-
26551.
+1 -1iLiŞKiLER ÖZELiNDE YENi BiR ERKEKLiK EDiMi OLARAK TAKiP MESAFESi VE VAZGEÇMEK ÜZERiNETümünü Göster
Başlı başına bir şiir olan o eski çiftleşme danslarını maalesef el birliğiyle öldürdüğümüz ve tarihe gömdüğümüz bir çağa geldik. Sokak ortasında gerçekleştirilen teklifsiz aşk serenatları… insana devam etme gücü ve hayat aşılayan masumiyet timsallerine bahşedilen çapkın ıslıkları… Küfür ya da sarkıntılık içermeyen, aksine, bir kere görüldükten sonra ölünse de gam yenmeyen muhteşemliğe saygının ifadesi olan muzip laf atmalar… Sanat eserlerindekinden farksız estetiğiyle bir şarkı gibi salınana yönelen, dayanılmaz çekiciliğe maruz kalmış ruhların gerçekleştirdikleri art niyetsiz dokunuşlar… Bunlar bitti artık. Yitirdiğimiz şiirselliğin yasını tutmak ve yitirileni geri kazanmaya çabalamak için geç kaldık. Çünkü artık çok ciddi ithamların ve lekelemenin araçlarıdır onlar: Taciz, sapıklık, tecavüze yeltenme. Bir insanın hayatı boyunca unutamayacağı ve silemeyeceği haksız bir lekeyle yaşama ihtimalindense, şiirsel olandan vazgeçmek iyidir. Şiir ve dans nedir bilmeyen cehaletin yoğunluğunda erimektense dans etmekten vazgeçmek iyidir.
Çağ, kadın – erkek ilişkileri özelinde bir takip mesafesini gerektirmektedir artık. Henüz günümüz gerçeklerine uyanamayan erkeklerin battıkça batmasının başlıca sebebi, takip mesafesini yitirmeleridir. Aslında trafiğe çıkmış şoförlerin bilmesi gereken bir bilgi olan “takip mesafesi” tabirini, konumuzun en iyi ifadesi olduğu için kullanmayı uygun bulduk. Ehliyeti olanların aşina oldukları üzere; takip mesafesi, belli bir hızdayken, öndeki araba ile arada bırakılması gereken mecburi mesafeye verilen addır. Böylece ani fren yapmak gerektiğinde öndeki araca çarpılmayacak, kaza riski ve hayatların sönme ihtimali minimum düzeye indirilmiş olacaktır. Erkeklerin, erkek olmalarından ötürü ıslah edilmesi gereken yaratıklar gibi lanse edildiği günümüzde, sosyal medya ile birlikte büyüyen ifşa ve linç kültürü, hayat söndüren bir kazadan kaçınmak için takip mesafesi edimini, kazanılması zorunlu bir edim olarak erkeklerin önüne koymaktadır. Şiirsel olan suç hâline gelmiş ise anlamsız bir savaşa girişmeden bu edimi kazanmak mecburiyeti söz konusu demektir.
Öyleyse ilişkiler özelindeki takip mesafesi mefhumunu biraz açmalıyız. Bir erkek, asla ama asla, karşısındaki kadın ona dokunmadan kadına temas etmemelidir. Net bir talep olmadan bir kadınla arasındaki fiziki mesafeyi bozmamalıdır. Bunların yerine, arzularını korkmadan sözel olarak ifade etmeli, uygun cevap aldığında harekete geçmelidir. Akıllı telefonların dünyayı ele geçirdiği çağımızda, erkek, her türlü mecradaki mesajlaşmalarında bir soruyu bir kez sormalı, eğer olumsuz bir yanıt alırsa asla üstelememelidir. Özetle talebini yalnızca bir kere dile getirmeli ve sonra bir centilmenden beklenen efendilikle susmayı öğrenmelidir. Kur yapılan ya da yapılmayan, fark etmez, her kadınla arasına belli bir fiziki mesafe koymalıdır. Bunlar, erkekleri ıslah edecek maddeler olarak okunmamalı asla. Bunlar, erkekleri yüz kızartıcı suç işlemeye meyyal kabul edenlere karşı gerçekleştirilen onurlu ve bilinçli bir protesto olarak okunmalı. Kitle ortalamasına göre daha düzgün ve birikimli erkekleri, cehaletin/muhafazakârlığın erkek neferleriyle aynı kefeye koyanlar, bu günahlarının bedelini içten sarılışın yoksunluğunu tadarak ödemeliler. Erkeğe yakışan duruş budur. Çünkü hiçbir şey ve hiçbir insan, haksız yere yüz kızartıcı suçla lekelenme ihtimalinin bedeli olacak kadar yüce ve büyük değildir. Bir erkek için şahsi onuru, her şeyden ve herkesten daha önemlidir. Dolayısıyla bu yazılanlar, yinelemek gerekirse ki gerekir: Bir ıslah edilme gerekliliğinin itkileriyle değil, piyasaya düşürülmüş ve herkese meze edilmiş erkek onurunun kirli ellerde oyuncak hâline gelmemesi için yazılmış gerekliliklerdir. Sözü edilen mecburi tutumun özünü arayanlar ya da merak edenler için tek cevap: Kırgınlıktır. Öfke yoktur burada, yani bizler öfkelerinin kurbanı olan acı dolu insanlar değiliz, bir kalbi ve onuru olduğunu unutmayanlarız.
