-
1.
+3Cebimizde beş kuruş para yoktu gerçekten de.Saçlarımdaki karları silkelerken bunun ne kadar da doğru olduğunu düşündüm. Cebimde sadece iddaa’dan 5 liraya 500 tutturduğum ve kötü günler için sakladığım bir kupon vardı. Herkes bir yerlere gidiyordu. Etraf kendini farklı sanan aynılarla doluydu. Uzakta bir fest food dükkanının önünde gö. tünü büyütmezse ölecek hastalığına yakalanmış insanlar sıra bekliyorlardı. Hepsi benim için uzayda yer kaplayan birer cisimden ibaretti.Ülke adeta “walking dead”e dönmüştü amk. Beynini süs olarak taşıyan insanlardan çok sıkılıyordum.Kar yağmaya, rüzgar esmeye devam ediyordu ve Dilberay ile Hipopotam karışımı bir kadın ağzındaki sigarası ile karşıdan karşıya geçmeye çalışıyordu. Günün bu saatlerinde canım her zamankinden çok sıkılıyordu.Üst geçitte durduk. Aşağıdan geçen arabalara bakarken bizim Aristo’ya dedim ki:
“Bu akşam içelim mi lan kafaları dağıtırız?”
“Üzüldüğümüz kadar içeceksek paramız yetmez”dedi
“Ya senin içine çektiğin oksijenin her metreküpünü s.kiyim. 500 liralık tutmuş kupon var cebimde lan işte. Gider ezeriz”dedim. Bunları söylerken arka fonda Eye of te Tiger çalarken çimento torbaları taşıyan Rocky Balboa gibi gaza gelmiştim.
“Dostoyewski: “Dünyanın en zor hissi, kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur”demiş, dedi bizim Friedrich Nietzsche’nin ruh öküzü!!
“Ne yapmış amk koduğumun Dostoyewskisi? Düğüne mi gitmiş amk?” diyerek Twitter’dan alıntıladığım bir kontra atakla cevaplayarak, ayaklarımızın altında hareket eden şehri seyretmeye devam ettim.
Gülümsedi. Felsefi de olsa gülümseyebiliyordu.
“A.ına rövaşata attığımın delisinin gülümsemesi bile felsefi”diye düşündüm. Türünün tek örneği olduğunu düşünüyordum. Evet,felsefi gülüşüyle beni farklı düşüncelere daldıran dostum Sokrates, milattan önce 11.000 yıllarında nesli tükenmiş bir mikroorganizmaydı ;fakat ne yapayım seviyordum peze. engi..
başlık yok! burası bom boş!