-
1.
+5 -1---Şeriat tartışmaları--
Şeriat kanunlarının %80 icahiliyeden geçmiş örf ve gelenekler veya cezai kanunlardır. islam ıslah etmiştir. Cahiliye döneminin hukuki yapısının büyük bir bölümünün devam ettirilmesi şartlar değiştikçe şeriatın da değişeceğinin göstergesidir ve öyle olmalıdır. islam şeriatı yönetimin yapısına değil niteliklerine bakar. Yani eşitlik, özgürlük gibi evrensel değerler iyi bir biçimde yürütülebiliyorsa bu tabiri caiz ise modern şeriattır. Allah kutsal kitapta marufa yani zamana ve şartlara uymayı emretmiştir.
Ya DAEŞ’in, Bako-Haram’ın, eş-Şebâb’ın, el-Kaide’nin, Taliban gibi islam devleti kuracağız diye ortalığı cehenneme çeviren, örgütlere teslim olacağız, Allah’ın insanlığa gönderdiği son dini Ceziretü’l –Arab’a gidip miladi yedinci yüzyıl formatında yaşayacağız ya da büyük bir tecdit hareketi ile tarihin öznesi olacağız!
Hala ümmet ortaçağa dönmeyi, asr-ı saadete erişmek olarak algılamaktadır. Oysa asr-ı saadet zirve değil, olsa olsa islam’ın başlangıcıdır, start aldığı en alt düzeydir. Asr-ı saadete dönme çabaları, 20 yaşındaki delikanlıyı tekrar anne karnına sokma çabalarından farksızdır. Tarih tekerrür etmez ki, geriye, maziye gidilsin! Aynı su hiç bir zaman aynı köprünün altından ikinci bir kez daha geçmez!
Kur’an tarihte pek çok defa yorumlanmış ve yine bugün de yorumlanmaya devam edecektir. Dün Adem gökteki cennette yaratıldığına dair ondan delil getirirken, bugün yeryüzünde yaratıldığına dair ondan delil getireceğiz. Dün dünyanın düz olduğuna, güneşin dünyanın etrafında döndüğüne dair ondan delil getirirken, bugün dünyanın yuvarlak olduğuna dair ondan delil getirmekteyiz. Dün Allah’ın gökte olduğuna dair ondan delil getirirken, bugün Allah’a mekan izafet edemeyeceğimizden hareketle bunu hata olarak görmekteyiz. Kimi ayetlerini Arapça dilinin karakteristik yapısından yararlanıp, tevil ediyoruz. Bazılarında teşbih var, bazılarında temsil, bazılarında mecaz var diyoruz. Akıl ile nakil tearuz etse/çelişse aklı tercih ediyoruz. Nassları tevil ediyoruz.
Kur’an da tabiat yasaları anlamında sünnetullah geçmez. Kur’an da geçen sünnetullah toplumsal yasalar anlamındadır. Evrenin temel yasalarından illiyet yasası dediğimiz, Nedensellik Kur’an’da geçmez örneğin! Kur’an’ın nazil olduğu toplumun da bunlar yabancısı olduğu kavramlardır.
Olgular, olaylar her gün artıyor ve hem de sınırsız biçimde artmaya devam edecek! Oysa nasslar sınırlı! Bu sınırlı sayıda nass’tan nasıl olacak da evrensel sorunlarımıza acil olarak cevap bulacağız? Hz. peygamberi bu çağa getirmenin lüzumundan bahsediyoruz. O bugün gelse ne giyerdi, nasıl davranırdı? Öncelikleri neler olurdu? diyoruz. Aynı şekilde Kur’an’ı bugüne nasıl getirebiliriz? Ondan evrensel ilkeleri nasıl çıkarabiliriz? Fatiha’dan on bin anldıbını verebilirim diyen Fahreddin Razi’nin metodu çözüm değil, bilakis problemin kendisidir. Bu yorum değil, metni yormak demektir.Her şeyi metne söyletmek, kendimizi Şârî yerine koymak demektir. Üstelik her bir anlama gelen bir metin hiç bir şey söylemiyor demektir! Hadislere “vahy-i gayr-i metlüvv” muamelesi yapan Şafii’nin günahı bu kadar da değildir. O ve ekibi aynı zamanda her bir şeyin çözümünün Kur’an’da bulunduğunu ilkesini de vaz etmişlerdir. Böylece Kur’an yorum adı altında ciddi manada yorulmuştur. Bazıları siyasi, dini hedeflerini gerçekleştirmek için slogan gibi “Kitab’da biz hiç bir şeyi ekgib bırakmadık” [6/38] ayetini sık sık dile getirmektedirler. Oysa bu ayetteki “el-kitâb” kelimesi ilm-i ilâhîye karşılık gelmektedir. Yine gerek çağdaş Haricilerin /tekfircilerin bir slogan gibi kullandıkları “Hüküm ancak Allah’ındır” ayeti de böyledir. Bu ayetin de siyak ve sibakına bakıldığında görüleceği üzere bu ayetin teşrî (hüküm vazetme) yetkisinin kime ait olduğu gibi bir konuyla uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bir an için söz konusu ifadedeki “hüküm” kavrdıbının teşri / yasama ile ilgili olduğu kabul edilse bile, bu ayet “Allah dinî ahkâmı bütün detaylarıyla Kur’an’da vazetmiştir” gibi bir iddiaya haklılık pâyesi vermez.
Evet Kur’an Allah kelamıdır, ama Allah değildir. “Madem ki O Allah kelamıdır, öyleyse tüm zamanlara ve zeminlere/coğrafyalara aynı anda hitap etsin! Bana bu kitapta mucizevi gücünü göstersin!” demek, Allah’tan ikinci bir Allah yaratmasını istemek kadar abestir. muhafazid Allah’ın son peygamberidir. Ama Allah kadar mükemmel, kusursuz olması ondan beklenemez. Neticede o bir beşerdir. içimizden biridir. Tıpkı bunun gibi Kur’an’da Allah tarafından gönderilmiştir ama Allah değildir. RABÇA DEĞiL, iNSANCADIR! Bir insanın kalbine doğmuş ve yine bir insanın dilinden dökülmüş, elçinin sözüdür. RABÇA DEĞiL, ARAPÇA’DIR! Bir dilin imkanlarıyla sınırlıdır. Onun Arapça olması Allah’ın insanlara anlayabileceği dilden, anladığı tarzda konuşması demektir. Kur’an bir hitaptır! Muhatab değişince hitap da, mevzu da değişir. Bu yüzden Kur’an muhatapların ortalama bilgisini esas alır ve maksadını, muradını bu bilgi temelinde anlatır. Kur’an’da mecaz da vardır, temsili anlatım da! Bu yüzden o bir bilgi kitabı değil, aksine bilinç inşa etme kitabıdır. O bir tarih kitabı da değildir. Bu nedenle onun kıssalarının tarihi bir gerçekliğinin olması da gerekmeyebilir. Zira amacı muhataplarının bildiği kıssalar üzerinden onlara hisse/öğüt vermektir. Ya da; o bizlere bilimsel sırları ifşa eden bir kozmoloji veya kozmogoni kitabı, informative bir bilgi kitabı da değildir. Kur’an hakikati teşhir etmez, ona işaret eder! O; hakikati afişe etmeden, hakikate işaret eden, hakikati gösteren anlamında “ayetleri” vardır onun.
Kur’an’dan çıkarılan temel ilkeler şunlardır; “eşyada asıl olan ibahadır, Şura/ meşveret, adil olmak, suç ve ceza dengesi, haksız kazancın her türlüsü memnudur, Hayırda yardımlaşmak gerekir, Sözleşmelere sadakat, Zaruretler mahzurları mübah kılar..” gibi hususlardır.
başlık yok! burası bom boş!