Vazgeçmek adını verdiğimiz ikinci edim de anldıbına böyle bir noktada kavuşmaktadır. Bizler, yaşadığımız çağın şiirselliği bitiren karanlığına boyun eğdiğimizden takip mesafesi edimini öne sürmüyoruz, büyük şairimiz Can Yücel’in, mükemmel bir şekilde Türkçeye çevirdiği Shakespeare sonesinin dizelerinde de belirtildiği üzere: “Avuç açmaya değmeyecek bir yangın yerine” dönüşmüş ilişki piyasasında erkeklik onurumuzu korumak için buna ihtiyaç hissediyoruz. Dolayısıyla iradelerimizin efendileri olma yetkinliğini kazanmış yetişkin erkekler olarak, vazgeçiyoruz. Anlam arayanlar için işte anlam buradadır. Bu durumda bilinçli bir protestoyu küçümsemeye yeltenecek olanlar da başlı başına anlamlı bir duruşu küçümsemiş olacaklardır ki “papatyalığın” neferlerinin böylesi bir ayıbın içine girerek kaybettikleri/kaybedecekleri meşru zemin, bizim sorunumuz hiçbir zaman olmamıştır, olmayacaktır.
Vazgeçme ediminin daha derinlikli niteliği, erkeğin kendisini gerçekleştirmek için yürüttüğü savaşta zorunda olduğu bir duruşu işaret etmesinden gelmektedir. Çünkü vazgeçememek, kişiyi kısa vadeli kazançlar bataklığına itebilmektedir. Diğer yandan erkeklerde çok sık rastlanan, herhangi bir kadını takıntı nesnesine dönüştürme garabetini tetiklemektedir. Bu ayıbın yol açtığı kültürel kod, “ya benimsin ya kara toprağın” anlayışıdır ve işlenen cinayetler yalnızca suçluyu değil, bütün erkekleri zan altında bırakmaktadır. Öyleyse vazgeçme edimini, her erkeğin, diğer erkek kardeşlerini zan altında bırakmamak için de kazanması gerekmektedir. Bunlara ek olarak, biyolojik ihtiyaçlardan dolayı çok çabuk tetiklenen ve bu nedenle hatalara sürüklenip küçülen erkeklerin de tek çıkış yolu vazgeçmeyi öğrenmektir.
Çok ciddi bir kişilik problemi olan, istediğini almak için numaraya başvurmak hastalığı, bu hastalıktan da beslenen günü kurtarmaya odaklı yaşamak, zaaflara yenilmek ve benzer şekilde sayılabilecek tüm yakışıksız durumların bertaraf edilmesi yalnızca vazgeçmek fiilinin derinlikli anldıbını kavramakla mümkündür. Öyleyse vazgeçmek, aslında bir kaçış değil, uzun erimli zaferlerin inşasının yöntemlerinden/stratejilerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ulu önder Lemmy Kilmister’ın da dediği gibi: Herkesi kazanamazsınız.
Bu kadar basit.
NEDEN ANTi-FEMiNiST OLMALIYIZ?
Kimlik siyasetlerinin yaptığı yanlış bir algı var o da kendi siyasetlerine karşı olmanın kendi kimliklerine karşı olmakla eşdeğer görülmesi. Yani feminizme karşı olmak kadına karşı olmak anldıbına gelmez. Üstelik herkesin mutabakata vardığı, varması gereken çıkarları savunmak; cinsiyet eşitliğini savunmaktır.
