Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'yı haberlerde görmüşsünüzdür.Fetö mağduru olarak gösterilip şirin pozlar veriyorlar.Böylece Fetö tutuklamalarına da gölge düşürüyorlar.Elbette Fetö tutuklamalarında mağdurlar oldu.Ama bunlar mağdur değil.işte size bu iki kahpenin ve bir terör örgütünün bitmeyen senaryosunu anlatacağım.Kaynak:
http://aa.com.tr/uploads/...itmeyen-Senaryosu.pdf.pdf
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi
eylemleri, basında yer almaya başladığı ilk
zamanlarda herkesin kafasındaki soru aşağı
yukarı bu şekildeydi? “Konu ne, ne oluyor”..
Aslında ilk başta oturma eylemi olarak gündeme
gelen konu, ana akım medyaya daha ziyade
açlık grevine dönüştükten sonra yansıdı.
Yapılan haberler olabildiğince basit, detaysız
ve eleştireldi. 15 Temmuz darbe kalkışması
sonrasında ilan edilen OHAL kapsamında Selçuk
Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Nuriye
Gülmen açığa alınır, Mardin Mazıdağı’nda bir
ilkokul öğretmeni olan Semih Özakça ise 29
Ekim 2016 kararnamesi ile ihraç edilir. Ardından
9 Kasım 2016’da oturma eylemlerine başlarlar.
2017 Yılı başında yayınlanan kararname ile
Nuriye Gülmen de ihraç edilir. Ankara’nın en
işlek yerlerinden biri olan Yüksel Caddesi’ndeki
eylemlerini Sivil toplum kuruluşları, bazı siyasi
parti temsilcileri, öğrenci dernekleri ziyaret
etmektedir. Eylemin sloganı basittir: “Açığa
alındım, işimi geri istiyorum”.
Eylem 9 Mart’ta Açlık Grevi’ne dönüştürülür.
Ana akım medyada aşağı yukarı bu şekilde yankı
bulan eyleme sebep olan işlemin gerekçesi hakkında
fazla detaya girilmez. Hatta bazı yayın organlarında
ihraçların “FETÖ soruşturması kapsamında” yapıldığı
yazılır. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın eylemi
“FETÖ soruşturması kapsamında yayınlanan
KHK’larla kurunun yanında yanan yaş” gibi bir
kılıfla servis edilmeye özen gösterilir. Öyle ya, biri
üniversitede öğretim görevlisi, diğeri Mardin’de bir
ilkokul öğretmenidir. Kiminle, ne sorunları olabilir?
Fotograflar da gayet sıcak ve samimidir. Yüzler
güleçtir, hareketler gayet sempatiktir. Aslında
eyleme katılan başka insanlar da vardır ama Nuriye
ve Semih bu sempatik ifadeleri nedeniyle olsa gerek
kısa sürede ikonlaştırılır. “FETÖ soruşturması
mağduru” imajı OHAL ilanından sonra sıklıkla dile
getirilen bir kavramdır ama ilk kez somutlaşmaya
başlamıştır.
Ama yine de senaryoda sırıtan birşeyler vardır...
Kullanılan sloganlar, söylemler, hatta
afişlerdeki renkler, hep birşeyleri
çağrıştırıyordu
Verilmek istenen görüntü ne olursa olsun, 1980
öncesini yaşamış ve sonrasında da aşırı sol
örgütlerin eylemlerine her zaman maruz kalmış
Türk toplumu, emniyet ve adalet birimleri için bazı
noktalar çok tanıdık geliyordu. Kullanılan sloganlar,
söylemler, hatta afişlerdeki renkler, hep birşeyleri
çağrıştırıyordu. Mesela eylemlerin sloganı basitti
“Açığa alındım, işimi geri istiyorum”.. Ama Nuriye
Gülmen’in, eylemin resmi yayın organı olarak
çalıştırdığı internet sitesindeki talepler, hiç de
öyle kişişel değildi:
1. OHAL kaldırılsın.
2- işten atılan ve açığa alınan devrimci demokrat
kamu emekçileri işe iade edilsin.
