/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +1
    Ninelerimiz, dedelerimiz... Hayatlarının son yıllarını bizlere adayan, o güzel insanlar... Ne hissediyorlardı acaba ? Bu hayatta daha yapılacak çok şey olmasına karşın hiçbirini yapacak güce sahip olmamak nasıl bir duygudur ? Pişmanlık gibi mi ? Gerçi, eninde sonunda bu dünyayı terk edecek olduktan sonra ne anlamı vardı yaşamanın ?

    Serin bir sonbahar sabahı Ortaköy'e ilerlerken aklımda bu düşünceler vardı. Boğaz, sanki beni dinliyormuşçasına ağır ağır salınıyor, ara sıra cevap verir gibi dalgalarını kıyıya vuruyordu. Yapraklar dökülmeye başlamış olacaktı ki ara ara boğazın serin sularında yüzen turuncumsu cisimler görüyordum. O sırada, istanbul'u çepeçevre saran yoğun gürültünün içinde bir ses ilişti kulağıma: Bana anneannem ve babaannemi anımsatan iki yaşlı teyze -ikisi de en az yetmiş yaşlarında olmalıydı- genişçe bir bankta, ellerinde manav poşetleriyle boğaza karşı oturmuş sohbet ediyorlardı. Esasen ikisi de çok az konuşuyordu lakin söz aralarında boğaza baktıklarında sanki gençliklerini görüyor gibiydiler. Merak ettim, oturdum yanlarına. Boğaza bakmaya devam ettiler. Bir süre sonra yüzünü bana çevirmeden:

    ~evladım, gençliğin ve ayatın değerini bil be ya. Bak ele bize bu domatisleri daşıyacak gücümüz galmadı (trakya şivesi ile). Dedi, diğerine nazaran genç görünen teyze. Anlaşılan ağır poşetler, ihtiyarlığını anımsatmıştı ona.

    ~doğrudur teyze. Allah yardımcınız olsun, uzun ömürler versin.

    ~A yavrüm benim saolasın. Neriman senin torun Enes nabü gazandı mı okulu ?

    ~Gazandı Gazanmasına da bakim iş bulabilcek mi sıpa. Biz göçüp gidince öbür dünyağa, nabür yoksa işsiz güçsüz ortada ? Ardından sessiz kalmayı tercih ettiler bir süre. Anladım ki bu iki eski dost korkmuyordu ölümden. Ama evlatları, torunları... Ya iş bulamazlar, evlenip yuva kuramazlarsa ? Ne yaparlardı biricik anaları, nineleri olmadan ? Boğaza dertlerini anlatırcasına bakıyorlardı o sırada. istemsizce ben de boğaza bakmaya başlamıştım derin derin. Teyzelerin gözleri, yılların verdiği yorgunlukla kırışan derileri altında küçülmüştü. Lakin o kadar çok şey görmüştü ki o gözler... Muhtemelen ortaokul dahi okuyamamışlardı zamanın şartlarıdan dolayı. Gariban oldukları da zaten her hallerinden belliydi. Az da olsa anlamak için ne hissettiklerini, daha yaşlı görünene döndüm:

    ~Teyze; gençliğine tekrar dönsen ne yapmak, neyi değiştirmek isterdin ? Dedim.

    ~Okurdum evladım be ya. Kimseyi dinlemezdim de okurdum, çok çalışırdım.

    ~Peki okümuş olsan yine ittiyarlamecek, ölmücek midin ? Dedi diğer teyze. Sanki içini rahatlatmak ister gibiydi diğerinin, hiçbir şeyin değişmeyeceğini belirterek. Ama bu söz daha da ağır gelmiş gibiydi ona, düpedüz hayatı sorgulamaya başlamıştı sanki. Ama bu sefer boğazın engin sularına değil, yere bakıyordu.

    ~ayat fani be ya. dedi sonra.

    ~Yüce Alla(h) günalarımız affeylesin inşalla. Diğer teyze de ona katılıyor gibiydi. Sonra ağır ağır ve sırayla ayağa kalktılar. Daha genç görünen önce kalkıp diğerinin kalkmasına yardım etmişti. Güle güle evladım dediler yine sırayla ve ellerini uzattılar. Öptüm başıma koydum.

    ~Alla(h) yolunu açık eylesin yavrüm kendine iyi bak. dedi daha yaşlı görünen teyze.

    ~Teyzeciğim, istersen evinize kadar taşıyayım poşetlerinizi. Dedim ve poşetleri aldım ellerinden cevap vermesine fırsat bırakmadan. itiraz etmediler. Yavaş ve belki de biraz kasvetli bir şekilde yola koyulduk. Ne ben sordum evlerinin nerede olduğunu, ne onlar söyledi. Boğazın serin suları da eşlik etti bize.
    ···
   tümünü göster