0
Binlerce asker kaçmış, siyah zırhlılar bir avuç kalmıştı. Shank her şeyi anlamıştı. “ Hain Tech.” Diye fısıldayıp durmuştu kendi kendine. Kralın etrafı sarılmış, Büyük Krallık ordusu oldukça ilerlemişti. Bu sırada bir yüz başı ve beş on arkadaşı Büyük Krallık ordusu gelmeden William’ın katliamından yaralı çıkanları topluyordu. Yüzbaşı atıyla gezinirken Rodier’ı fark etmiş ve Rodier’ı sırtlayıp ata yükleyerek, atını tepelerin ardına sürmüştü. Ufak tefek siyah zırhlı birlikler etrafa kaçışıyor, 5.000’den fazlası da Tech’in komutasında Mountrol’e dönüyordu. Kral, sadık muhafızlarıyla savaşmaya devam etmeye çalışıyordu fakat tüm umudu tükenmiş, üzüntüye gark olmuştu. Kaybetmek veya ölmek değildi onu üzen. Ordusu onu terk etmişti. Komutanları ona ihanet etmişti. Tech belki de görevini yerine getirseydi, savaş kazanılacaktı. Kral bunu hatırladıkça Tech’e küfürler yağdırıyordu. Bu esnada yine beklenmedik bir şey olmuştu. 80 atlı savaş alanına yeniden dönüyordu. 80 cesur adam, krallarını geri almak için dönüyordu. En önlerinde ise bir efsane at koşturuyordu. Bir zamanların en iyisi, Kevın Shank. 70 yaşında olmasına rağmen kralı için kılıç kuşanmış, şimdi de 22.000 düşmanının üzerine akın ediyordu. Kralın çevresi baş edemeyecekleri kadar kalabalıktı. Kısa süre içinde muhafızların çoğu düşmüştü bile. 80 atlı ise baltalıların arasına hızlıca dalmış fakat sert bir müdahale ile karşılaşmışlardı. Savaşmaktan yorgun düşen Kral Felson, atının üzerinden düşüp yere kapaklanınca, esir düşmüştü. Kendisine karşı öfkeli kral, atının üzerinde duramadığı için utanç duyuyordu. William’a söylediği söz gelmişti aklına. “Biz, at üzerinde durabildiğimiz sürece savaşacağız”. Artık kral, atının üzerinde duramıyordu. Savaş bitmişti. Shank ve askerleri de düşmanın karşısında direnemiyordu. Sayıları otuzdan biraz azdı artık. Geri kalanların da neredeyse yarısı yaya kalmıştı. Shank, altı yıldır adam akıllı bir dövüşe katılmamıştı ve güçsüzleşen kolları onu yavaşlatmıştı. Üç baltalıyı canından etmesine rağmen tatmin olmuyor, daha da şiddetle savaşıyordu. Atının huysuzluğundan, onun birazdan yere yığılacağını anlıyordu. Bir atın ölümüne defalarca şahit olmuştu ve atın hareketlerinden ne kadar dayanacağını hissedebiliyordu. Atından düşmek istemediğinden sert bir atlayışla o da atından inmişti. Doğrulduğunda yanında beş yaya siyah zırhlı daha vardı. 80 kişiden yalnızca altısı kalmıştı. Etrafları iki yüzden fazla Büyük Krallık askeriyle çevriliydi. Shank, yaşdıbına layık bir ölümü olacağı için mutluydu. Yatağında ölmek ona göre değildi zaten. Etraflarını saran düşmanları atıldığında, 6 cesur adam hareketlenmişti. Shank, yirmi yıldır sahiplendiği kılıcıyla baltalılara karşılık veriyordu. Siyah zırhlıların ikisi çok dayanamamış, erkenden can vermişti. Shank ise üçün canını almıştı bile. En büyük avantajı olan hızı körelse bile, refleksleri birçok askerden iyiydi. Baltasını üzerine savuran bir baltalıdan, kıvrak bir hareketle sıyrılmış ve böğrüne kılıcını saplamıştı. Bir başka baltalı ise baltasını üzerine savurmuş, yaşlı adamın karnına ince bir çizik atmıştı. Geriye sadece Shank kaldığında, bir Büyük Krallık subayı Shank’ın baldırına kılıcını saplamış, bir diğeri acıyla haykıran yaşlı adamın boğazını vücudundan ayırmıştı. Shank’ın, yaşlı ve soylu vücudu, kafasız bir şekilde toprağa düşmüş, kanı boğazını kesen askerin eline ve yüzüne sıçramıştı. Bir kahraman daha, savaşarak, onuruyla can vermişti.
Tümünü Göster