3. Keyfi ve hukuksuz işten atmalara son verilsin.
4. 13 bin ÖYP’li araştırma görevlisinin kadro
güvencesi geri verilsin.
Açlık grevi ilanıdır.
Kaynak: nuriyegulmendireniyor.wordpress.com
işin basın ve medya ayağında bunlar gözlenirken
devletin resmi raporlarındaki gerçekler çok farklıydı.
Semih Özakça, Mardin Mazıdağı ilköğretim
okulunda görevliyken 9 Eylül 2016 tarihinde açığa
alınmış, 29 Ekim 2016 tarihinde 675 sayılı KHK ile
ihraç edilmişti.
Nuriye Gülmen ise Konya Selçuk Üniversitesi’nde
öğretim görevlisi kadrosundayken 1 Ekim 2016
tarihinde açığa alınmış, bunun üzerine 9 Kasım
2016 tarihinde Ankara Yüksel Caddesi’nde oturma
eylemine başlamış, 6 Ocak 2017’de yayınlanan 679
sayılı KHK ile devlet memuriyetinden ihraç edilmişti.
Ve asıl gerçek... Her iki ihracın da gösterilmek istenen
ile herhangi bir ilgisi yoktu.
Çünkü devletin resmi kayıtlarında Nuriye
Gülmen’in;
TERÖR ÖRGÜTÜ OPERASYONUNDA GÖZALTI
- 9 Mayıs 2012 yılında Kütahya’da yapılan
bir terör örgütü operasyonunda gözaltına
alındığı, tutuklanarak Sincan F tipi Cezaevi’ne
gönderildiği, kamuoyunda 3. Yargı Paketi
olarak bilinen düzenleme ile “yurtdışına
çıkmama” ve “belirli bir yeri terk etmeme”
kararı verilerek tahliye edildiği;
109 GÜN CEZAEVi
- 2013 yılında Gezi Olayları sırasında
tutuklanarak 109 gün cezaevinde yattığı;
ADLi KONTROL VE YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI
- 1 Nisan 2015 tarihinde Eskişehir ilinde bir terör
örgütü adına faaliyet yürüten şahıslara yönelik
yapılan operasyonda yakalanarak gözaltına
alındığı ve sevk edildiği adli mercilerce “Adli
Kontrol ve Yurt Dışına Çıkış Yasağı” tedbiri
kararı alındığı,
- 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü
kapsamında 2015 yılında istanbul’da
gözaltına alındığı;
TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI
- 4 Ekim 2015 tarihinde Eskişehir ilinde bir
terör örgütünün açık alan yapılanması
“Halk Cephesi” imzalı pankart açarak
protesto eylemi düzenledikleri sırada
yakalanarak gözaltına alındığı, “Terör Örgütü
Propagandası Yapmak, Suçu ve Suçluyu
Övmek” suçlarından tanzim edilen tahkikat
dosyası ile sevk edildiği Eskişehir Cumhuriyet
Başsavcılığınca 2015/31516 soruşturma
sayısına kayden ifadesinin alındığı;
HAKKINDA MAHKUMiYET KARARI VERiLMiŞ
DOSYASI YARGITAYDA
- Hakkında devam eden 12 dava bulunduğu,
bu davaların hepsinin bir terör örgütüyle
iltisaklı olduğu; davalardan bir tanesinde
mahkemenin mahkumiyet kararı verdiği ve
dosyanın yargıtay aşamasında olduğu;
açıkça görülüyordu.
SEMIH ÖZAKÇA
Eylemin ikinci ikonu Semih Özakça’nın kariyeri
de içerik itibarıyla Nuriye Gülmen’den pek farklı
değildi.
SILAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA
- “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma”, “kamu
malına zarar verme”, “basit yaralama”,
“kemiklerin kırılmasına sebebiyet verecek
şekilde kasten yaralamak”, “Terör Örgütü
Propagandası Yapmak” suçlarından;
- Görevi yaptırmamak için direnme suçundan,
- Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere
silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden
dağılmama, görevi yaptırmamak için direnme
ve hakaret suçlarından,
SILAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNÜN
PROPAGANDASINI YAPMA
- “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak,
Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak”
suçlarından,
devam eden davaları bulunuyordu.
“Terör örgütü” ibaresinin yerinde devletin
resmi kayıtlarında zikredilen örgüt ise
DHKP-C’ydi..
Ve bu sicillere rağmen her ikisi için de oldukça
profesyonel bir algı operasyonu yürütülmeye
başlanmıştı. Bu bilgiler sadece resmi evraklarda
yazıyordu. Basında buna dair en küçük bir cümle
okunamıyordu.
GERÇEKLERIN ORTAYA ÇIKMASI
Sonunda açığa alınan bu kişilerin DHKP-C
bağlantısını 25 Mayıs 2017’de ilk kez kamuoyu ile
paylaşıldı.
Aynı gün içinde örgütün kendi yayın organları
ve bu eyleme destek veren kesimlerden koro
halinde tepkiler gelmeye başladı. Örgüt bağının
olmadığına ilişkin öne sunulan yegane gerekçe,
Uyap kayıtlarında kesinleşmiş mahkeme
hükmünün olmayışıydı. Kesinleşmiş mahkeme
hükmü olmadığı ifade ediliyor ama devam
eden davalardaki ortak noktalardan, hep aynı
örgüt bağlantısı dolayısıyla soruşturmalar
açılmasından, basın açıklamaları sırasında
yapılan gözaltılardan, davaların çokluğundan,
bir akademisyenin ve bir öğretmenin
böyle davalarının olmasının garipliğinden
bahsedilmiyordu. Kaldı ki Nuriye Gülmen’in
davalarından bir tanesi için mahkumiyet kararı
verilmiş ve dosya Yargıtay’a iletilmişti. Ayrıca
Kamu görevinden ihraç gerekçeleri arasında
kesinleşmiş mahkeme hükmü olması şartı
bulunmuyordu:
“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik
Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti
veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve
..ekli listede yer alan kişiler kamu görevinden
başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın
çıkarılmıştır... ”
KENDiLERi DE iNKAR ETMiYOR
Bu iki kişi ve aslında açlık grevleriyle gündeme
gelen diğer kişilerin yolu bir şekilde bu örgütle
kesişiyordu. Peki acaba kendileri bu bağı,
eylemleri, gözaltıları inkar mı ediyorlardı?
“... katıldığım hiçbir eylemden, yaptığım hiçbir
fiilden pişmanlık duymadığımı belirtmek
istiyorum. Bana katıldığım üç eylemden
soruşturma açıldı, oysa bunlar gibi onlarca
eyleme katıldım, katılmaya devam ediyorum. ...
Devrimci kimliğimden dolayı işten atıldım. Şimdi
devrimciliğin verdiği güçle ve haklılık bilinciyle
direniyorum.” (13 Haziran 2015 / Evrensel Gazetesi
/ Nuriye Gülmen imzalı yazı.)
Tepkilerin peşinden içişleri Bakanı ertesi gün
yaptığıkonuşmada davaların detaylarını kamuoyu
ile paylaştı. Ve can alıcı bir soru sordu: “Bir
akademisyenin devam eden 12 tane terör davası
olur mu? Bir öğretmenin, devam eden 4 tane
terör davası olur mu? Bu normal midir?”
Özet: Bu iki kahpe DHKP-C üyesi teröristlerdir.Haklarında terör örgütüne üye olmaktan onlarca dava var.Ama bizim Haber programlarında şirin pozlarla mağdurmuş imajı veriliyor.