+1
Her şey bir tarafa, Fehmi'le yol boyunca konuştuklarımız alıma geldikçe hala gülerim. Daha önce kan vermiş insanların diyaloglarını hatırlatıyor. Aga! insanlar sana öylesine minnettar kalıyormuş ki anlatamam. Taksiyle kapıdan alıyorlar seni. Kan verdikten sonra bir kaç litre meyve suyu koyuyorlar önüne. Ardından seni lokantaya zütürüp güzelce ziyafet çektiriyorlar. Yetmedi. Cebine para bile koyuyorlar. Sonra da gideceğin yere kadar arabayla getirip bırakıyorlar. Yol boyunca duyduğun teşekkürler, Allah razı olsunlar, Allah tırnağınıza taş değdirmesinler de cabası.
Taksi tutacak kadar parası yoktu heralde ki minibüs durağına kadar yürüyerek gitmiş, oldukça uzak olan hastahaneye ancak iki minibüs değiştirerek ulaşmıştık. Gariban bir adama benziyor. Yazık! Yemek ısmarlamak ya da cebimize para koymak gibi bir takım girişimi olursa geri çevirelim, işimizin acele oluşundan, finallere çalışmamız gerektiğinden bahsedelim. Adamcağıza bir de bizim için masraf ettirmeyin, diyoruz. Belki kan verdikten sonra sadece meyve suyuna hayır demeyiz.
Nerede o teklifler? Bir tanesi bile yok. Meyve suyunu kendi paramızla aldık. Dinlenip kendimizi toparlaması sonrasında adam bize "Ben hastamın başından ayrılmayım, siz gidersiniz artık demesin mi?" bana kalsa yürüyüp giderdim. Ne zamandır iştahım yoktu. Fehmi duramadı. En sonunda patladı. " Buraya gezmeye gelmedik. Zor durumda olan yakınına kan vermek için geldik. Öğrenciyiz, cebimizde para var mı yok mu? O kadar yolu nasıl yürüyeceğiz? Bari bir taksi tut." aslında hiç gerek yoktu. Fehmi bunları bekleyecek bir arkadaş değildi. Beklediği biraz ilgi minnettarlık ve bir şeyler teklif edilmesiydi.