1. 26.
    0
    Katil telefonu açsaydı ve Didem olay yerinden uzaklaşsaydı. / 1.Evren

    Hava -13 dereceydi. Bu soğukta, bu saatte dışarıda dolaşmak dünyanın en aptalca şeyi olmalıydı. Hayatının en zor günüydü, Didem için. Belki de en aptalca günüydü ama zordu işte. Hafif hafif, kar yağmaya başlamıştı. Küçük beyaz noktalar Didem’in görüş açısını kapatmıyordu fakat dikkatini dağıtmaya yetiyordu.

    Didem şimdi ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu. Şerefsizin teki, onu öldürmeye çalışmıştı ve o son anda bir şans eseri kurtulmayı başarmıştı. Şimdi ne? Onu öldürmeye çalışanları mı öldürecekti? Zaten ölmüş olarak gösterilmiyor muydu radyoda? O zaten şuanda yoktu, ölmüştü. Aranmıyordu. Rahattı. Üstelik arabada, kadın – erkek bir sürü kimlik de bulmuştu. Birine kendi fotoğrafını koyup kullanabilirdi.

    Katil zaten ölmüştü. Katilin patronu da ölmeliydi. Didem, onu bulmalıydı. Ancak ona bir bilgisayar gerekliydi. Dizüstü, masaüstü fark etmezdi. istediği programları içinde bulunsun, her türlü bilgisayar olurdu. 16 MB RAM’I olan bilgisayar bile kâfiydi. Şerefsiz herifler onun bilgisayarıyla beraber havaya uçmuştu, hepsi olmasa da bir çoğu. Bilgisayarını kaybettiği için onların hepsini öldürmek istiyordu. Asıl neden bu olmasan bile, bilgisayarı onun için çok değerliydi. Ulaşabileceği, güvenebileceği birkaç kişi vardı ama onların da yaşadıklarından emin değildi. Fakat yine de şansını deneyebilirdi. Torpido gözünü tekrar açtı ve içeride telefon var mı diye baktı, bir tane Nokia N98 vardı. SIM Kartı takılıydı. Hemen tanıdığı birine – tanımaktan daha fazlasını paylaştığı birine - mesaj atmak için telefonun kilidini açtı ve mesaj sekmesine geldi.

    Bilmediği bir şey vardı, araba ve telefon, patron tarafından takip ediliyordu…

    1.Parça – 2.Bölüm

    23 kilometre ötede büyük bir şirkette, son derece lüks odasında oturan Patron, Didem’in ne yaptığına bakıyordu. Araba, hızla Beşiktaş’a doğru ilerliyordu. Patron, nereye gittiğini kestirmeye çalıştı. Birkaç dakika daha ekrana baktıktan sonra dışarıdaki addıbını çağırdı.

    Dışarıdaki adam içeri girip ellerinin ceketinin önünde kavuşturdu.

    Patron – katilin aradığı adam – çağırdığı kişinin yanına gitti. Patron, uzun boylu, beyaz ve gür saçlı birisiydi. Yüzündeki kırışıklıklar en azından altmış yaşında olduğunu göstermeye yetecek kadar fazla olduğundan ona yaşı pek sorulmazdı. Zaten sormaya da cesaret eden olmazdı çünkü yaş ve diş konusunda çok hassastı.

    Korumanın yanağına elini zütürdü ve yanağının tamdıbını elinin içine aldı. Sahte bir gülümseme bıraktı fakat koruma bunu fark edemedi. Uzun yıllar, empati ve duygusal ifadeler konusunda uzmanlaşan patron, kime nasıl kendini sevdireceğini çok iyi biliyordu. Duygularını saklamayı da çok daha iyi bildiğinden, böyle problemlerle uğraşmak zorunda da kalmıyordu. Kime ne yapması gerektiğini duygularıyla bile anlatabilecek kadar sempatikliği vardı insanlar üzerinde. Gay olma ihtimali de çok yüksekti elbette.

    Gülümsemesi bittikten sonra birkaç saniye boğazını temizledi ve elini adamın yanağından çekti. Ellerini arkada kavuşturduktan sonra geriye doğru bir iki adım attı ve masasının üzerindeki dosyaları alıp korumaya uzattı.

    “On dört numara, öldür onu, işi başaramadı. Ha, Seda Didem’in peşine tak en güvendiklerini, bu gece bitmeden o ölmüş olsun. 7 saat, 43 dakikanız var.”

    Koruma patronunun elindeki dosyayı aldı ve hiç itiraz etmeden kafasını “Tamam.” Anlamında sallayıp izin istedi ve koşar adımlarla dışarı çıktı.

    Yasal olarak pazarlama şirketi olarak gözüken şirket, aslında bir uyuşturucu şebekesinin öldürme işlerine bakıyordu.

    Katil çoktan ölmüş de olabilirdi, fakat yine de kontrol etmekte fayda vardı. Yakalanmak istemezdi. Hiçbir zaman da yakalanmamıştı çünkü çok profesyoneldi bu konuda.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster