0
binlerce yıldır yaptğımız şekli ile; o ana kadar edindiğimiz bilgi ve tecrübe sonucunda, ki bunların hiç birinin doğru olduğundan emin olunulamaz, öznel olarak yargı oluşturmadır. fakat bu geleneksel biçimin açıkları çokçadır. bu savın kanıtı da aynı olaydan farklı insanların farklı sonuçlar çıkarabilmesidir. çünkü o insanların hayatları boyunca gördükleri birbirinden farklıdır, bilgileri farklıdır. bu yüzden farklı düşünürler; bu durumda açıkca görünür ki iki düşüncede yanlıştır. ikisi de özneldir bu yüzden ussal değildir. aynı şekilde benzer hayatlar yaşamış insanlar da ortalama olarak aynı düşüncelere sahiptir. bu sorunu görmek için düşünüş biçiminizi sorgulamamız yeterli olacaktır. oluşturduğunuz bir düşünceyi nasıl oluşturduğunuzu anladığınızda göreceksiniz ki onlar bu düşünceyi oluşturduğunuz ana kadar çevreden gördükleriniz, sorgulamadan kabul ettikleriniz ve deneyler sonucu elde ettiklerinizle sınırlıdır. bu yüzdendir ki onlar size ait değildir, üstüne üstlük doğruluğu kesinlikle savunulamaz. bu çelişki fark edildiğinde geleneksel düşünme biçimimizle oluşturduğumuz düşüncelerimizin insanlığın düşün dünyasında yüksek bir değere sahip olması us-dışı ve hatta şapşalcadır.
tarihe biraz göz atıldığında görülecektir ki bu düşünüş biçimi insanları bölmüş, çatışma yaratmış ve yıkım-kriz gibi olaylara sebep olmuş. insanlık kendini böyle bir çıkmaza soktuğunun farkında da olmamış. savaş karşıtı oluş-savaşı destekleyenlere karşı, din karşıtı oluş-dine inananlara karşıt olmuş, bilimsel kuramlarla parçalara bölünmüş ve tüm bu olanlar hep bu bahsedilen düşünüş biçiminin ürünü olmuş.
peki o zaman insanlığı bu çatışmadan özgür kılmak nasıl mümkün olacak? düşünmeyi mi terk etmeliyiz yoksa bu düşünüş biçimini mi terk etmeliyiz? kuşkusuz sorunumuz düşünüş biçimimiz. peki başka nasıl düşünülebilir? bilgiye, deneysel sonuçlara saplanmadan düşünmek nasıl mümkün olacak?
insanın bu eski düşünüşü usdışı ise, insan usdışıdır ve ihtiyacı olan ussal düşünmektir. bunun mümkünatı ancak içgörü ile olacaktır. yalnız insanın bu içgörüye sahip olması ancak zihnini sınırlayan her türlü dogma, baskı ve inançtan kurtarması ardından hakikatı anlama yolunda ilerlemesi ile olacaktır. ek olarak; bu içgörü sağlandığında içgörü düşünce ile oluşturulacak bir şey olamayacak, düşünce içgörünün bir sonucu olacaktır.
insan oğlunun şu dünyada en çok önem verdiği tikel zihin ürünü. evren tümel ise tikel onu nasıl kavrayabilir?
kişi ne yazık ki bir başkasından duyduklarının sadece düşüncenin ürünü olduğu yanılgısındadır. bir başka kavrayış türü olabileceğine ihtimal dahi vermez; ancak yine de vardır ve içgörü etkinliğinde sağlanır.
bir başkasından duyulan, kişi tarafından ilk önce bu bir düşünce kabulu ile karşılanır ve bir sonraki adımda bunun onaylanması veya onaylanmaması zorunluluğunda hisseder. halbuki o duyulan da hakikat değildir, sözcükler hakikatı anlatmada her zaman yetersizdir; çünkü kelimeler sınırlıdır, fakat hakikat sınırsız - sonsuzdur. o herşeyi kapsar ve onu dil ile anlatmak mümkünatı yoktur, sadece hissedilebilir veyahut kavranabilir; ancak bu kavrayış düşünce etkinliğinde olmaz. bu, zihnin kargaşasını yaratan bilgilerin oluşturduğu düşünceler zihni terk ettiğinde oluşan sessizlik ve dinginlik halininde anlaşılabilir. orada düşünce yoktur, dinginlik vardır, fakat bu dinginlikte sonsuz bir enerji vardır, bu boşlukta sınırsızlık vardır.
