0
Didem, arabadan hiç çıkmasaydı... / 3.Evren
Camdan ona ateş eden adamı öldürdükten sonra, Didem derin bir nefes aldı. Bir sigara daha yakmak üzereyken, bu sefer sağ camın içerisinden bir kurşun girdi ve Didem’in sağ elinin işaret parmağına sürterek direksiyona saplandı. Arabanın kornası çalmaya başladı. Didem’in işaret parmağındaki tırnağı da gitmişti ve kanlar fışkırıyordu.
“Lanet olsun.”
Didem koltuğu arkaya doğru eğdi. Kurşunlar önünden geçip gidiyordu. Silahını sıkıca tuttu ve adamın nerede olduğunu kestirmeye çalıştı. Fakat hayaleti görememişti. Çok iyi kamufle olmasını başarmıştı, Didem’in adamın nerede olduğunu anlamasına imkan yoktu. Her attığı kurşun başka bir yerden geliyordu, yani adam sürekli yer değiştiriyordu. Şu durumda yapması en mantıklı olan şey, arabasını çalıştırıp var olan gücüyle kaçmaktı. Anahtarı taktı ve kontağı çevirdi. Debriyaja bastı, vitesi değiştirdi ve gaza asıldı. Araba ani bir kalkışla, önündeki dubayı ezerek yolda garip bir şekilde ilerlemeye başladı.
Arkasındaki adamı şimdi aynadan görebiliyordu. Tam olarak arkasındaydı ve elindeki silahla arabaya nişan almıştı. Didem refleks olarak kafasını eğdi fakat silahtan çıkan kurşun, arabanın içine gelmemişti. Birden büyük bir patlama sesi duyuldu ve araba birden sağa doğru kaymaya başladı. Adam tekerleğe nişan almıştı ve patlatmıştı da.
“gibeyim.”
Adam, koşmaya başladı. Didem arabayı zapt etmeye çalışıyordu fakat bunu başarabilecekmiş gibi durmuyordu. Araba 65 km/h hızla, önündeki direğe çarptı ve arabanın ön kısmı direğe geçerek U biçimini aldı. Didem’in emniyet kemeri takılı olduğu için hafif bir çarpmayla kurtulmuştu. Bilinci yerine geldikten sonra, silahının şarjörüne baktı. Altı kurşunu kalmıştı. Ölmek için arabadan inmesi gerekiyordu. Aynı zamanda yaşamak için de çıkması gerekiyordu.
Ne yapacağını düşünmeye başladı. “Arabadan çıkarım ve onu vururum. Ama o da benim çıkmamı bekliyor. Çoktan nişan almıştır bile. içeride kalsam gelir vurur. Mantıklı davranmalıyım.”
Ve arabanın içinden çıktı.
Katil öldükten sonra... / 2.Evren
Limanın etrafında dolaşan bir sarhoş, sağa sola sallanarak penguen gibi yürüyordu. Elindeki gazete kağıdı ile kaplı şarap şişesindeki son yudumunu da aldıktan sonra, gecenin ayazında nefes alıp verirken çıkan buharlara baktı ve denize doğru döndü. Birkaç adım geriledi, düşecek gibi oldu. Sonra koşar adımlarla denize doğru gitmeye başladı ve şişeyi fırlattı. Şişe birkaç metre havada ilerledikten sonra ‘cup’ sesi ile beraber aynı anda suyun içine gömüldü ve yavaş yavaş diplere doğru batmaya başladı. Sarhoş, geriye doğru gitmeye çalışırken ayağı dubanın vidasına takıldı, ondan kurtulmaya çalışırken yanlışlıkla boşluğa adım attı ve o da suyun içine düştü.
Yüzmeyi biliyordu fakat sarhoş olduğu için ne yapacağı hakkında en ufak fikri yoktu. Kafası, suyun içine batıp çıkıyordu sürekli. Kafasını tekrar çıkardı ve derin derin nefes aldı, bir elini havaya kaldırdı ve sallamaya başladı yardım istercesine. Aksi gibi, sokakta kimse yoktu.
On altı metre ötede, bir devriye aracı, limanın kenarında yavaş yavaş dolaşıyordu. Sürücü koltuğunun yanındaki koltukta oturan polis, önündeki lahmacun-ayran ikilisi ile tıkınıyordu. Lahmacununu dürdükten sonra kocaman bir ısırık aldı ve ardından kocaman ayranından kocaman bir yudum aldı. Ağzında lokmasını gevelerken denize doğru baktı. Bir parıltı, suyun yüzeyinde gidip geliyordu.
Polis ilk başta ne olduğunu anlayamadı fakat sonradan oradakinin bir adam olduğunu fark etti. Ve adam boğuluyordu.
Hemen arabadan indiler ve deniz kenarına doğru koşmaya başladılar. Polis elindeki lahmacununu ve ayranını diğer polise verdi ve ceketini çıkardı. (Sarhoş yavaş yavaş dibe batmaya başlar…) Birkaç saniye sonra polis de suyun içindeydi. Adamı en son gördüğü noktaya doğru yüzmeye başladı. Onun bulunduğu noktaya gelince derin bir nefes aldı ve o da suyun içine daldı.
Aşağıya doğru indikçe, kulaklarındaki basınç artıyor ve kulak zarı yırtılacak gibi oluyordu. Gözünde gözlük olmadığı için suyun içinde gözlerini zor açıyordu. Karanlık olduğu için, su tuzlu olduğu için önünü görmekte de çok zorlanıyordu. Aynı zamanda gözleri yanıyordu, tuzlu su yüzünden. Ama bir adamın hayatını kurtarmaya değecekti. Hatta ödüllendirilebilirdi bile. Yanındaki ayıya fırsat vermeden kendisi atlamıştı. Evet, adamı kurtarırsa kesinlikle ödüllendirilecekti.
“Dayan dostum geliyorum.”
Ellerini rast gele sallıyordu, belki adama denk gelir diye… Ama şuana kadar hiçbir iz yoktu adama dair. Suyun dibinde bir ışık parıltısı gördü. Oraya doğru gitmeye başladı fakat aşağı doğru battıkça, yaklaşmıyormuş gibi hissediyordu kendini. Yirmi metre derindeydi ve nefesi tükenmek üzereydi. Yukarı doğru yüzerken, birden sarhoş adamın koluna çarptı, irkildi. Daha sonra adamı koltukaltından yakalayıp, su yüzeyine çıkardı. Derin derin nefes alma seansını tamamladıktan sonra ortağına seslendi.
Ortağı koşarak kıyıya doğru geldi ve sarhoşu çekerek yere yatırdı. Kalp masajı yapmaya başladı. “1,2,3,4,5… Hadi dostum.. 1,2,3,4,5… Hadi, yapabilirsin.” Suni teneffüs yapmaya başladı. Çok geç olduğunu, ortağının gelip, onu çekmesinden sonra anladı. Adam ölmüştü, başaramamışlardı… Telsizini eline aldı ve olan biteni anlattı, sonuna da bir şey ekledi, olayla ilgisi olmayan bir şey.
“Suyun dibinde bir ışık huzmesi vardı. Olay yeri inceleme ekibinin suyun dibine bir dalış yapmasını istiyorum.”
“Anlaşıldı 4654.”
Tümünü Göster