Bir sosyal hareket olarak "feminizm"in geldiği bu son noktada hukuksuzluk, adaletsizlik, ahlaksızlık (bu terbiyesizlik ya da cinsel bir ahlak değil toplumsal ahlak kavramından yoksun olmalarından bahsediyorum) ve saldırganlık var. Feministlerin çıkarlarını savunduğu kadınlar güçlü gördükleri erkekler yerine güçsüz gördükleri erkekler üzerinde baskı kurmaya çalışırlar ve sistem böyle işler. O yüzden biz erkeklere düşen ‘’kendisi-için’’ olma yani güçlü olma durumudur.
Erkeklik (Erillik kelimesini de kötü anlamda düşünmediğim için erkeklik diye kullandım) kırılgan bir toplumsal durumdur. Feminist bakış açısı da onu kırmak ister. Erkekliği "günah" olarak temizlemek ister. Erkeklik sürekli tehdit altında olan bir toplumsal konumdur. Toplumsal cinsiyet diye bir kavram yaratılıp cinsiyetlerin doğal ifadeleri silinir. Bu da yetmez, iki cinsiyet dışında cinsiyetler yaratılıp kişinin kendi kişiliğinin oluşmasının önüne ket vurularak erkeklik önlenir. Sonra da "kişinin özgür iradesi" kartı oynanarak sorumluluktan kaçılır. Ayrıca salt kendilerini özne görme durumu, pozitif-ayrımcılık, fuhuş savunusu ile kendinde ifade bulan kadın merkezci (ya da feminen merkezci) bakış açısı ile toplumsal düzen tehdit edilir. -
-
1.
+1Feminizm, kadını erkeğe bağlı, erkeğin tamamlayıcısı veya zıttı olarak gören anlayışa “fallogosantrizm” der. Kadını erkekten bağımsız ele almak toplumsal gerçeklikle bağdaşmaz. "Özgürlük" aktivistleri toplumdan yalıtılmış bir cam fanusta yaşadığımızı düşünebilir ama bunun bir gerçekliği olmayacaktır. Topluma bir kişilik ile gittiğin zaman toplumdan da bir kişilik sana geri döner. Örneğin müzikte bir beste yaparken hangi gamdaysa belli bir diziliş vardır, kafana göre yapamazsın. Toplum da böyledir, kuralları vardır; bir durumu inkâr etmek o durumun varlığını ortadan kaldırmaz. Kadın erkeğe bağlıdır, erkeğin kadına bağlı olduğu gibi. Tüm toplumdaki herkes birbirine bağlıdır. Gördüğümüz, duyduğumuz her şeyin bilinçdışımızda bir etkisi vardır. Toplum parçaların toplamı değildir, bir bütün olarak tek bir şeydir. Doğa bütün canlıları kadın ya da erkek olarak yaratmıştır. Bir kişinin kadına veya erkeğe yönelmesinin cinsiyeti ile ilgisi yoktur. Ve ayrıca cinsel yönelimin de cinsiyet ile ilgisi yoktur, cinsiyet temel bir şeydir. Eşcinsellik insana dair bir durum olduğuna göre bir ideoloji tarafından baskılanmadığı sürece insanın olduğu her yerde olur. Ama eşcinsel olma durumunun cinsiyet gibi bir toplumsal kimlik olduğunu söyleyemeyiz, çünkü sadece bir davranıştır. Bir çocuk yeni doğduğunda hemen cinsiyeti atanır ki bu doğru bir davranıştır, aksini iddia etmek ütopyadır. Çocuğun cinsiyet kavramı ortaya çıktığında da gerçek cinsiyeti kendini belli eder. O zaman da aile çocuğa gerçek cinsiyeti ile davranmakla yükümlüdür. Cinsiyetin özü vardır, ama davranışlar özü ortaya çıkarır. Davranışları sıfırlarsak; cinsiyetleri birbirinden ayırt edemeyiz, kaotik bir zihin yapısı ile sağlıksız ilişkiler kurarız. Her şeyi bilinç yapıyorsa, doğa diye bir şey yoksa kromozomlar ve beş duyu ile