1. 1.
    0
    TENKiT ANLAYIŞI
    Tenkidin tenkidini yapar: 1. Türkiye' de yapılan tenkiid, özellikle Muallim Naci' nin sadece dile ve üsluba önem veren tenkidini tenkitten saymaz. Istılahat-ı Edebiye' yi tenkit yapıtı olarak değerlendirmez. Edebî terimleri tanıtmakla tenkit yapılmış olunmaz.
    2. Eser tenkit edilirken ne eser zımmedilmelidir ne de medhedilmelidir. Öncelikle eserin değeri anlaşılmaya ve hakkıyla anlatılmaya çalışılmalıdır. Belli görüşlere bağlı kalınmamalıdır. Ciddi bir tenkitçi kendi görüşlerini tenkidine yansıtmaz. Subjektif görüşler, objektifliği engeller.
    3. Edebiyata sanat dışında bir görüşle yanaşılmamalıdır. Edebiyat müstakil bir varlıktır. Tek gayesi güzellik, yani kendisi (sanat) olmalıdır. Belli bir görüşe bağlı kalınmamalıdır. Ahlakta, felsefede, siyasette belli görüşlere bağlı kalınabilir; ancak edebiyat siyaset demek değildir.
    4. Eser tenkit edilirken eserden çok eserin şairi tenkit edilmemelidir.

    Başarılı bir tenkitçide bulunan meziyetler:
    1. Sanat anlayışından farklı bir yazarda meziyet bulmaktır. Cenap, kendi sanat anlayışından farklı olan Mehmet Akif' in şiirimize yenilik getirdiğini söyler.
    2. Halkın beğenisi dikkate alınmamalıdır ( gişe rekorları kıran sinema filmleri, çok satılan kitaplar kaliteli olmayabiliyor.)
    3. Ölmüş yazarlardan çok çağdaş yazarların eserleri tenkit edilmelidir. Ölmüş kişileri tenkit etmek daha kolaydır; ancak yaşayan yazarları tenkit ederken objektif olmak daha güçtür. Tenkitçi için asıl hüner de budur.
    4. Sanatta ahlakî gaye gütmek gerekmez. Sanatta önemli olan güzellik ve çirkinliktir. Tenkit de bu ölçüye göre yapılmalıdır.

    Edebî eserin ahlaka veya hakikate uygun olup olmamasıyla ilgilenmez. Böylece Şinasi' nin, Namık Kemal' in, Mizancı Murad' ın ahlak gayesi güden ve Beşir Fuad' ın hakikate dayanan edebî anlayışına karşı çıkar. Sanatta tek gaye güzelliğe ulaşmaktır. Sanat, güzelliğiyle yararlıdır.

    Güzellik nedir? Güzellik, itiyada göre değişir. Köylüler basit renklerden hoşlanırlar. Sanat, bu basitliği aşar. Kültür ve ruh inceliği arttıkça, güzellik ayarı inceldikçe, zihnî ve ruhî melekeler geliştikçe duygular karmaşıklaşır ve güzelliğin yorumu da yükselir. Yeni edebiyat, yeni şekil getirmelidir. Şekil, duygu ve üslup arasındaki bağlantıdır.

