+21
Onur'un ortadan kaybolmasının ardından yaklaşık beş saat geçmişti saat gece ikiye yaklaşıyordu. Bana hazırlanan yatakta uzanmış öylece tavanı izliyor ve yaşananları düşünüyordum.
Mustafa hocanın dediğine göre cinlerin vesvesesi yüzünden öyle davranmışım. Belki biraz hakkı vardı ama bunu yapmamın asıl nedeni vesveseler değildi. Derinlerde bir yerde ben de bunu istemiştim. Hemde olayların başladığı ilk günden itibaren.
Şu an yaptığım şeyden pişman olup olmadığıma emin değildim. Bir yanım Onur'un başına gelenleri sonuna kadar hak ettiğini söylese de kanlar içindeki yüzü aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Şu an uyanık olmamın yegane sebebiydi.
Ona saldırdığım zaman ilk başta kontrolü kaybetmiştim ancak daha yere damlayan ilk kanda kendime gelmiştim. Yinede durmadım, durmayı istemedim. Yaptığı her şeyin hesabını bu şekilde ödetmek istedim. Asıl problem o durumdan zevk almış olmam dı durmak zorunda olmamak engelenememek hoşuma gitmişti.
Vicdan mukayesemin içinden çıkamayacağımı anlayınca düşünmekten vaz geçmiştim. Boş vermek en iyisiydi bu durumda. Zaten her şey olacağına varmıyormuydu! Hem belki onu zütürdükleri için biz kurtulurduk da. Sonuçta artık Onur işlerine yaramaz, onu sağ tutmaları için bir neden yok.
Ama içimden bir ses Onur'u zütürmüş olmalarının kurtuluşumuz için yeterli olmayacağını söylüyordu. Kaçırılmadan önce gülümsüyordu hatta teşekkür bile etmişti. Yaklaşık yarım saat bu düşüncelerle boğuştuktan sonra göz kapaklarım ağır gelmişti ve uykuya daldım.
•
**
Sisli karanlık bir ormanda dolaşıyordum. Normalde karanlıktan hoşlanmazdım ancak burada farklı bir durum söz konusuydu. Karanlık beni rahatlatıyordu, dünyanın sorunlarına ve korkularına göz yumabilmemi sağlıyordu. Sanki karanlığın dışına çıkarsam aydınlıkta bekleyen sorunlar üzerime çullanıp beni boğacak gibiydi.
Ormanda huzurla yürümeye devam ederken küçür bir dereye rastladım. Derenin kenarına diz çöküp serin suyu avuçlarımın arasına aldım ve kana kana içtim. Su bana çok iyi gelmişti her bir yudumda içim daha da ferahlamıştı. Avuçlarıma biraz daha su alıp yüzümü yıkadım.
Ayağa kalkmak üzereydim ki sol tarafımdan bir çığlık yükseldi. içimdeki tüm huzur yerini katıksız bir korkuya bırakırken kalbim boğazımda atıyordu. Yakınımda bir şeylerin varlığını hissediyordum. Kafamı yavaşça sesin geldiği yöne çevirdiğimde tam karşımda bir mağara gördüm. Dolunayın altında tüm kudreti ile yükseliyordu.
Çığlığın kaynağı orasıydı ve içinde belli belirsiz bir ışık vardı. Bütün iç güdülerim arkamı dönüp gücümün yettiğince koşmam için haykırsa da kendime engel olamıyordum. Beni oraya yönlendiren şey kesinlikle irademden daha güçlüydü. Ayak sürüterek mağaraya doğru ilerlemeye başladım.
Her bir adım sona yaklaştığımın habercisi gibiydi. Ölümün uğursuz soğukluğu tüm bedenimi sarmıştı. Bu fikre nereden kapıldım bilmiyorum ama o mağaraya girmenin benim sonum olacağını biliyordum.
Artık iyice yaklaşmıştım, nefesim daralıyor ve gözlerim yanıyordu. Mağaranın içinden yanık et kokusu geliyordu. Girişine geldiğimde ise uzaktan görülen o loş ışığın ateş olduğunu anlamıştım. Bir adım daha attığımda yanık et kokusunun da kaynağını öğrendim.
Atşenin hemen önünde yarı çıplak yatan Onur'un başında kıssa boylu cübbeli bir şey vardı. Ateşin içinden çıkardığı ak kor halindeki demir sopayı onun göğüsünden başlayarak boylu boyunca gövdesinde gezdirdi.
Onurun acı haykırışları mağarayı inletirken o şey kahkalarla gülüyordu. Ağlayarak durması için yalvaran Onur'u duymuyormuş gibi hiç bir tepki vermiyordu. Onurun yüzüne doğru epilip bir şeyler fısıldadığında hızlı bir hareketle bana döndü.
Bu Kâbir di! Ben daha kımıldamaya fırsat bulamadan burnumun ucunda belirmişti. Elindeki demir sopayla bana vurmaya hazırlanırken tanıdık bir ses duymamla irkildim.
•
**
Gözlerimi açtığımda önümde uzanan kasvetli ormanı gördüm. Neler döndüğünü anlamam uzun sürmedi. Rüyamda bana sahte bir huzur verirken buraya kadar sürüklemişlerdi. Evin karşısındaki ormana gelmiştim. Uyanmakta biraz daha geç kalsam ormanın içine girmiş olacaktım.
Hafsanın "Kaç!" diyen korku dolu sesini duyduğum da gözlerim hemen karşımda duran ormanda bana bakan ateş kırmızısı gözlerle buluştu. Korkudan donup kalmıştım parmağımı bile oynatamıyordum.
Gözler bana yaklaşırken Hafsa aramıza girdi. Bana sert bir tokat attığında biraz geriledim ve kendime geldim. O şerli hızlanarak üzerime gelmeye başladığında Hafsa önüne geçip onu omuzlarından kavradı. Benim için onunla kavga ediyordu! Hemen bağırarak eve koşmaya başladım.
"Mustafa hoca! Yardım et! "
Bildiğim bütün duaları okuyarak tüm hızımla eve koşuyordum. Kapı eşiğine vardığımda tiz bir kadın çığlığı duydum. Aklıma gelen şeyle gözlerim dolmaya başladı ve yere düştüm. Düşündüklerimin gerçek olmaması için dua ederek kafamı arkama çevirdiğimde dünyam başıma yıkıldı. Hafsa yerde yatıyordu ve bulunduğu kısım kan gölüne dönmüştü. O, o beni korurken öldürülmüştü!!
Tümünü Göster