algıladığımız özellikler yok sayılır. Bir şeyi yok saymak onu ortadan kaldırmaz, zıddını üretmediğin zaman, yani oyunda oynamayı kabul etmediğin zaman oyunla başa çıkamazsın. Erkek, kadının zıddıdır. Teori hakikati anlamak için kurulur ama ideolojinin işlevi hakikati bulandırıp uyuşturmaktır. Bazı teoriler ideoloji işlevi taşır. Teori sadece kâğıt kalem ile yazılan ve akademik ortamlarda tartışılan bir şey değildir. Teorilerin gündelik hayata yansımaları vardır. Zihnindeki teorik yapıya göre dünyayı algılayış biçimin değişir. Ama doğru bir teori gündelik hayattaki deneyimlerinle çelişemez. Bilgi için öncelikli olan deneyimdir, yaşam tecrübesidir. Okuma ikinci plandadır, yorumlamaya yardımcı olur. Hakikatin bilgisi tektir, tek olduğu için doğru teori onu gösterir yanlış teoriler olan ideolojiler ise yanıltır, yabancılaştırır ve çürütür. Bu sayede mutlak eşitlik sağlamaz ve sömürü düzeni devam eder, kapitalizm kendi zıddını üreterek kendi varlığını devam ettirir. Erkek ve kadın birbirlerinin tamamlayıcısıdır, erkek anahtardır kadın da kilit; kapı açılır. insanların içindeki aşk ve sevgi duygularına karışmak hiçbir solcunun haddine değildir, tinin alanı olduğu için herkesin kendi cinsel eğilimine saygı duymamız gerekir. Ama trans olmayan bir erkek ve trans olmayan bir kadından dünyaya geldiğimizi unutmamak gerekir.Tümünü Göster
Tranciksüellik tıbbi bir durumdur. Bütün bilimlerin bir bütün olarak ele alınması tıpkı cinsiyetin bir bütün olarak ele alınması gibi en sağlıklı yaklaşımdır. Tranciksüelliğin tedavisinde pgibiyatri, endokrinoloji ve plastik cerrahi birlikte çalışır. Doğa aktiftir ama kendi kendine gerçekleşemediği durumlarda tedavi yapılabilir, kansere tedavi yapılabildiği gibi. insanların özü vardır bir de bedeni. insan özünü gerçekleştiremezse yabancılaşır. Öz ile varoluş birlikte yürür. Cinsiyet, feministlerin ‘’öyle bir şey yok ya’’ dedikleri, kişiye doğru tayin edilmezse yıkım olur. XXin kadın, XYnin erkek olarak tayin edilmesi; insana anlaması zor gibi görünse de yanlış bilinç doğurabilir. Bunun tedavisi kişiyi ruh ve beden tedavisi ile kendi cinsiyetine döndürmektir. Trans erkekler zevk verme, tatmin etme açısından puan olarak geride başlarlar; eşitsiz bir yarış. Kulvara girebilmek için erkekliği oluşturacak diğer özellikler ön plana çıkar ve bu trans erkekliğe has bir durum da değildir. Ama feministler bunu istemezler. Şöyledir: Trans kadınların kadın normlarını benimsemesinde sakınca yoktur ama trans erkekliğin erkek normlarını benimsemesinde sakınca vardır. Feminizmin erkek düşmanlığı misyonu: Queer nedir? Heterociksüel erkek ile çatışma içerisinde olan kişilerin tümüne verilen ad. ‘’Kadın merkezci’’ veya ‘’feminen merkezci’’ olmak aynı anlama gelmese de ‘’feminizm’’in statüsünü düşünecek olursak aynı anlamdadır. Toplum-birey açısından cinsiyetin belirlenmesini anlatırken bir gerçeklik gözümüze çarpıyor: Erkek kimliğinin tayin edilmesi açısından avantajlı, öncelikli olması. Feministler ortada erkek diye bir şey kalmasın istiyorlar, yaptıkları teorinin amacı bu.
