/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 401.
    +10
    41.Bölüm(Gizemli)

    Ona doğru yürümeye başladım. Salon gerçekten çok kalabalıktı. ikişerli üçerli arkadaş grupları sohbet ediyor, gülüşüyor, bir şeyler içiyorlardı. Yürümekte zorluk çekiyordum. Gözüm bir yandan o kızın üzerindeydi. Onu kaybetmek istemiyordum.

    Kızın yanına gelip tam ona dokunacakken birisi kolumdan çekti. Boşluğuma geldiği için afallamıştım. Deniz beni kendine çekmiş, deli gibi öpmeye başlamıştı. Kendimi ondan kurtaramıyordum. Artık Denizin beni Aslıyla karşı karşıya getirmemeye çalıştığını düşünüyordum. Haklı mıydım? Denizin eli belimdeydi. Kendimi ittirip ondan kurtuldum. Arkamı döndüm. Ama o yoktu, gitmişti. Denize o kadar sinirlenmiştim ki ona vurmamak için ellerimi sıkıyordum. Denize dönüp bunu neden yaptın? Şeklinde dil dik bakmaya başladım. Bu bakışımı hemen anlamıştı. Gözlerini büyütüp

    "Ne var yani öpmek için izin mi isteseydim?" Bir nevi haklıydı. Belki de yine ben kuruyordum. Hem Aslının burada olduğunu bilse beni partiye getirir miydi? Bir süre somurtup durdum. Aslında beni öpmesi çok iyi bir şeydi. Ama yanlış zaman ve yanlış yerde yapıyordu. Parti 22.30 gibi bitti. Denizin babası Allahtan bu konularda anlayışlıydı. Gece yarısına kadar zamanımız vardı. Parti de biraz içmiştik. Bir kaç teneke bira. Ben ilk defa içiyordum. Gerçekten beni çarpmıştı. Deniz içtiğinde ise bana mısın demedi. Bira içmeye alışık olduğu belliydi. Arabaya bindik. Arka koltuğu geçtik. Kafam gerçekten çok iyiydi. Fazla bir şey hatırlamıyorum. Arabayı ben kullanmıştım. O kafayla o arabadan nasıl sağ çıktığımıza bilmiyorum.

    • **

    O geceden sonra bir daha içmemeye yemin ettim. Kafam çok fena ağrıyordu. Sanki kafamın içinde horon tepiyorlardı. Okula ancak ikinci dersin sonunda yetişebilmiştim. Haliyle hoca derse almamıştı. Ben de kantine oturup dersin bitmesini beklemeye başladım. Kantinden bir çay bir simit almıştım. Ama başım o kadar kötüydü ki yiyeceğimi sanmıyordum. Zil çaldı. Kalkıp sınıfa gidecektim. Sonra birden karşımda iki kız beliriverdi. Dokuzuncu sınıfa gittiklerini minyon tiplerinden anlamıştım. ikisi bir ağızdan konuşmaya başladılar. "Pardon oturabilir miyiz?" Her ne kadar soru sormuş olsalarda ben cevap vermeden oturdular. "Nasıl söyleyeceğimizi bilmiyoruz ama bir arkadaşımız senden çok fena hoşlanıyor. Sen okula geldiğinden belli sürekli seni görmek için çaba harcıyor. Lütfen sadece bir kez konuş onunla." Çok şaşırdığımı kızlarda anlamış olmalıydı ki cümleyi bitirdikten sonra yüzüme daha da ciddi bakmaya başladılar. Oturuşumu düzenleyip ufak bir tebessüm ettim. "Kızlar benim sevgilim var ama" dedim. Kızlar hep bir ağızdan dudak büktüler. Yüzleri düşmüştü. "Biliyoruz. Ama seni saplantı haline getirmiş. Ona sevgilin olduğunu defalarca söyledik. Ama bize inanmıyor. Lütfen onunla konuş. Sevgilinin olduğunu söyle. Belki o zaman bu saplantısından kurtulur."

    Kızların söylediklerinden sonra çok şaşırmıştım. "Tamam, kızlar" dedim kararlı kararlı. Arkadaşınızın numarasını verin bana. Ben ona ulaşıp konuşacağım. Kızlardan biri telefonu çıkarıp numarayı söyledi. Telefonuma kaydettikten sonra kızın adının Ecem olduğunu öğrendim.

    Bir kaç haftada ne kadar olay olmuştu böyle. Ben tek kızla mücadele edemezken şimdi iki kız birden beni seviyordu. Birileri için değerli olduğunu, birilerinin seni sevdiğini bilmek güzeldi. Ama aynı zamanda bunaltıcıydı. Okul bittikten sonra çantamı alıp sınıftan çıktım. Koridorda yürürken telefonum titredi. Mesaj atan annemdi.

    Mesajda: Yavrum hemen eve gelmen lazım, acele et! Yazıyordu. Annem ilk defa böyle mesaj atmıştı. Önemli bir şey vardı.

