/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
  1. 1.
    +1
    Okumadım diyen veletler defolsun başka başlığa. Sözlükte aklı selim adam bol. Yorum yapın beyler fikirleriniz nedir

    DEVLET AKLI ve TASFiYE KARARI

    Devlet, Cemaat’le (ABD) ortak hareket etmeye 1999 yılında başladı. 2003 1 Mart Tezkeresi’nin sonuna kadar da bu birliktelik sürdü. Devlet, Cemaat’in güçlenmesine karışmadı. Bunun sebebi, onları tasfiye edecek veya büyümesini engelleyecek olan kadronun henüz yetişmemiş olmasıydı. Devlet, Cemaat büyürken yetiştirdiği pek çok ismi bu yapının içine sızdırdı. “Ordu, Yargı, Emniyet, Bürokratlar”, hepsini ortak değerlendirmek gerekiyor. Gülen Cemaati’ni üç gruba ayırmak gerekir:
    1- Londra’ya ve israil’e bağlı klikler.
    2- ABD ve Vatikan’a bağlı klikler.
    3- Devlete bağlı klikler.
    ABD “Gladio” yani Cemaat Hareketi üstünden kırk yıllık bir plan kuruyor. ABD zaten Türkiye’ye hâkim değil mi? Neden böyle bir örgüte ihtiyaç duyuyor?
    1980-1990 Arası: Gülen Hareketi’nin cemaat olarak güçlendiği tarih.
    1990-1998 Arası: Gülen Hareketi’nin emniyette güçlendiği tarih.
    1998-2007 Arası: Gülen Hareketi’nin yargıda güçlendiği tarih.
    2007-2015 Arası: Gülen Hareketi’nin orduda güçlendiği tarih.
    Erbakan, yetiştirdiği siyasi kadroyu hedef alarak onlara iktidar yolu açarken, aynı kadro Gülen Hareketi ile de ortak hareket etmeye başladı. Doğan Medya ve Cemaat basını, Ak Parti’nin 2002’de iktidara gelmesini destekledi. 1 Mart Tezkeresi’ne Erdoğan ve Cemaat’in ABD kanadına yakın vekilleri “Evet!” dedi. TSK, Erbakan, Bahçeli, Baykal karşı çıktı. ilk raundu devlet kazandı. Erdoğan’ın o gün konjonktürel olarak tezkereye “Hayır!” demesi zordu. Onun yerine Baykal devreye girdi. Baykal ve ekibi tezkereye “Hayır!” dedi. Erdoğan haziran ayında, devletin emriyle Londra’ya gitti. Orada israil ve Kraliçe’nin lobileriyle görüşmeler yaptı. Kısa vadede NATO’ya karşı beraber hareket etmek için görüşmelerde bulundu. TSK altmış yıl sonra NATO’yu ülke toprağında istemiyordu. Erdoğan-TSK aynı noktada buluştu, Cemaat’in Londra kanadıyla anlaştı. Erdoğan birdenbire Cem Uzan, Mehmet Emin Karamehmet ve Aydın Doğan’a sert çıkmaya başladı. Yargı üstünden, kendisine baskı kuran iş adamlarına savaş açtı. Cemaat ile ittifaka, bunun için mecburdu. Cemaat’in yargı kanadını, Beyaz Sermaye’ye karşı kullanacaktı. Çünkü iktidar olabilmenin ilk şartı, önce sermaye baskısını kırmaktır.
    Yıl 2007…
    17 Ekim:
    Meclis’ten yine bir tezkere geçti. TSK’ya, Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon yetkisi veren Başbakanlık Tezkeresi kabul edildi.
    Peki, ya sonra?
    21 Ekim:
    PKK’lı teröristler Hakkâri’nin Dağlıca köyünde yine hain bir saldırı gerçekleştirirken, saldırıda 12 asker şehit olmuş, 16 asker yaralanmıştı. TSK’nın Irak’a operasyon planlaması, Londra-israil kanadıyla ilişkilerimizi bozmuştu. MOSSAD’ın planıyla askerimize operasyon yapıldı. Erdoğan, kurumlar içinde belli bir güce ulaştıktan sonra erkenden adım atmaya başlamıştı. Irak konusundaki adım başarılı olamayınca Suriye-Esad ile ilişkileri genişlettik. Suriye Dışişleri Bakanı, “Türkiye istesin, federasyon olarak Ankara’ya bağlanmaya hazırız.” Demişti. Fakat Arap Baharı ile ABD tüm ilişkileri bozmuştu. iktidarın ve TSK’nın bu tavrına karşı, ABD ve ingiltere ortaklaşa olarak, Ergenekon, Balyoz Soruşturması’nı yürürlüğe koydu. iktidaraysa “Ya bizim çıkarlarımızı güdersin ya da senin de sonun hakkında soruşturma başlatılanlar gibi olur.” dedi. Deniz Baykal’ın tasfiye edilmesi bir mesajdı. Erdoğan’ı ve etrafındaki ekibi Ak Parti kapatma davasıyla tasfiye edeceklerdi. TSK Erdoğan’ı korudu. ilker Başbuğ ve Muhsin Yazıcıoğlu devreye girdi. Anayasa Mahkemesi’nde bir üye aleyhte oy kullandı, karar değişti.
