+2
-16-
Dün, istanbul'un dışındaki eve getirilmiştim. Yüzümdeki yaraların neyse ki hepsi geçmişti. Sol kolumun incindiğini söylediler.
Kaza esnasında baygın değilmişim. Ters yönde giden bir arabaya çarpmışız. O arabaya bir şey olmamış ve yoluna devam etmiş. ileride ise araba durmuş ambulansı çağırmışlar. Emniyet kemerimi takamadığımı söylemiştim, değil mi? Bu yüzden en çok yarayı ben almışım. Ambulans gelmeden önce yerde yan duran arabadan çıkmışım ve Eray'ın durumuna bakmak için yürüyerek -evet yürüyerek- yanına gitmişim. Bunların hepsini kamerada izledim.
Ama kazadan sonra yaralının hareketsiz durması gerektiğini biliyoruz. Yaralının hareket etmesi ciddi derecede tehlikeli olabilir. Eray'a baktıktan sonra sersemce ilerliyorum, ve biraz ileride tak, devriliyorum. Bilincim anında kapanıyor. Bunları izlerken neredeyse şok olmuştum çünkü en son hatırladığım arabaya binmem ve kemerimi takamamamdı.
Evde dinlenirken bunları düşünmemeye çalışıyordum. Lale Teyze telefonda yerimizi bulacaklarını söyleyen kişilerin daha sonra onu tekrar arayıp 'Yanlış numara, özür dileriz' dediklerini anlatmıştı. Bu yüzden eve geri dönebilmiştik.
Eray ve Lale Teyze içeri girdiler. Eray milyonuncu kez yanıma gelerek bana sarıldı ve dudak büzdü. "iyi misin?"
"Evet," diyerek gülümsedim. "Ağrım kalmadı." Ona elbette hayal ve rüya arası karmaşık şeyde onu gördüğümü ve onun silüetini takip ettiğimi söylemeyecektim. Buna sadece gülerdi. Ama bu gerçekten olmuştu, biliyorum. Eray bitişiğimdeki koltuğa oturdu. "Bizi çok korkuttun. Hala şoku atlatamadım."
"Sorun yok, sonuçta şu an burada olmam önemli. iyiyim." dediğimde dudaklarını ıslattı. "Seninle iletişim kurmak istedim. Rüyana girebilmeyi daha doğrusu. Ama Lale Teyze bunun mümkün olmadığını söyledi."
Ona zaten girdiğini söylemek istiyordum. Ama ne diyecektim? Hayal meyal onu görmüştüm, ne bileyim ben.
Ölecektim ama seni görünce ölmeyeyim dedim, mi diyecektim?
"Bugün Maya adına televizyonu açmıyorum." dedi Eray. "Başını şişireceğim, gör bak."
Yorgunca gülümsedim. Daha önce hiç arkadaşım olmamıştı çünkü sürekli taşınmıştık. On yılda altı kez okul değiştirdim. Bu yüzden... Şu anda kalıcı olduğunu düşündüğüm bir arkadaşımın olması hoşuma gidiyordu.
Birbirimize ortak diyorduk; Hem beraber psişik güçlerle ilgili araştırmalar yapıyorduk hem de aynı kaderi paylaşıyorduk. Hem iş ortağım, hem kader ortağımdı Eray. Belki de okuldaki her kızın isteyeceği şeydi bu; Eray ile herhangi bir konu hakkında yakın olmak. Eray sempatik, şirin ve espriliydi, ama bazen olgun davranabiliyordu.
"Bana bakarak ne düşünüyorsun?" diye sorduğunda aval aval ona baktığımı farkettim.
"Dalmışım."
Annem içeriye girdi. Bitkin duruyordu ama dünden beri beni sürekli öpüyor ve gülümsüyordu. "iyi misin prenses?"
"Evet anne," dedim. Tebessüm etmiştim. Ne var bunda, alt tarafı yoğun bakımdan normal odaya çıkarılmış, dün de taburcu edilmiştim.
