+1
Bir hikayem var, yazmaktan kalemlerim tükendi. Sayfalara sığmadı kelimelerim, her geçen saatte biri geldi, diğeri dolu dolu uzaklaştı masamdan. Her biri bembeyaz, saf ve temiz yaklaştılar bana, ayrılırken çoğunda yırtıklar, karartılar ve karalanmışlıklar vardı, içim dağlandı onları o halde gördükçe. Ne olursa olsun, bitirmek istedim içimde ne biriktirdim ise, yazdıkça daha da fazla çoğaldı satırlarım zihnimde. Ben bittim, onlar devam etti durdu...
+Funda, ben hazır sayılırım, çıkıyor muyuz? Çok acıktım dün gece de bir şeyler yemedim biliyorsun.
-Bir kaç dakika daha, sonra hemen çıkabiliriz korkma.
+Korkmuyorum, eriyorum, bitiyorum, enerjim yoook...
-Mızmızlanma, gittiğimiz zaman yiyeceğiz işte bir şeyler. (Tabi, söyleyeceklerimden sonra kahvaltı falan aklına gelirse tabi)
Hep beklerim ben Funda'yı, asla söylediği saatte hazır olmaz, olamaz. Bir kıyafeti giyer, oldu bu der, sonra en ufak bir şeyde ondan vazgeçer ve her şeyi tekrardan başka kıyafetlere göre yeniden yapar. Asla erinmez, sıkılmaz. Beni çok kızdırıyor bu durum, defalarca kez dile getirdim ama vazgeçmiyor, bırakamıyor bu huyunu, e ne yapalım dedik, kabullendik biz de. Ama alışamıyorum, orası ayrı tabi. Yarım saat kadar daha bekledikten sonra nihayet karşımda görmüştüm onu. Çıtı pıtı, yine çocuksu heyecanı üzerine yapışmış halde çıktı odadan. Ve ben uzun zaman sonra ilk defa bu şekilde görüyordum onu. Hatırlayın, çiçekler ile bezenmiş elbisesini ve çiçeklerden kendine yaptığı tacı. Hayal ettiniz dimi, gözlerinizin önünde belirdi size anlattığım o gün. Yine aynı şey oluyor, yine ona bakıyorum, yine kelimelerimi dudaklarımdan çıkaramıyorum, yine ne tarafa dönsem de gözlerimi ondan ayıramıyorum.