    O sırada Ahmet Davutoğlu devreye girdi. Neo-Osmanlıcılık politikasını başlattı. NATO ile tekrar müttefik oldu. Cemaat’in ABD kanadı ile anlaştık. Genelkurmay başkanı olan milli isimlerin, tasfiye operasyonuna göz yummaya başlamıştık. ABD’ye seninle beraberiz diyorduk. israil-ingiltere’yi reddettik. 2010’da “Mavi Marmara” olayı, “One minute” çıkışı, bir politika değişikliğinin mesajıydı. israil-ingiltere’yi reddettik. Devlet bu politikayı, özellikle kendi içinde ABD’ye çalışan klikleri deşifre etmek için başlatmıştı. Neo-Con Osmanlıcılık hayaline kapılıp, bizi ABD tuzağına çekenler tek tek deşifre oluyordu. Hem ABD’yi Irak’ta, Suriye’de oyalıyor hem de ekonomik atılımlar gerçekleştiriyorduk. Faizlerin 2013’te %4 seviyesine gerilemesi cumhuriyet tarihinin rekoruydu.
    Yıl 2011…
    Hakan Fidan’ın Cemaat’in ingiltere-israil kanadı tarafından soruşturmaya çağrılması. Devlet, Cemaat’i tasfiye etmek için mağdur durumuna düşmek zorundaydı. Devlet, Cemaat’in ABD kanadıyla anlaşınca ingiltere kanadı Cemaat üstünden hükümete uyarı çekiyordu.
    Yıl 2013…
    Devlet, eğer milyonlarca destekçisi olan bir hareketi tasfiye etmek istiyorsa önce tabanını buna inandırmalıydı. Yoksa karşı taraf mağdur duruma düşer ve daha da güçlenirdi. Oslo’nun sızdırılması ve 17 Aralık kimin organizasyonuydu?
    Cemaat yargı ve emniyette en güçlü dönemlerine gelmiş, 2014 ve 2015’te YAŞ’ı beklemeye başlamıştı. Kendisine bağlı komutanların önemli noktalara atanmasını umuyordu. Sacayağının üçlüsü tamamlandığında devlete öldürücü darbeyi vuracaktı. Fakat kendi ayağına sıkar gibi “17 Aralık” denilen saçma bir organizasyona girişti. Üç beş savcıyla devleti ele geçirmeye çalıştı. Daha sonrası için planladığı 25 Aralık’ı erkene almak zorunda kaldı. Gülen Terör Örgütü’nün yargı ve emniyetteki kadrolarının bir kısmı o süreçle tasfiye edildi. Erdoğan’ın 17 Aralık’tan önce yaptığı “Dershaneler kapatılsın.” açıklaması tesadüfle açıklanamaz. Yapılacak ilk operasyonda hedef, iktidarın mağdur duruma düşürülmesiydi. Devlet her zaman ilk hamlenin Cemaat’ten gelmesini istedi. Dershanelerin kapatılması konusu da işte bu yüzden açıldı. “Bize karşı dershaneler yüzünden savaş açtılar.” diye halka göstermek içindi. iktidar, 17 Aralık üzerinden gücünü böyle arttıracaktı. Çünkü Erdoğan, 17 Aralık muadili bir operasyonun yaşanacağını biliyordu. Bunun, devletin planladığı bir operasyon olduğunu da biliyordu. Erdoğan 17 Aralık üstünden, yani büyük operasyondan önce, Ak Parti kitlesini bir arada tutacak, kamuoyunu yönlendirecekti. Yani devletin hedefi şuydu: Siz bize büyük bir operasyon yapacaksınız. Bunu ne zaman yapacağınız belli değil. Biz bu operasyona karşı istersek önlemimizi alırız ve kadrolarınızı tasfiye ederiz. Ama bu tasfiye olurken, biz bu halkı buna nasıl inandıracağız? Kamuoyunun desteğini nasıl alacağız? Sonuçta ne oldu? Düzmece bir operasyon aracılığıyla büyük kitle ikna edildi. 25 Aralık neden 17 Aralık’ta yapılmadı? Cemaat yargıda, emniyette ve orduda güçlüyken neden operasyon yapamadı? Bu sorular Türkiye’de hiç sorulmadı.
    15 Temmuz Darbesi’ni önleyen kadroların büyük çoğunluğu, emniyete bağlı kadrolardı. Özel Kuvvetlerin de hakkını teslim etmek gerekir. Türk milletinin şecaatini ise asla unutmayalım.
    2010’a dönelim:
    Yılmaz Özdil’in yazısına göre “ismail Hakkı Pekin” Oslo görüşmeleri sızdıktan bir gün sonra Hakan Fidan’ın yanına MiT binasına gidiyor. Orada Hakan Fidan’a soruyor: “Bu görüşmeleri kim sızdırdı?” Hakan Fidan’ın cevabı “Bizim cemaatçiler mi sızdırdı acaba?” (Bu yazı yalanlanmadı.)
    Cemaat’in devlet içinde varlık bulmadığı yer yok. Ama güçlenemediği en önemli iki merkez Polis Özel Harekât ile TSK Özel Kuvvetler. Çünkü devlet, en mahrem menzillerine onları sokmamış. Aslında devlet her şeyin farkında. Süleymaniye’de Özel Kuvvetlerin başına çuval geçirilmesi, bin yıllık savaşın mesajıdır. Ama kimse konuşmaz. Alıntı dır
    ···
   tümünü göster