+1
Arkada dördümüz biraz sıkışmıştık. Benim sağ tarafım kapıya dayanmıştı. Sol tarafımda ise annesinin kolu koluma, bacağı bacağıma yapışmıştı. Kadının vücudundan yayılan sıcaklık, kolundan ve bacağından elektrik akımı gibi bana geçiyordu. Kadın gülerek, “Koca arabaya da zor sığdık valla!” dedi ve anneme doğru yan döndü, annemle sohbet etmeye başladı. Biraz sonra, “Amaan, böyle de rahat edemedim!” diyerek kımıldamaya başladı, sanki kendine uygun oturma pozisyonu yaratmaya çalışıyordu. Fakat kıpraştıkça da o koca zütü bacağımın üst kısmına sürtünüp duruyordu. Yarağım kalkmaya başlamıştı, belli olmasın diye iki elimi önümde birleştirmek zorunda kaldım. Acaba kadın bunu bilerek mi yapıyor diye takıldı kafama. Bunu öğrenmek için zütüne değen bacağımı hafif hafif yukarı aşağı oynatmaya başladım. Bacağımla zütünü okşuyordum. Ve kadın da sanki cevap verir gibi zütünü oynatıyor, bacağıma bastırıyordu. Bu kadında anlayamadığım birşeyler vardı. Ama şimdi bu durum böyle biraz daha devam ederse küloduma boşalıp rezil olacaktım.
Bacağımı oynatmayı bırakıp, dikkatimi öndekilere verdim. Ben hareketsiz durunca, kadın da zütünü oynatmayı ve bastırmayı bırakmıştı. Ramazan çavuş babama arabasının özelliklerini anlata anlata basıyordu gaza. Babamla konuşurken, dikiz aynasından da bana bakarak, “Bu arabayı damadıma düğün hediyesi vereceğim!” diyordu yine. Otoyola çıkmıştık, geçen Nurcan’la gittiğimiz otele gidiyorduk. Ama busefer sadece öğle yemeği yiyecek ve konuşacaktık. Otele vardığımızda, Lobiden direkt restoran kısmına geçtik. içerde hazır masalar varken, Ramazan çavuş şef garsonun eline para sıkıştırıp, bahçeye masa kurmalarını istedi. Şef garson da garsonları çağırıp, birkaç dakika içerisinde bahçeye masa çıkarttırıp, hazırlattırdı.
Geçtik oturduk, yemek ve içecek siparişlerimizi verdik. Siparişlerimiz gelene kadar havadan sudan konuştuk. Yemeklerimiz geldi, yemeye başladık. Garsonlar başımızdan çekilince Ramazan çavuş da konuyu açtı, “Azizim, dün de dediğim gibi, Nurcan’la Harun’u evlendirelim!” dedi. Babam da, “iyi güzel söylüyorsun Ramazan çavuş, evlilikte keramet vardır, bereket vardır. Ana baba olarak gençlere önayak olmak bize düşer. Lakin, evlenmeye çocukların kendileri karar vermesi gerekir! Onlar evlenmeyi isterse, bize sadece gerekeni yapmak, yuvalarını kurmak düşer! ikisi de burada, kendilerine soralım, evlenmeyi istiyorlar mı?” dedi.
Nurcan ordan hemen, “Ben çok istiyorum!” dedi. Bunun üzerine bakışlar bana yöneldi. Ortamda bir gerginlik vardı, istemiyorum desem gerginlik daha da büyüyecekti. “Ben de istiyorum, ama…” der demez, Ramazan çavuş, “Tamam, işte bukadar, gerisi teferruat!” diyerek lafımı kesti. Ağzı kulaklarına varmıştı, kendini zafer kazanmış gibi hissediyordu, nerdeyse kalkıp göbek atacaktı. Ben lafıma devam ettim, “Ama, okulum bitmeden evlenemem! Hem Nurcan’la birbirimizi daha doğru dürüst tanımıyoruz, topu topu bir iki saat konuştuk, hepsi bu! Böyle şeyler zaman gerektirir!” dedim. Ramazan çavuş sinirlenmişti, “Evladım tamam, gerisi teferruat dedik ya! Sanki babanla anan evlendiklerinde birbirilerini tanıyorlarmıydı? Onlar da bizim gibi görücü usulüyle evlendiler! Bak sen kızımla gezip dolaşıp konuşabiliyorsun, daha ne istiyorsun? Sen evlenmeye karar verdiysen gerisini bize bırak, ne gerekiyorsa biz hallederiz! Hadi yemeğinizi bitirin ve gidin gezin dolaşın konuşun gelin, biz de teferruatları konuşalım!” dedi.
Nurcan’la yemeklerimizi bitirmeden kalktık masadan. Otelin bahçesinde yürümeye başladık. Masadan epey uzaklaşınca Nurcan elimi tuttu ve “Seni çok özledim aşkım!” dedi. “Ben de seni çok özledim aşkım! Seni hemen şuracıkta yatırıp gibmek istiyorum!” dedim. O anda Nurcan’ı gibmek için içimde müthiş bir istek vardı. Etrafa şöyle bir baktım, otelin bahçesinin bitiminde hemen ormanlık başlıyordu. Ama ormana ulaşabilmek için otelin dışından gitmek gerekiyordu. Nurcan’a ormanı gösterip, oraya gitmek istediğimi söyledim. “Haa, anladım! Tamam gidelim aşkım, ama önce lavaboya uğramam lazım!” dedi. Otelin Lobisine gittik, ben beklerken, Nurcan WC’ye girdi. Çıktığında bir eli arkasında yanıma gelip, pantolonumun cebine birşey soktu. “Nedir bu?” dediğimde, kulağıma, “Külodum! Külodumu çıkardım, ama çantamı almadım yanıma!” dedi. Bunu söylemesi bile yarağımın hareketlenmesine yetmişti.
Tümünü Göster