Kafamı kurcalayan şeyler vardı. Niye kazada annemlere bakmak yerine Eray için endişelenmiştim? Niye rüyamda onu görmüştüm?
Bana her ne oluyorsa hayra alamet olmadığı kesindi. Annem hiçbir zaman benim için ilgili bir anne olmadı- ya da bana hissettirmedi ama yine de beni seviyordu ve iyiliğimi istiyordu. Aslına bakarsanız şu anki durumumda kendim için endişelenmem gerekiyordu ama ben Eray için de endişeleniyordum. Bu çocukla aramdaki bağ sandığımdan daha kuvvetli olmalıydı. Duygusal olmadığına emindim yani muhtemelen ikimiz de yetenekli olduğumuz için ona bu denli düşkündüm. Aslında duygusal olmadığına emin falan değildim. Ama her zaman ne diyorum?
Bu konu hakkında fazla düşünme.
Annem önüme sehpa koyarak salata ve domates soslu spagetti getirmişti. Ve portakal suyu. Eray bir peçete aldı, peçeteyi tamamen açarak bluzümün yakasına tutturdu. Üstüne yemek dökülen bebekler gibi hissediyordum. Önlüğüm olmuştu.
"Eray git başımdan," diye savuşturdum ancak gidecek gibi değildi. Makarnayı çatala doladı ve tabağa koydu, salatamı karıştırdı. Sonra ise sırıtarak, "Buyurun Madam," dedi ve reverans yaptı. "Sağol." dedim.
---
Yemeğimi bitirmiş, ilaçlarımı içmiştim. Eray bu sefer şakaklarıma masaj yapıyordu. Cidden bir dakika rahat bıraksa daha çabuk iyileşecektim. Zaten kafam külçe gibiydi, boğazım daima kuruydu ve incinen kolum sızlıyordu.
Annem ve Lale Teyze salona girdiler. ikisi de kuşkulu görünüyordu. Söze annem girdi.
"Yarın istanbul'a dönüyoruz gençler." Ve Lale Teyze devam etti. "ikiniz için ne yapacağımızı bir türlü bilemedik. Bu yüzden benimkilere ufak bir yalan söyledik. Bizim evde kalacaksınız."
Algılamamıştım. Sorarcasına anneme baktım. Eray da aynı şekildeydi. Annem konuştu. "Dolunay'larda kalacaksınız."
Aklıma gelen ilk düşünce Dolunay ile Eray olmuştu. Aynı evde olacaktık! Sonra aklıma Pars geldi. Kahretsin, onunla konuşmak istemiyordum, çocuk apaçilere benziyordu. Ama iyi biriydi, samimi davranmıştı.
Eray bu öneriyi sevmişe benzemiyordu. "Şey... " diye itiraz edecek oldu. Lale Teyze sözünü kesti. "Bu arada Eray, burada biz bizeyiz. Maya ve annesi yabancı değil. Kızımla aranızda ne olduğunu açıklamak ister misin? Yani en son bildiğim kadarıyla.."
"Barıştık," dedi yüzü kızaran Eray. "Şey, üzgünüm. Onu hiç üzmemeliydim. Kendimi suçlu hissediyorum ve bilirsiniz işte, Dolunay benim için değerli. Sorunumuzu hallettik." Ben tam gözlerinin içine bakıyor ve bu söylediklerinde samimi olmamasını diliyordum. Ama öyleydi.
Ertesi günlerde istanbul'a dönecek ve Dolunay'ların evinde kalacaktık. Eray ve ben. Eray ve ben Dolunay'larda kalacaktık. Bakalım neler bekliyordu bizi?
Ama biliyordum ki biz farkedemesek de, sezemesek de düşmanlarımız vardı. Ya da tek bir düşmanımız. Kim olduğunu bilmiyordum ama trafik kazası geçirmem, evdeki alarmların esrarengiz bir şekilde ötmesi... Bunlarda bir terslik vardı.
iyi de...
Kimdi bu canavar?
Not:bekletiyorum bazen mazur görün. Hazırlamak basit değil.
Tümünü Göster