1. 26.
    0
    Katil telefonu açmasaydı ve Didem ölseydi… / 2. Evren

    Katilin bilinci yerinde değildi. Yerde öylece yatıyordu. Kolundan kanlar fışkırmaya devam ediyordu. Telefonu kendisinden dört metre uzaktaydı ve oraya bu şekilde – uyansa – ulaşması imkânsızdı.

    Katilin telefonla konuştuğu adamın, katilin bu duruma gelmesi hiç umurundaymış gibi gözükmüyordu. Hatta onun ölecek duruma gelmesine sevinmişti bile. Çünkü elinde sonunda katil yakalanacaktı ve yakalandığında, konuşmasını istemezdi. iyi eğitilmiş, işkenceye dayanıklıydılar fakat adamın katile attığı kazığı öğrendikten sonra konuşmaması için hiçbir bahane olmayacağından, onu öldürmesi gerekliydi. Dışarıdaki addıbına seslendi ve dışarıdaki adam içeri girip ellerinin ceketinin önünde kavuşturdu.

    Patron – katilin aradığı adam – çağırdığı kişinin yanına gitti. Patron, uzun boylu, beyaz ve gür saçlı birisiydi. Yüzündeki kırışıklıklar en azından altmış yaşında olduğunu göstermeye yetecek kadar fazla olduğundan ona yaşı pek sorulmazdı. Zaten sormaya da cesaret eden olmazdı çünkü yaş ve diş konusunda çok hassastı.

    Korumanın yanağına elini zütürdü ve yanağının tamdıbını elinin içine aldı. Sahte bir gülümseme bıraktı fakat koruma bunu fark edemedi. Uzun yıllar, empati ve duygusal ifadeler konusunda uzmanlaşan patron, kime nasıl kendini sevdireceğini çok iyi biliyordu. Duygularını saklamayı da çok daha iyi bildiğinden, böyle problemlerle uğraşmak zorunda da kalmıyordu. Kime ne yapması gerektiğini duygularıyla bile anlatabilecek kadar sempatikliği vardı insanlar üzerinde. Gay olma olasılığı da çok yüksekti elbette.

    Gülümsemesi bittikten sonra birkaç saniye boğazını temizledi ve elini adamın yanağından çekti. Ellerini arkada kavuşturduktan sonra geriye doğru bir iki adım attı ve masasının üzerindeki dosyaları alıp korumaya uzattı.

    “On dört numara, öldür onu.”

    Koruma patronunun elindeki dosyayı aldı ve hiç itiraz etmeden kafasını “Tamam.” Anlamında sallayıp izin istedi ve koşar adımlarla dışarı çıktı. Kapı kapandıktan sonra patron, tekrar katili aradı fakat telefon çaldı, çaldı, çaldı, cevap gelmedi. Sinyal sesini duyduktan sonra mesaj bırakmaya başladı.

    “Dayan, yardım gelmek üzere.”

    345 kilometre ötede, boş bir arazide yatan ‘Katil’, ölmek üzereydi. Üzerinde yattığı kan gölü soğuktan donmak üzereydi. Katilin yolundaki yara kristalize olmuştu çoktan. Yaklaşık yirmi kadar dakika sonra uzaktan bir BMW M3 görüldü ve katilin yanına doğru gelmeye başladı. Katilin kafasının tam önüne park ettikten sonra içinden patronun az önce yanına çağırdığı adam çıktı ve Katil’e bakmaya başladı. Birkaç saniye yarasına doğru baktıktan sonra kucağına alıp arka koltuğa yerleştirdi. Yerdeki kan lekelerinin üzerine bir kova dolusu domuz kanı boşalttı ve arabasına binip gaza bastı.

    Arazideki bozuk yolda araba sallanıyordu. Bu sallantının verdiği mide bulantısı, Metin’in zor dayanabileceği bir şeydi. Ama sarsıntıdan etkilenen sadece Metin değildi, Katil de bu sarsıntı yüzünden uyanmıştı. Etrafı bulanık görüyordu, hiçbir şeye anlam veremiyordu henüz. Birkaç dakika etrafına baktı ve doğrulmaya çalıştı fakat inanılmaz bir çığlık koptu. Kolundaki yarayı unutmuştu ve koltuğu ona doğru değdirmişti. Mikrop kapan yara, ona müthiş bir acı vermişti. Çığlık sesinden sonra Metin arkasını döndü, ona doğru baktı.

    “Revire gidiyoruz, dayan.”
    “Neden bu… K.a.d.arr. geciktin?”
    “Araba bu kadar hızlı gidiyor çünkü.”

    Metin bir yandan katili oyalarken, bir yandan arabayı kullanmaya çalışıyor, bir yandan da katilin sonunu getirmek için patronun söylemiş olduğu talimatları, ona belli etmeden uygulamaya çalışıyordu. Sağ eliyle direksiyonu tutarken, sol elinin ne yaptığını bilmeyen ve bunu fark eden Katil, sol elinin ne yaptığını anlamak için biraz kafasını eğdi.

    Metin, katilin kafasını eğdiğini anlamadı ve bir yola bakarak, bir de sol tarafına bakarak ilerlemeye devam etti. Limanların önünden geçerken, manzaraya bakan Metin, katilin de dikkatini dağıtmayı başardı.

    “Şu teknelerden birini alacağım…”

    Katil hemen refleks olarak Metin’in işaret ettiği yöne bakınca, birden gözlerinde bir parlama oldu ve nefessiz kaldı. Birkaç saniye nefes almaya çalıştı fakat olmadığını anlayınca, koltuğa yığıldı…

    Metin onun dikkatini dağıtarak, sol elinde tuttuğu şırıngayı boynuna batırmıştı.
    Katilin öldüğünden emin olduktan sonra yetmiş metre kadar geri gitti. Gaza, sonuna kadar asıldı. Araba altı saniyede, 70 km/h kadar hızlandı. Yaklaşık elli metre kadar gitti. Elli beş metre. Altmış metre. Altmış beş metre ve Metin arabadan atladı. Araba, 46 km/h ile 12 metre kadar uzağa uçtu ve suya girdikten sonra, 10 metre kadar derine battı. Metin’in tek avantajı, gecenin bu saatinde orada kimsenin olmamasıydı. Araba suyun içine girerken dışarı çıkan suların bir bölümü Metin’in ceketinin üzerine geldi. Küfretti ve oradaki başka bir BMW M3’e bindi.

    Sorun şuydu, arabaların plakaları aynıydı. O arabanın, suya battığını kimse fark etmeyecekti. Tabi ki, araba bulunmazsa…
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster