-
176.
0-18.2-Tümünü Göster
Su içecektim."
"Al." diyerek elindeki bir bardak suyu bana verdi.
"Su içeceğimi de mi önceden sezdin?"
"Hayır, ben de su içmeye gelmiştim. Aynı bardaktan içsek sorun olmaz."
Bardağı alarak içtim. "Teşekkürler.
"iyi geceler," diyerek içeriye gitti. Ben de arkasından odama geçtim, yatağa tekrar yattım ve düşünmeye başladım.
Özet geçmek gerekirse, ilk olarak Elis ve Sare'nin yeteneğimi ifşa etme olasılığından korkmuştum. Benden intikam almak isteyeceklerdi. Sonra annem ve koruyucumuz Lale Teyze bizim tehlikede olduğumuzu sezerek bizi korumaya çalışmışlardı. Peşimizde birilerdi vardı, yarın okula gidecek ve Sare'yle konuşacaktım. ikisinin de benden uzak durması gerektiğini söyleyecektim.
Ama anlayamadığım bir mesele vardı. Herkes yetenekli insanların yeteneğinden yararlanmak ister. Yetenekli insanlar üzerinden para bile kazanılabilir. Tüm bunlar varken yetenekli olduğumuzu bilen biri niye bizi öldürmek istesin ki? işte bu ihtimal, peşimizdekilerin Sare ile Elis olduğu teorisini desteklemiyordu. Çünkü onlar en fazla Eray ile benim üzerimden prim yapabilirdi, bizi öldüremezlerdi ki.
Peşimizde koca bir tehlike vardı ve biz farkında bile değildik.
---
Birkaç hafta boyunca aldığım izinden sonra okula dönebilmiştim.
Sare'nin sınıfına giderken hiçbir şey hissetmiyordum, korkmuyordum. Çünkü dün gece korkmam gereken asıl kişilerin onlar olmadığı kanısına varmıştım.
"Sare bir gelir misin?"
Yüzüne egoist bir ifade takınarak yanıma geldi. "Ne var?"
"Merak etme, o gece hüsranla sonuçlanan beni kaçırma planından bahsetmeye gelmedim. Sana bir şey sormam gerekiyor."
Kollarını göğsünün üzerinde bağladı. "Buyur sor."
"Bak, sadece cevap istiyorum. Elis ve sana zarar vermeye kalkışmayacağımdan emin olabilirsin. Okula gelmediğim üç hafta boyunca peşimizde olan siz miydiniz?" Kendimden emin bir şekilde bu soruyu ona yönelttim.
"Peşinizde biri mi vardı?"
"Siz miydiniz, değil miydiniz?"
"Bak Maya. Seni sevdiğim pek söylenemez. O gece evine gelip seni kaçırarak ileri gittik ama bir şey olmadı sonuçta. Senden alınacak bir intikamımız var çünkü diğer insanlar eşit olarak yaşarken sen doğuştan 1-0 başladığın yeteneğinle insanların hayatını zorlaştıramazsın. Neyse, sadede geleyim. Biz senden intikam almak istedik ve peşinizde sizi öldürmek falan isteyenler her kimse biz değiliz. Biz o kadar ileri gitmeyiz, ileriki hayatımızı hapishanede geçirmek istemiyoruz."
Yani Eray ile beni öldürmek isteyen bir canavar vardı. Belki de birden fazla canavar. Ve neredeyse kazadan sonra ölseydim bir emelini gerçekleştirmiş olacaktı. Sare yanımdan geçip gitti, ben öylece kalakalmıştım. Biraz sonra koridorda sınıfıma ilerlerken annemi gördüm. Okula neden gelmişti?
"Anne," diye seslenerek yanına gittim. Ona kısaca sarıldım.
"Nasıl gidiyor tatlım?"
"iyi, neden geldin? Bir şey mi oldu?"
"Yok, kızımı özledim. Bir gelip kontrol edeyim dedim. Sizi rahatsız eden bir şek yok değil mi?" Annemin Eray'ı da kendi çocuğuymuş gibi görmesi yok muydu? Hayır, Eray'ın kendi annesi vardı sonuçta.
"Yaramaz bir durum yok merak etme," dedim. Annem bana bir kez daha sarılarak veda etti ve okul kapısından çıkıp gitti. Öğretmenler zili çalmıştı, sınıfa gitmem gerekiyordu. Sınıfıma ulaştığımda hoca çoktan girmişti, sırama gitmek isterken hocanın kolumu tutmasıyla tahtaya çıktım.
"Nerede kaldın Maya?" diye sordu öğretmen. En arka sırada Dolunay'la oturan Eray sırıtıyordu. Gözlerim kenetli olan ellerine kaydı. Birden yüzüm düşmüştü.
"Maya?" Hocanın sorduğu soruyu cevaplamayı unutup dalıp gitmiştim.
"Annem geldi hocam."
"Peki, bir daha olmasın. Geç yerine." Dolunay'ların bir önündeki sırada yalnız oturuyordum. Sıraya oturmamla Eray arkadan saçımı çekmişti. Sinirle ona dönüp öldürücü bakışlar fırlattım. Tek eliyle Dolunay'ın elini tutuyor, diğer eliyle her zaman yaptığı gibi kalem çeviriyordu.
Keşke normal bir kız kankam olsaydı.
Her hikayede öyle olmaz mıydı? Kızın sürekli en yakın bir kız arkadaşı olurdu, ona her şeyi danışabileceği bir arkadaş. Ne olduğunu anlayamadığım şeyler hissediyordum ve bunun ne olduğunu anlayabilmem için birine söylemem gerekiyordu.
Oflayarak pencereden dışarı baktım. Dersin bitmesine daha yirmi dakika vardı. Sınıfımız üst katta olduğu için dışarısı bahçenin dışındaki yolu da gösteriyordu. Birden kaldırımda bir şeyin durduğunu farkettim.
Gözlerim yanılıyordu adeta. Simsiyah bir şeyle örtünmüş birisi mi duruyordu orada, yoksa bana mı öyle geliyordu? Simsiyah eldivenler, simsiyah bir maske. Siyah kapüşon. Bu kişi sanki korku balosundan fırlamış gibiydi. Niye kaldırımda öylece duruyordu?
Sonra birden kalbimi durduracak bir şey oldu.
Kaldırımdaki maskeli kişi kolunu yavaşça kaldırdı, bana baktığı belli oluyordu. Kolunu kaldırarak baş hizasında yükseltti ve yavaşça, sinsice el salladı.
Sonra ise yürüyerek uzaklaştı.
başlık yok! burası bom boş!