ondandır ki düşüncelerin onaylanması yada ona katılınması anlamsızdır. bu hiçbir şeyi değiştirmez. kapı kelimesi kapı değildir, sizin kapıyı kapı kabul etmenizde hiçbir şeydir. bunlar hakikattan uzak insan zihninin kendi için olan bulmacalardır ve bu bulmacalardır bizi kargaşaya sürükleyen.
insan oğlunun, özelliklede batı dünyasının, pek bir önem verdiği kavram. bilgi nedir peki? bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz gibi atasözlerimiz var, bunların doğruluğu nedir? önemi nedir?
önce bilgi nedir? bilgi herhangi bir olay karşısında elde edinilen verilerin kayıt altına alınmış halidir. peki bu bilgileri kayıt altına alan insan değil midir? verileri kaydederken algısı kusursuz mudur? peki insan bu deneylerden elde ettiği verilerle sonucu tespit ederken beyni nasıl çalışır? her insan doğduğundan bu yana hep aynı sistemle yetiştirildi, etraftan edinilen bilgilerle koşullandırılarak tikel zihinde bir içerik oluşturdu. bu içerik ona çevre tarafından yüklenmiş onun olmayan bir içerik ve doğruluğu konusunda hiç bir kesinlik olamaz, ayrıca o hakikattan hep ekgibtir. bir zamanlar tüm insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyordu, daha sonra dünyanın yuvarlak olduğu keşfedildi. bu keşfin ardından güneş dünyanın etrafında kütlesel çekim ilkesine bağımlı olarak döner dendi ve einstein bunun gerçek olmadığını kanıtlayarak, genel görelilik teorisini ortaya attı. meğerse dünya düneşin etrafından dönmüyormuş, kimse kimsenin etrafında dönmüyormuş. evrenin büyümesi sonucu dengenin sağlana bilmesi için kütleler gidebildikleri en düz yoldan gitmeye çalışıyorlarmış ve bu yol bir eğri oluşturuyormuş. yani hep beraber bir yerlere gidiyoruz ve bu gidiş etrafından sanki birbirimizin etrafında dönüyoruz. çünkü uzay 3 boyutlu değil ve uzayda hareket jeodezik denilen eğrisel yüzeysel üzerinden yapılıyor. söylemek istediğim fiziksel konularda dahi emin olmak mümkün olamaz, bu konularda bile elde ettiğimiz verilerin dahi kesinliği olamaz. elde ettiklerimiz olanı anlamakta sadece bir araçtır. bu yüzden elde edilen bir bilgiye ulaşıldığından ona saplanmak bir sonraki adımı engeller. bu yüzden hakikatı anlamak için bilginin koşullanmasından özgür olmak gerekir.
hele tartıştığımız konu fiziksel konular değilde, düşünüş ile ilgili, sanat ile ilgili konular ise çok daha dikkatli olmak gerekir. e bilgi ile koşullanmayacağız, yıllardı tek bildiğimiz düşünüş biçimi bu olmasına rağmen, ne yapacağız. işte orda devreye içgörü giriyor. içgörü tarifi oldukça zor bir kavramdır. sözlük satırlarına sığacağınıda pek zannetmiyorum. ancak yine ucundan tıklatmak gerekirse; içgörü hakikat karşısında özgürce durmaktır. özdeksel süreçten arınmış, zamana bağlı olmayan bir şeydir. bilgidüşüncenin sonucudur; ama içgörü ile düşünüşte, düşünce içgörünün bir aparatıdır. sonucu asla değildir, çünkü sonuç bir süreçtir. içgörüde zaman olmaz.
kıssadan hisse, büyüklerimizden öğrendiklerimizi ezberleye ezberleye, hiçbir şeyi sorgulamadan zırvalaya zırvalaya bu sorunlu toplumları inşa ettik. bu insanın kendine yapılabileceği en büyük hakarettir.
Tümünü Göster