19. ve 20. yüzyılı derinden sarsmış bu derin ideolojiyi merak edenler ve öğrenmek isteyenlere bu başlıkta anlatabildiğim kadar sade ve halk diliyle anlatmaya çalışacağım beyler. Uzun soluklu bir başlık olacak, teker teker olabildiğince kısaca anlatacağım. Komünizmi duyunca sebepsizce yada sebepli olarak eli ayağına dolananlar eksi verip yavaşça başlıktan uzaklaşsın, başlıyorum.

ilk olarak en basitinden girip, kökten karşı olduğumuz ve devirip kendi iktidarımızı almak için savaştığımız sistemi, yani kapitalizmi kısaca anlatacağım.

Çoğunuz zaten kapitalizm hakkında sağdan soldan bir şeyler biliyorsunuzdur. Kapitalizm, en kısa haliyle ücretli kölelik sistemidir beyler. Kapitalist bir toplumda 3 sınıf yer alır; proleterya (işçi sınıfı, en kalabalık sınıftır), orta sınıf (küçük esnaflar ve zanaatkarlardan oluşur ve dev sermayeler karşısında gittikçe azalarak işçi sınıfına evrilmektedir) ve son olarak burjuvazi (sermaye sahibi olan patron-ağa sınıfıdır, toplumun çok küçük bir kısmını kapsar).

Sermaye sahibi, sermayesi altında çalıştırdığı işçilerin emek gücü ile mutlak kar elde edip kasasını büyütür. Burdaki emek gücü bir fabrikadaki üretimde olabilir, bir lokantadaki hizmette. Her ikiside çalışanların emek gücünden oluşan unsurlardır. Çalışanlar sermaye sahibine emeğini satar, bunun karşılığında emeklerinin bir kısmının ücretini alır. Evet bir kısmının ücretini alır, çünkü verdiği emeğin tamdıbını alırsa ortada artı değer diye bir şey kalmaz ve sermaye sahibi kâr elde edemez. Artı değere daha sonra gelicez beyler.