    Muallim Naci eskiyle yeni arasında köprü kuran, cümlesi fasih ve doğru; ama kendisi alelade bir sairdir. Orijinal değildir. Daha güzel bir dille yıllardır söylenenleri tekrar etmiştir. O, dünyaya iki yüz yıl geç gelmiş bir şairdir.
    Divan şairleri içinde yaşadığımız gerçek dünyayı görmezden gelirler, dış dünyaya kapalıdırlar. Hayal dünyasında yaşarlar. Gördükleri dünya alınlarının içindedir. Kullandıkları benzetmeleri on iki kategoriye indirmek mümkündür. Tasavvufla zehirlenmişlerdir. Şiirlerini ince ince işlerler. Örümcek ağından örülmüş hassas bir teraziyle tartarlar. Muallim Naci de onlar gibidir. Kainatı onlar gibi algılar. Naci sanatçıların muhtaç olduğu his, fikir ve sanat terbiyesinden mahrumdur. Sanattan anlamaz. Çağdaşlarına gafildir. Onun ruhundan gelen yüksek bir düşünce, seçkin bir duygu yoktur. Kültürsüzdür.
    Cenap' a göre bütün güzel sanatlar bir bütündür. Kültürlü bir edebiyatçı bu bütünlüğü görebilir. Sanatlar arasında alışveriş olmalıdır. Servet- i Fünuncuların yazdığı şiirler, müzikle ve resimle yarışırlar. Kültürlüdürler. Kültür seviyesi arttıkça duygular karmaşıklaşır ve yükselir. Edebiyatta maksat, sözü duygu dili haline getirmektir.

    Sembolist R. Wagner' in müziklerinin ele alındığı şiirlerde mugibiye göre degişme olur.
    Halit Ziya' nın nesri pgibolojik ve edebî açıdan zengindir. Onun nesrini beğenir. Ahmed Mithat' ınkiyse iyi ve güzel değildir. O sadece çok yazmıştır. Geçim sıkıntısıyla yazdığından güzelliğe değil faydaya önem vermiştir. Son yazdıklarında ilk yazdıklarının manzarası vardır. ilerleme kaydedememiştir. Yazmış, yazmış ve yazmıştır. Şişman sıska ölçü yoktur. Tez, antitez vb kompozisyon yoktur. Olaylar silsilesi vardır. Olayları kafasına göre sıralamıştır. iki günlük tefrikayı beslemek için iki günlük aksırık anlatmıştır. Dört kelimelik şeyi dört yüz kelimeyle anlatmıştır.
    Mithad' ın ikinci hatası safderun olmasıdır. En basit şeylere şaşırır. Kendisini yeni, derin, şüpheci olarak tanımlayan Cenap, kainatı kendi fikirleri etrafında döndüğünü ve filozof olduğunu sanan Mithad' la alay eder. Mithad' ın felsefeye karşı değişik bir yaklaşımı vardır. Pozitivist Lamark' la Kur' an hükümelerini birleştirir. Felsefenin gereksiz olduğunu söyler. Çünkü Kur' an' da tüm hakikatler vardır. Bir yandan da belli bir hayat görüşü olan kahramanlarına filozof der: Bizim filozof Rakım, gibi.

    Mehmet Akif Asım kitabını yazdıktan sonra Cenap Safahat Mübidii başlıklı bir yazı yazar. Akif' le sanat görüşü uymaz; ama onu över. Çanakkale Savaşı' yle ve şehitleriyle ilgili olan şiirini beğenir. O, destan şairidir. Derin konuları, kolay gibi görünen, sade bir biçimde (sehl- i mümteni) ifade eder. Cenap' a göre Akif, zamanında bunun için çabalamıştır. Onun şiirlerinde iki samimi duygu vardır: Din aşkı, vatan aşkı. O, şiirimize yenilik getirmiştir. Tasvir etmekte dehası vardır, her şeyi gözler önüne serer. Aruza ve vezne hakimdir. Halk için, halkın diliyle, halka yazmıştır.

    Dekadanizm
    Cenap, Fransa' da tıp tahsil etmiştir. Paris' te Fransız şiirini iyice öğrenmiştir. Sonnet yi ilk yazdığında çeviri şiir sanılmıştır. Takazâ- yı Üslûp' da çeşitli üsluplar denemiştir. O eserde kullandığı " saat- i seman- fam ( yasemin kokulu saatler) " tamlaması tenkit edilmiştir. Zaman/an (soyut olan) nasıl yasemin rengine (somut olana) benzetilir?
    Ahmet Mithat bunun üzerine Sabah gazetesinde Dekadan başlıklı bir yazı yazar. Herkesin anlayacağı, açık, anlaşılır edebiyat alanında yükselemeyeceğini anlayan gençler karmaşık, zor anlaşılır şeyler yazmaya kalmıştır. Türk edebiyatı geleneğiyle bağlarını kopararak milletimizin yaşdıbına uymayan kozmopolit bir edebiyat oluşturmaya çalışmışlardır. Kullandıkları dil sun' idir. Cenap' ı aşırı taklitçilikle, Fransız özentiliğiyle suçlarlar.
    Cenap da bunun üzerine " Dekadanizm Nedir" başlıklı bir yazı yazar. Kelime anlamı " geriye giden" demektir. Bu doğrudur. Fransa' da Sembolizm' den önce doğmuş edebî bir akımdır. Kendilerine dekadan demelerinin sebebi yüz yıllar önce kullanılıp terkedilmiş üslupları kullanmalarındandır. Herkesin algılayamayacağı duyguları alışılmamış dille anlattıklarından çevrelerindekiler tarafından hasta olarak tanımlanmışlardır. Kendilerine dekadan demeleri işi daha da karmaşıklaştırmıştır.
    ilk dekadan Şer Çiçekleri kitabıyla Baudelaire olmuştur. Rimbaud ve Verlaine onu yeni bir akım olarak görmüşlerdir. Sonradan gelenler de bu 3 kişiyi örnek almıştır. Daha sonra başkaları tarafından dekadan olarak adlandırılmışlardır. Canap' a göre bu haksızlıktır. Çünkü kendinden öncekileri taklit etmek olağandır. insan, daha sonra kendini geliştirebilir. Ronsard' ı taklit eden, daha sonra edebiyatta ustalaşan bir dekadanı örnek verir.
    Cenap bir şairin zamanın geçmesinin kalbe tesirini anlatmak için meydan saatine kişilik verdiğinden söz eder. Saat yürüyor, söylüyor, vuruyor ve hayatımızdan bir zerre alıp zütürüyor. Adeta bir düşman gibi. Gerçekte de saat ( zaman) böyle degil midir? Cenap' ın bu örneği vermesinin sebebi; saat- ı semen- fam tamlamasına gelen tenkitlerdir.
    Dekadanlar Fransız lügatlerini ve eski metinleri karıştırarark sözcük aramıslardır. Karmaşık, tahlili güç duyguları ifade etmek için sözcükler ve dil bilgisi kuralları yererli gelmeyebilir. Bu yüzden yeni sözcükler oluştururlar ve dil bilgisi kurallarını değiştirirler. Kimileri ifrata kaçarken kimileri başarılı yapıtlar verir. Bunları söyleyerek kendilerinin sözcük aramasının nedenini belirtir.
    Ahmet Mithat ikna olur ve Teslim- i Hakikat başlıklı bir yazı yazar. Hakikati teslim eder. Düşünceleri değişmiştir. Çünkü kimse geçmişiyle arasındaki bağları tamamen koparamaz.
    Ahmet Hikmet Servet- i Fünuncularla Divan edebiyatçıları arasında benzerlik kurar. Fuzuli ve Şeyh Galip orijinal benzetmeler kullanmışlardır. Kendileri havf- ı siyah derken halk baht- ı siyah der. Farklı duyulara ait sıfatlarla tamlama yaparlar: Mai zulmet gibi. Şeyh Galip' in mehtap, ışık ve karanlıkla ilgili kullandığı tamlamalar oldukça ilgi çekicidir. Servet- i Fünunculara bir şey denecekse dekedan değil "galibiyûn" denilmelidir. Ahmet Mithat ve yanındakiler eskiyu, Cenap Şehabettin ve yanındakiler yeniyi temsil eder. ikisini birleştirmek veya orta yolu bulmak isteyenlere mutavassıtin denir. Ahmet Rasim, bu gruptandır.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster