/i/Ben

Kendini ifade et !
  1. 1.
    +54 -1
    Kutuplarda can veren foklar, okyanusta sızan petrol, Adana-Pozantı karayolunun 16. kilometresindeki trafik kazası, Japonya’daki deprem gibi.

    Ne beter bir illet olduğunu, ne canlar yaktığını, ne ocaklar söndürdüğünü bilirdik de bilmezdik. Acısını hisseder ama tam olarak nedir, ne değildir kestiremezdik.

    Meğer yaşayarak öğrenmemiz gerekiyormuş.

    Babam sağlığına dikkat edenlerdendi. (Teknik olarak kayınpederim oluyor ama ona hep baba dedim. Öz babam kadar sevdim. O da beni kendi çocukları kadar sevdi. O babam, ben de oğluydum)

    Kilometrelerce yürür, içki-sigara içmez, spor yapar, az ve sağlıklı yerdi. Hiçbir stresi, sıkıntısı, borcu, harcı, derdi yoktu. Göbeği bile olmamıştı hiç ama gözle görülür şekilde kilo vermeye başlamıştı. Az yemesine bağladığımız bu durum zamanla kalıcı hale geldi. Canımızı sıkmaya başladı.

    Bir gün aniden gözleri görmez oldu! Gözüne pıhtı yerleşmiş. Sebebiysi kansızlık. Doktorlar bu yaşta bu tip kansızlığı hayra yormadı. Tahlil üstüne tahlil derken acı haber geldi:pankreas kanseri! Hem de en kötü türünün en son evresi.

    Son evre dediğime de bakmayın; dünyanın en hızlı seyreden kanser türlerinden biri. Yani en fazla birkaç aylık dönemden bahsediyoruz. Teşhis ve tahlil döneminde günler bazında erimeye başladı. Tam o esnada geçirdiğim motor kazasını bu yüzden ailemden kimseye söyleyemedim. Acil serviste tek başıma rontgenden MR’a giderken ailem hastanede babamın yanında koşturuyordu.

    Doktorlar hep kibarca yapacak bir şeyin olmadığını söylüyor, uğraşıp hastayı iyice yormamamızı istiyordu. Mantık da böyle söylüyordu ama babanız ölürken mantık yürütmek kolay olmuyor. Allah kimseyi o duruma düşürmesin.

    Eşim birkaç hafta içinde bulabildiği bütün doktorlara, uzmanlara danıştı. ilk doktor 6 ay ömür biçmişti, diğerleri birkaç ay. Birkaç ay insana uzun geliyor böyle bir durumda. Koskoca birkaç ay! Pek çok şeye yeter…

    Babam hastanede yatmak istemiyordu. Saygı gösterdik. Sadece sürekli düşen kan değerleri için bir-iki defa hastaneye kan nakline zütürdük. Aynı dönemde yemek yemeyi reddetmeye başlamıştı. Teşhisten üç hafta sonra yataktan kalkamaz haldeydi. ilerleyen günlerde su içmeyi de reddetmeye başlayınca serum bağlattık.

    O ara sol tarafına felç geldi.

    Babam zayıflamanın da ötesine geçmiş, belinin üstünde kelimenin tam anlamıyla ‘bir deri, bir kemik’ kalmıştı. Belinin altı; yani ayakları ise ödemden davul gibi şişmişti. Hep yatıyor, konuşamıyordu. Zorla nefes alıyor, ısrarla bir şeyi sorunca basit tepkiler veriyordu. Hepimizin tek merakı acı çekip çekmediğiydi. 3 kere sorduğumuzda ‘hayır’ der gibi başını salladı. Sevindik. Gülümseyemedik ama ÇOK sevindik.

    Hep işaret ediyor, elinin tutulmasını istiyordu. Bir süre de ben tuttum. Elleri BUZ gibiydi. içimden bile söylemeye dilim varmadı ama sahiden bir ölü eli gibiydi (insan tenindeki o ölüm soğukluğunu bilen bilir).

    Bir şeyler söylemeye çalıştım, bana bakar gibi oldu. O an rahmetli anneannemdegözlediğim bir şeyle karşı karşıya geldim: gözünün feri gitmişti. Buna şahit olmanızı istemem. Gözlerde görmeye alışkın olduğunuz o parlaklığın yerini bulanık, soluk bir şey alır. Işıltıdan eser kalmaz, bakışlar bir şey ifade etmez.

    Babam kafasını çevirip baktı ama beni gördü mü, elini tutan, onunla konuşanın ben olduğumu anladı mı bilemiyorum. Onu çok sevdiğimizi, elimizden geleni yaptığımızı, bizim için çok değerli olduğunu söyledim. Dua ettim. Elini öptüm. Hiçbir tepki vermedi.

    Hep ağzından nefes aldığı için dudakları kurumuş, yara olmuştu. Ağzının içinde de yaraları seçebiliyordum. Nemlendirici kremler bile fayda etmiyordu.

    Eve gelen doktorumuz yapılması gereken her şeyin zaten yapıldığını, yanında olup destek, moral vermekten başka yapacak bir şey kalmadığını söyledi. En fazla 4 hafta yaşayabileceğini ekledi. Sırada bilinç kapanması ve ölüm öncesi kanser ağrıları başlayacaktı. Ağrıların çaresi vardı; acı çekmeyecekti ama diğer hiçbir şeyin yoktu.

    Kanser pankreastan karaciğere sıçramış, vücudun birçok yerine yayılmıştı çoktan.

    Daha onlarca sene yaşaması beklenen koca babamız gözümüzün önünde eriyip gidiyordu. Ve hiçbir şey yapamıyordunuz. Para, dua, şans; hiçbir  şey fayda etmiyordu…
    ···
   tümünü göster