyor:
    “iyi iş çıkardın Bars,her zaman iyi elemanlarımdan birisin.Şimdi sana izin veriyorum, burada işler tıkırında, akşam fazla mesai yapacaksın .Gidip dinlenebilirsin. Gecikme saat sekiz gibi burda ol.”
    Ona kafamı sallıyor ve Aykut’a göz kırpıp restorandan ayrılıyorum. Sahile gidip telefonumu bulmam gerekiyor. Arabamla sahile gidiyor ve dün gece ne yaptığımı hatırlamaya çalışıyorum. Başarısız oluyorum ve her şeyi unutup biraz rahatlamam gerektiğini düşünüyorum. Sahilde yürüyorum ve bu yürüyüş meditasyonum oluyor.Ama yine de sorumluluk sahibi olduğum için her şeyi unutup telefonumu bulmam gerekiyor. Sahilin yukarısındaki kayıp eşyalar ofisine yürüyorum. Belki yardımsever birisi duyarlı olup, telefonumu oraya bırakmıştır,ya da çalıp satmıştır. Kayıp eşya ofisine doğru yürüyorum. Oraya vardığımda kapıyı açıp içerideki yaşlı adamla konuşmaya başlıyorum:
    “Ne kadar güzel bir gün değil mi bayım?”
    Gazeteyi okurken geldiğimi görüyor ve gözlüklerini çıkarıp benimle konuşuyor:
    “Kesinlikle, genç peki bu güzel günde buraya ne için geldiniz?”
    Dükkanı inceleyen kafamı ona çevirip gülümsüyorum ve onunla konuşuyorum:
    “Güzel bir akşam sahilde oturuyorum ve denizin dalgalarını izliyorum. Denize odaklanmış olmalıyım. Telefonumu sahilden almadan eve dönüyorum. Bilirsiniz,dalgınlık işte burda olabilir diye düşündüm yanılmış mıyım efendim?”
    Konuşmaya başlamadan önce alttaki rafa elini uzatıyor ve kutunun içinden telefonumu çıkarıp bana uzatıyor, telefonumu almak için uzanıyorum ve konuşmaya başlıyor:
    “Dün gece sahilde dolanırken, kumda bir şeyin ses çıkardığını farkettim.Her akşam sahil boşaldığında kontrol amaçlı turlarız.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster