+1
Emma, arkasını döndüğünde sıçradı. "Aman Tanrım, beni
korkuttunuz," dedi. "Kimsiniz kuzum?" Romanın çevirisindeki
özenli dille konuşuyordu.
Dehşetengiz bir şey, diye düşündü. Derken, kadının onunla
konuştuğunu fark edince, "Affedersiniz," dedi, "Ben Sidney Ku-
gelmass. City College'da öğretim üyesiyim. Beşeri bilimler dalın-
da. CCNY neresi derseniz, şehrin yukarısında kalıyor. Of be!"
Emma Bovary cilveli bir gülücük attı ve, "Bir içki ister misi-
niz?" dedi. "Bir kadeh şarap mesela?"
işte bu güzel, diye düşündü Kugelmass. Yatağını paylaştığı
mağara cücesinden ne kadar da farklıydı! Karşısındaki görüntü
yü kollarına almak ve ona hayatının kadını olduğunu söylemek
istedi.
"Şarap içerim," dedi çatlak bir sesle. "Beyaz olsun. Yok, kır-
mızı. Yok yok, beyaz. Beyaz olsun."
"Charles bütün gün gelmez," dedi Emma, niyetini sezdiren
işveli bir sesle.
Şaraptan sonra Fransa'nın muhteşem doğasında bir yürü
yüşe çıktılar. "Hep esrarengiz bir yabancının çıkagelip beni bu
bayağı kırsal hayatın tekdüzeliğinden kurtaracağını hayal et-
miştim," dedi Emma, adamın elini tutarak. Küçük bir kilisenin
yanından geçtiler. "Giysilerinizi çok beğendim," diye mırıldandı.
"Buralarda hiç böylesini görmemiştim. Çok. .. Çok modern."
"Spor ceket diyorlar," dedi romantikçe. "indiri! Ildeydi."
Aniden kadını öptü. Sonraki bir saat boyunca, bir ağacın altına
uzanıp birbirlerine güzel sözler fısıldadılar ve sözle ifade edeme-
diklerini, çok derin, anlamlı bakışlarla anlattılar. Derken Kugel-
mass dikildi. Bloomingdale'de Daphne ile buluşacağını hatırla-
mıştı. "Şimdi gitmem gerek," dedi kadına. "Ama merak etme,
tekrar geleceğim."
"Umarım," dedi Emma.