-
26.
0rutin bir akşamdan sonra yatıp uyuduk. okula gittiğimde mahide sırada tek oturuyordu. gülerekTümünü Göster
baktı yüzüme. bende gülmeye çalışarak baktım ona. dün başka birla birbirimizi getirmekle
meşguldük. şimdiyse mahide ye bakıyordum. dramatize etmenin anlamı yok dedim. sırama
geçtim. cemil gelmemişti furkansa sırada oturuyordu. selamlaştık . mahide arkasını döndü.
-naber
+iyi sen
-bende iyiyim.
+şimdi ne demeliyiz. çünkü gizli olsun dedin.
-evet. çıkışta bekle beni. dolaşırız.
+tamam.
gizliden kasıt neydi anlamadım. herşeyi açık açık konuşuyorduk nihayetinde.
o gün okulda bir şey olmadı. kızlar basit tartışmalar yaşadılar. "seni kaltak seni demek o çocuğa
verecektin falan diyenler vardı. ve nihayet gün bitti. sonra geliyorum beyler.
çıkışta mahide okulun dışında beni bekliyordu. kendisinin yanına gittim. tokalaştık kızla. bildiğin
elleri uzattık satıyor musun satmıyor musun der gibiydik. ama buna da şükür şimdi düşünüyorum
da saprtacus ve crixus gibi tokalaşsak daha mı iyiydi, öyle bir şey olsa ben o gazla bunu yere atar
ardından "getirim o neavia huursunu " diye bağırırdım. gannicusa yaptığı muallaklikler hala
kalımda.
mahide ile tokalaştıktan sonra biraaz dolaşıp bir banka oturduk. ama sadece oturduk , yani bir
hayat belirtimiz falan yoktu. daha sonra mahide elimi tuttu ve güldü. sonra yüzüme bakmaya
başladı. ne bekliyordu bilmiyorum. ona gülmek zorunda değildim. tam tersi bu yapay hareketleri
sinirimi bozmuştu. yine de dudaklarımı uzatıp alt dudağıyla çenesini karışık şekilde öptüm. bu
iyice gülmeye başladı. galiba gibsem kız saba tümer bülent ersoy karşımı bir şeye evrilirdi.
zaman kavramı yok olmuş gibiydi. hep aynı anın içine hapsolmuştuk ve o bana gülümsüyor ben
ne yapsam diye düşünüyordum. yukarıdan bir ufo falan düşseydi daha zevkli olurdu.
en sonunda dayanamadım en azından sessizlik gibtir olup gitsen diyerek konuşmaya başladım:
-mahide hep böyle mal gibi oturacak mıyız?
+hehe ne yapalım başka?
-ne istersen yapabiliriz, yapmak istediğin bir şey yok mu?
+bir şeyler yiyebiliriz biraz açım aslında.
elimi pantolon cebinin üzerine attım. kağıt bir para vardı. 5 liraydı sanırım. ve okulda
harcamadığım halde 5 liram vardı. okula para arkaürmeyenlerin yanında iyi durumdaydım ama
yiyeceğimiz şeye göre param yetmeyebilirdi.
-ne yemek istersin?
+tost olur.
-tamam gel.
ayağa kalkıp yürümeye başladık. elimi tuttu birden. yine baktım kendisine. yine sırıtıyor. dünya da
o kadar insan açlıktan ölüyordu her türlü savaş felaket yaşanıyordu ve bu kız amelia nın istanbul
şubesi gibi gülüyordu.
15 dakika kadar oldu yürüyeli. ben ne yapacağımızı unutmuştum.
-zapa tostçunun yerini biliyor musun?
olley demek gelmişti içimden. en azından olayı öğrenmiş oldum.
etrafa bakmaya başladım tostçu var mı diye. en sonunda küçük bir büfe buldum.
masaya oturduk ve iki tabure çektik. 5 dakika oldu sipariş yok bir şey yok. kızla salak salak
birbirimize bakıyoruz. brad pitt gibi bir tipim olsa herhalde kız hayatın sonuna kadar karşımda dikili
dururdu. bense sümüklerimi çekiyordum karşısında.
-mahide ne istiyorsun?
+hiçbir şey.
-tost istemiyor muydun?
+aa evet sucuklu.
-içecek.
+kola.
adama seslendim bir sucuklu bir kola diye. kafasını gülerek sağa kaydırdı "sucukludur tabi" gibi.
ne arka insanlar var. bu sayede bana para yetmiyordu. neyse izlerdik kızı. fakat bugün öpüşürsek
falan berbat olurdu. kim bir sucukla öpüşmek ister ki? ben mangal da bile sucukla ancak zorakiyse
münasebete girerim. yani çok aç kalırsam yerim anlamında.
kız önündekileri bitirdikten sonra kalktık. 3.5 lira tutmuştu. çıkarken bu muallak büfeci yine seni
seni gibi bir bakış attı. hayda der gibi bir bakış attım. iyidir iyi gibi bir bakış attı. dükkanın batsın
huur çocuğu gibi bir bakış attım. mahide ile tekrar yola koyulduk.
mahide ile bizim evin o taraflarda geziyorduk. en son olmasını istediğim şey oldu:
karşıdan pijamalı, depresyon hırkalı ve terlik giymiş başarılı ama bir o kadar loser bir insan bana
bakıp sırıtıyordu. abimdi. hızla yanımıza geldi parmak arası terliğine soktuğum:
-oo zapa naber kim bu güzel kız.
ya cümleni gibeyim dedem sanki pekekent. içinde ölü bir huur çocuğu falan taşıyor.
+mahide abi.
o anki bakışını unutamam. "mahide mi ? olum mahide dediğin çirkin olur. sen hiç nazmiye diye taş
bir kız gördün mü? göremezsin olmamalı" bakışıyla bunun gibi bir şey demiştir.
-mahide naber nasıl bizim ki.
• iyi. abisi olduğunu bilmiyordum.
-bahsetmedin lan benden.
pijamanı gibeyim senden niye bahsedeyim.
+henüz o kadar zaman olmadı abi. ayrıca neden bu kadar içli dışlısın.
orada üzüldü hafifte. yine üzüldüm hergeleye.
+mahide abim çok çalışkandır. dedim. baktım bu yine gülüyor. sevimli kereta seni.
ardından abim nihayet gitmeyi akıl etti. mahide abin iyi biri dedi. iyidir iyi dedim arkaten haber ver.
şaka yapıyorum bu kadarını söyleyemem. mahide ile ayrıldık. kalçalara baktım bir rutin olarak.
acaba doğanın dengesini mi bozuyordu kız? nihayetinde mahide amk bence de güzel olmaması
gerek.
eve gittim mahide ile ayrıldıktan sonra. abim "oooo zapaya bakın siz" diye bağırıyordu. galiba
kardeşim gibince ben de gibmiş olacağım diye düşünüyordu. kolunu falan omzuma orama burama
atıyor. sevinç nidaları falan derken bu beni bir kıvama getirmedi değil. neyse ki kendime geldim.
yoksa abi falan dinleme yatırırdım bunu. eli durmadan gibime değiyordu.
diğer gün yine okula gittim doğal olarak. oturdum sırama. mahide her zaman ki gibi önceden
gelmişti. bana bakıp naber dedi. iyi olduğumu söyledim. bugün ne yapalım dedi. e artık arka
dememe ramak kalmıştı. e bize gel istersen dedim. size mi diyip huurlara has bir terredüte düştü.
iyi olur dedi gülerek. o anın zihnimde açıklaması şuydu: mahide evet der ve tahtanın önünde
freddie mercury nin hologramı belirir. ardından we will rock you eşliğinde konfetiler fırlatılıp ben
tebrikleri kabul ederim. aslolansa biyoloji öğretmeninin içeri girmesiydi.
sırada cemil ve furkanla biyoloji dersini dinlememek için büyük çaba veriyorduk. yoksa mümkünatı
yok bir insan horlayamaz. şaka falan olmalıydı. ayrıca bu cemil niye hergün uyuyordu okulda.
hastalık falanda yoktu muallak de. fazla kurcalamadım olayı. furkana naber aga dedim. iyidir
kanka sen futbol menajer oynuyor musun diye sordu. yok dedim. çok güzel oyna dün bütün gece
oynadım. zil çalsa da eve gidip oynasam dedi. sıramda iki seri katil potansiyeli olan insan vardı.
biyoloji dersini dinlemeye karar verdim.
okuldan sonra mahide ile eve doğru yürümeye başladık. bu tip şeyleri sevmediğimi falan söylerim
ki öyledir ama fena da değildi yanınızda güzel bir kız olması. tabi korkuyordunuz da hep aklınıza
"ya bir anda dünyanın en yakışıklısı gelip kızı elimden alırsa" diye düşünmüyor değildiniz.
mahide ile eve girdik. abim salondaydı. evde duracağı tutmuş adamın. annem yine yok. belediye
başkanı mı oldu bizden habersiz diye şüphelerim var. abim yanına çağırdı beni. tam bizim odaya
giriyorduk mahide ile bir baktım salonun kapısından kafasını uzatıyor. yanına gittim.
-koçum benim be kızı eve de getirmiş.
+saol abi. bir şey olacağında değil de.
-bak koçum. kızı sıkma. rahat bırak zorlama hemen.
+ne dşyorsun abi ya.
-güven sen bana. sıkboğaz etme kızı. rahat ol. bak kızların özel noktaları vardır. o noktaları
bulursan kız feci azar.
+bizden habersiz playboy falan mı oldun sen cümlelere bak ya. hergün bir kız arkaürüyorsun
sanki.
-lan bende para olsa piuuuuuu.
+he öyle öyle. sen evden çıksana abi kız rahat etsin ürkütüyorsun kızı.
-hadi lan oradan. kız niye benden ürksün. ama çıkıyorum yine de. hadi göreyim seni.
kapıdan çıkarken bir gülüşü vardı, dedim bu kızı bir ara gibti herhalde.
mahidenin yanına gittim. kız odada tek başına bekliyordu melül melül. göleğinin üstten iki düğmesi
açıktı. bütün kızların böyleydi zaten. ayrıca gömlek göğüslerini çok belirgin yapıyordu. vücudu
zaten muhteşemdi. yatakta oturuyordu ben de yanına oturdum.
-ee ne yapalım mahide?
+bilmem. sen ne istersin?
çok şey istiyordum ama nasıl söyleyecektim. ben de tüm ergen fantezilerinde olduğu gibi atıldım
ortaya:
-doğruluk mu cesaretlik mi oynayalım mı?
+şişe çevirmece.
-evet adı bu galiba.
+tamam oynayalım.
direk mutfağa gidip şişe aradım. en küçük şişe 1.5 litrelik çamlıca gazoz şişesiydi. sorun olmaz
herhalde dedim ve odaya arkaürdüm.
mahide şişeyi görünce görünce gülmeye başladı. umursamadım kendisini.
şişeyi çevirdim. mahide heyecanlı heyecanlı şişeye bakıyordu. yere oturunca ben iyice tahrik
oldum. bir şey olduğundan değil tahrik olacak yer aradığımdan. sonra şişe durdu. o bana
soracaktı.
direk doğruluk dedim.
+beni seviyor musun?
ya giberim ben böyle hayatı.
bu soruya iyice sinirlensem de belli etmedim.
-elbette seviyorum dedim. bu gülüp başını omzuma sürttürdü. hala bu yaptığını anlamaya
çalışıyorum. köpekler gibiydik o anda. belki de doggy sytyle a işaret ediyordu, kim bilir.
tekrar şişeyi çevirdik. yine bu bana soracaktı.
cesaretlik dedim.
+pencereyi açıp mahideyi seviyorum diye bağır.
keşke şişeyi mahallenin ortasına koysaydı ve üzerine oturmamı isteseydi. ama yapacak bir şey
yok amı olan kazanır.
açtım pencereyi. "mahideyi seviyoruu" dedim.
başlık yok! burası bom boş!