insanlar gündelik yaşamda temel ihtiyaçlarını karşılayarak; temel gereksinim olarak çalışarak, sokakta yürüyerek vb. kendi kimliğini var eder. Ne kadar ‘’non-binary’’ vb. cinsiyetsizliği ifade eden kavramlar üzerinden kimlik tanımı yapan eşcinseller bunu inkâr etse de hayatımız oldukça cinsiyetlidir. Zihin ve beden bir bütündür, çoğu zaman birbirlerine uyar, uymayanın da son kertede uyması gerekir. Yani doğa ile bilinç arasındaki ilişki döngüseldir ama aslen doğa birincil bilinç ikincildir. Zihin ve bedeni uyumlu bir erkek veya kadın, uymayandan gündelik hayatta hiyerarşik olarak daha üstte başlar. Kişinin kendi hissettiği cinsiyet ile dış dünyanın onu atadığı cinsiyet aynılığı veya farklılığı kurt ile kuzu arasındaki durum gibidir. Tarafsızım dersen kurttan yana tavır almış olursun. Eşcinsel kelimesini kasıtlı olarak seçtim. insanların özgür olmaya zorlanması onların topluma uyum sağlamalarına yardımcı olur. Eğer bir kişinin cinsiyeti ile derdi yoksa o zaman niye kavram icat edip herkes için hayatı zorlaştırıyor? Bir insanın cinsiyeti önyargıdan gelir. Duyumsallık, materyalizm; bunlar olmazsa yapay ideolojiler toplumu bölüp ayrıştırmaya hizmet eder. Yapay ideolojileri burjuvazi üretir, çünkü boş vakti vardır, hiçbir sorunu yoktur ve toplumsal çürüme yaratmak işine gelir. Heterociksüelden farklılaşma üzerinden kurgulanan biciksüellik ve eşcinselliğin sosyal konum açısından bir farkı yoktur. Eşcinsellerden çoğu zaman bahsedilirken biciksüeller de içine alınır ve bu bifobi değildir. Ama bunun yanında kelimenin transciksüelleri içerecek şekilde kullanımı da vardır ama bu yanlıştır. Çünkü cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği bambaşka yaşam pratikleridir ve kişisel fikrimi soracak olursanız ‘’queer’’ adı verilip bir arada örgütlenmeye çalışmak büyük bir gericiliktir. Bu ‘’non-binary’’ arkadaşlarımız eşcinsel olarak yaşamlarını sürdürüyorlarsa onlara eşcinsel demek yanlış değildir. Yok, öyle değilse onlara transciksüelliğin yolu açıktır. Ne olduğu belirsiz ve samimiyetsiz ‘’non-binary’’ gibi kimlikler trans ile beraber gruplandırılamaz. Onlar transciksüellerin aksine feminist bir şekilde heterociksüelliği yok etmeyi amaçlarlar. Feminist trans erkekler, ‘’hata’’nın suç ortakları olarak karşımıza çıkar. Onlar da erkeklerden nefret ettikleri için ve birbirleri ile alakasız toplumsal kimliklerin bir bütün oluşturdukları (daha doğrusu bunun doğal sonucu olarak belli başlı kimliklerin hegemonya kurduğu) ‘’LGBTi’’ cemaatinde düştükleri heretik konumdan çıkmak istedikleri için kendilerini onlara benzetirler.
Bilinç sürekli kendini yenileyen bir şeydir. Örneğin ismini değiştirip çevrendeki insanlar seni o isimle çağırdıkları zaman bir süre sonra otomatik olarak senin ismin de o olur. Ya da gittiğin tuvaleti değiştirdiğinde bir süre sonra alışkanlık haline gelir ve rutine dönüşür. Yani dediğim gibi cinsiyet aşağıdan yukarıya bir inşa süreci, tek başına bir birey olarak cinsiyete sahip olmazsın, toplumla birlikte cinsiyete sahip olursun. Erkeklerin dünyası bir kadın görüntüsü ile tuvaletlerini kullanmana açıktır, en fazla tip tip bakarlar, çık demezler. Ama kadınların dünyasında böyle bir açıklıktan bahsedemeyiz. ‘’Erkeklerin potansiyel tecavüzcü olduğu’’ feminist miti erkekleri ötekileştirerek toplumu zehirler.
ifade edilen erkekliğe has durumlar bazen, ortaya koyan argümanların bir kısım kadınlar ve feministlerce anlaşılamamasına sebep olabilir. Zaten feministler de kendilerinin erkekler tarafından anlaşılamayacağını iddia ederler. Anti-feminizm siyasi olmaktan ziyade stratejik bir duruştur. Kuşkusuz "feminizm" deyince birçok farklı feminizmler olduğu akla gelebilir. Ama "feminist hareket" diye bir toplam ele aldığımız zaman canlanan bir sistem vardır. işte karşı olunması gereken budur. Bütün farklı feministler bir arada durup tek bir çatı altında hareket ederler. Feminizm kadın bakışı iken anti-feminizm erkek bakışı olur. Bu iki farklı bakış açısının çatışması doğaldır. Önemli olan bu çatışmayı saldırganlığa, baskıcılığa ve sansüre dönüştürerek despotik olmamaya çalışmaktır.
-
1.