/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 226.
    0
    Sör. Andrew ve Prenses Pensa, ahşap köşkün gül bahçesinde yürüyordu. Yakışıklı Andrew, güzel prensese, çiçeklerle ilgili bahçıvan babasından öğrendiklerini anlatırken, prenses hayranlıkla onun keskin çene hatlarını izliyordu. Bu sırada bir uşak, koşarak onlara yaklaşmıştı.” Sör. Andrew, prensimiz sizi odasında bekliyor”. Andrew, priçesten özür dileyip, köşke yönelmişti. Köşke yürürken, uşaktan bir habercinin geldiğini öğrenmişti. Bu habercinin, savaşın sonucunu öğrenmek için anlaştıkları haberci olabileceğini anlayınca, adımları sıklaşmış, yüreği heyecanla sıkışmıştı. Kötü haberi Prens Towen’dan öğrendiğinde ise heyecanı, hüzne dönüşmüştü. Haberci onlara, Tech’in 5.000 askerle birlikte ihanet edip başkente döndüğünü, Braidon’un ölüp, Kral Felson Black’in esir düştüğünü bir bir anlatmıştı.
    Mountrol surlarının kapısı, Tepe Savaşı’ndan 8 gün sonra Komutan Tech ve askerleri için açılmıştı. Tech’i, şehir yönetimini elinde tutan Orwell, kapıda karşılamıştı. Halk, bir yandan kayıplarına üzülüyor, bir yandan da dönenler için seviniyordu. Tech şehre girdiğinde büyük meydana yönelmiş, halkı selamlayarak Mountrol sokaklarında ilerlemişti. Onun hain olduğunu haykıran birkaç Mountrollü, Tech’in muhafızları tarafından susturulmuştu. Tech, meydana ulaştığında yüksek bir yere çıkıp, meydanda toplaşan halka seslenmeye başlamıştı. “ Yüce dağların çocukları! Siyah ırkın insanları! Karşınızda savaştan kaçan ve kralını geride bırakan bir adam olarak konuşuyorum. Bir siyah sancaklının en önemli varlığı onurudur. Karşınızda onurundan feragat etmiş bir adam olarak konuşuyorum” dinleyiciler arasında uğultular yükseliyordu. “Ama aynı zamanda bugün, 5.000 hayatı kurtaran bir adam olarak konuşuyorum. 5.000 annenin yavrusuna kavuşmasını sağlayan adam olarak konuşuyorum. Eğer bu adamlar ölseydi, bir hiç uğruna, sırf kralları istedi diye öleceklerdi.” Halkın arasında ki uğultu sesleri yükselmişti. insanlar “ Hain”, “Korkak”,” kancık herif” diye fısıldaşıyordu. Tech, tüm şiddetiyle devam ediyordu konuşmasına. “ Biliyorum. Savaşta ölmek, büyük bir şeref. Ama sizin oğullarınız bu şerefi tadıyorken, kralın oğlu keyif sürüyor olacaktı. Kral Felson için oğullarınızın hayatı, bir hiçti. Ama benim için değerli. Sizin oğullarınızın canı, dört çocuğumun canı kadar değerli benim için”. Her ne kadar onu açıkça desteklemeyi gururlarına yediremeseler de, hak veriyorlardı ona. Savaşta ölmeyi her ne kadar düşleseler de, bir hiç uğruna ölmek, onları rahatsız ediyordu. “ Bana hain, korkak, kaçak veya kahraman diyebilirsiniz ama bunlar umurumda değil. Ben, yalnızca 5.000 askerinin canını kurtaran bir komutanım”. Tech, sözlerini bitirdiğinde, ne bir uğultu, ne başka bir ses, her şey ölüm kadar sessizdi. Ta ki yaşlı bir kadın kalabalık içinden haykırana kadar. “ Peki ya diğerleri. Geride bıraktıkların “ Tech yüzünü yaşlı kadına çevirmiş ve kimsenin duyamayacağı şekilde fısıldamıştı. “ Şanslarına küssünler”
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster