1. 1.
    0
    şu destanı, türklerin en eski destanlarından biridir. destanın kahramanı olan şu, bilginlerin tahminlerine göre m.ö. dördüncü yüzyılda yaşamış bir türk kağanıdır. şu destanı'nın konusu, makedonyalı i̇skender'in asya içlerine doğru ilerlerken türklerle yaptığı savaşlardır (?). ama, türkolog zeki velidi togan'a göre, destanda adı geçen i̇skender'in makedonyalı i̇skender ile bir ilgisi yoktur ve şu destanı'nın konusu makedonyalı i̇skender'in istilası değil daha önceki yüzyıllarda oluşmuş bir aryani istilasıdır.

    destanda türk boylarının oluşumu ve türklerin kent yaşdıbına geçmeğe başlamaları da anlatılmaktadır. ayrıca, ulusunu bir istiladan korumak için çaba gösteren bir kağanın kaygılarının ince bir biçimde işlenmesi, destana ayrı bir özellik katmaktadır.. şu destanı, kendisinden sonra oluşacak türk destanlarının ana çizgilerini ve süslemelerini belirlemiştir.

    şu destanı, kimi bilginlere göre saka türklerinin destanıdır. şu destanında müzik ve ezgi önemli bir rol oynar; ama bu müzik insan sesine değil, sazların sesine dayanır. destanın kahramanı genç kağan şu, türk destanlarının yerinde durmayan hareketli ve atak yiğitlerinden daha değişik bir yapıdadır. kağan şu, beden ve ruh yapısı ile daha çok, osmanlı hakanı 3. selim'i andırır. şu kağan, 3. selim gibi içli, sanatçı, düşünceli ve mantıklı bir kimsedir. sarayının kapısında günde 365 nöbet çalınır.

    şu destanı'nın özeti aşağıda yer almaktadır:

    şu kalesi'ni, balasagun yakınlarında genç kağan şu yaptırmıştı. kağan şu'nun sarayı ise balasagun'da idi. kalede ve balasagun'da çok güçlü bir ordu bulunuyordu. balasagun kenti çok zengindi. şu kağan'ın sarayının önünde ordu beğleri için her gün 365 nöbet vurulurdu. bu sırada, zülkarneyn (i̇skender) doğu seferine çıkmış, ön asya'dan i̇ran içlerine kadar önüne çıkan tüm orduları yenmiş, ülkeleri işgal etmişti. zülkarneyn, semerkand'a değin ilerlemiş, türk illerine yaklaşmıştı. şu kağan'ın gözcüleri, zülkarneyn'in balasagun'a ve şu kalesi'ne yaklaştığını bildirdiler. gözcüler, şu kağan'a şöyle dediler:

    zülkarneyn denilen, gün batısından kopup gelen bir kral ordusuyla bize yaklaşmaktadır. önüne çıkan orduları dize getirmiş, yerle bir etmiştir. bize ne buyurursun? onunla savaşalım mı?

    genç kağan şu, habercilerin sözlerini dinlemez gibi göründü. çünkü daha önceden, en güvendiği yiğitlerden kırk kişiyi seçmiş, hucend irmağı kıyılarına gözcülük etsinler diye göndermişti. yiğitler, kimseye görünmeden gizlice giderek hucend kıyılarına yerleştikleri için, ordu habercileri durumu bilmiyorlardı. getirdikleri kötü haberden şu kağan'ın kaygılanmamasına, kılını bile kıpırdatmamasına şaşırdılar. şu kağan gönlü ise rahattı.

    şu kağan'ın gümüşten bir havuzu vardı. havuzu, işten anlayan ustalara yaptırmıştı. havuz, istenildiğinde taşınabiliyordu. şu kağan, savaşa bile gitse gümüş havuzunu yanına alırdı. konakladığı yerlerde içine su doldurtur, su dolu bu gümüş havuza kazlar, ördekler salar, onlara bakardı. kazların, ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini seyretmek kendisini dinlendirir, dinlenirken de ulusunun geleceği ile, sefer ve savaşlar ile ilgili tasarılar hazırlardı. şu kağan, haberciler geldikleri sırada yine gümüş havuzda yüzen kazları, ördekleri seyrederek dinleniyordu. habercilerin:

    ne buyruk verirsin kağanım? zülkarneyn ile savaşa tutuşalım mı?

    diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu ve havuzda yüzen kazlar ile ördekleri göstererek şöyle dedi:

    bakın. görüyor musunuz... kazlarla ördekler suda ne güzel yüzüyor, nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar?

    haberciler, kağanlarının bu biçimde konuşmasını garip karşıladılar. ona kuşku ile baktılar. herhalde kağanımızın hiç bir hazırlığı yok. onun için ne yapacağını bilemiyor diye düşün
    ···
   tümünü göster