    Otobüse yetişip bindim. Yarım saat sonra evdeydim. Soluk soluğa kalmıştım. Zile seri aralıklarla bir kaç defa bastım. içerden hiçte yabancı olmadığını bildiğim bir ses "patlama be geliyoruz" demişti. Kapı açıldığında o kadar şaşırmıştım ki! Aslı yemek önlüğü gitmişti. Başında da annem içim geçen yaz restaurant'ın birinden yürüttüğüm aşçı şapkası vardı. Saçlarını toplamış, şapkanın içine saklamıştı. Aslı bir eliyle kapıyı tutmuş, tek kaşını kaldırmıştı. "içeri gelmeyecek misin?"

    Üzerimdeki şaşkınlığı atabilmiştim. Tek kolumda taşıdığım çantayı yere bırakıp koştum ona sarıldım. Böyle bir şey yapmamı beklemiyordu. Kim beklerdi ki? Onca zaman bir kez bile mesajıma cevap vermemişti. Sürekli benden kaçmıştı. Ona karşı kızgındım. Ama onu kapıda o hâlde görünce tüm sinirim silinmişti. Bir kaç saniye tereddüt ettikten sonra oda kollarını sırtıma doladı. Kokusunu özlemiştim. Ne güzel kokuyordu. Hiç bırakmak istemiyordum. Vücudumu itip sağ elimi yanağından aşağı kaydırdım. iki parmağımla yanağına dokundum. Tenini özlemiştim. Her şeyini özlemiştim. Bu şekilde, sonsuza kadar kalmak isterdim. Ama annemin "ben buradayım hey ne oluyor?" Diye öksürmesi bize kendimize getirmişti. Aslıya sorulacak çok sorum vardı. Ama şimdilik bekleyebilirdi. Aslı kızarmıştı. Onun o halini görünce elimi ağzıma zütürüp güldüm. Aslı elimi tuttu. "Gel bakalım Alp. Sana çok güzel yemekler yaptım." Beni çekiştirirken kapıyı zorlukla kapattım. Çantamda dışarıda kalmıştı. Sonra alırım diye düşündüm. "Bakalım küçük cadım bana ne hazırlamış" dedim, en etkileyici sesimle. Mutfağa doğru ilerlerken bana takılmayı ihmal etmemişti. "Süpürge var. Efendim yer misin?" Dudak bükerek cevap verdim. "Ha ha ha. Çok komik." Etrafa bakarken annemin tebessüm ettiğini gördüm. Annemin mutlu olduğunu beni daha da mutlu etmişti. Kadının bir kaç haftadır güldüğüne yeni şahit oluyordum.

    Aslıyla mutfağa girdiğimde bir kez daha şaşırmıştım. Pastalar, börekler, envali çeşit tatlı hepsi önümdeydi. Aslının elini bırakıp atıştırmalıklara yöneldim. Bir tane alıp ağzıma atarken "bunları sen mi yaptın şimdi?" Diye takıldım.

    "Tabii ki salak" diye karşılık verdi. Annenden yardım aldığım tek konu hangi atıştırmalıkları sevdiğindi. Annem başını kapıya dayamış sırıtarak bizi izliyordu. Anneme dönüp onun onayını almak istedim. Hafifçe başını salladı. "Elimi bile sürmedim. Yemin ederim" deyip gülmeye başladı. Aslıya bakıp "aferin hamarat gelinime, ne güzel yaptı bak" deyince bizi bir kahkaha aldı. Aslı "ya Necla teyze" deyip gülmeye devam etti. Annem de bize katılıp gülmeye başladı. "Teyze değil kızım. Anne diyeceksin." Annem ciddimiydi, bilmiyorum ama gerçekten çok komik bir durumdaydık. Gözlerimden yaş gelene kadar güldüm. Ortalıkta bu kadar gülünecek ne var? Demeyin. Ben ilk defa bu kadar mutlu olmuştum. Annem bile Aslıyı kızı olarak görüyordu. Aslı kendini sevdirmeyi becermişti. Zaten o kadar tatlıydı ki, Aslıyı sevmemek imkânsızdı. Aslı ellerini beline koymuş beni izliyordu. Ona bakıp gülümsedim, elimdeki kurabiyeyi ağzıma atarken. "Ya ama Necla teyze şuna bir şey söyle. Kurabiyelerin hepsini yiyor. Pislik" deyip gülmeye başladı. Annemin onu duyduğuma pek emin değildim. Gitmişti. Elime bir kaç parça kurabiye alıp koşar adım Aslının yanına geldim. Elimi boynuna atıp zorla kurabiyelerden bir tane yedirmeye çalıştım. Ama nafile. Ben kurabiyeyi ağzına zütürdükçe başını sağa solo çeviriyordu. Biraz uğraştıktan sonra pes ettim. "iyi be yemezsen yeme" diye atardandım. Ellerini göğsünde birleştirip bana bakıyordu. Derken birden kapı çaldı. Kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Arkamdan da Aslı geliyordu. Kimin geldiğini merak ediyordu, sanırım. Kapı deliğine bakmadan kapıyı açtım.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster