-
51.
+2Gene başladı babam şu uğursuz hikayesini anlatmaya. Odanın içindekiler en az defa dinlemiştir belki. Ama babamın gerçekçi ve tedirgin anlatışı her defasında insanları bir fars efsunu gibi etkiliyor ve kendine çekiyordu.Tümünü Göster
Odanın altında bulunan ahırdaki hayvanlar susmuş ısınmak için birbirlerine sinerek yukardan gelen yaşlıca adamın korku dolu sesini dinliyorlardı. Ev çatısındaki demir sacdan gelen gıcırtıya susmasını emretmiş. Koca söğüt delları pür dikkat pencereden bakıyorlardı adeta. Çelik araba jantlarından yapılmış bir kaynak ustasının maharetli ellerinin izini taşıyan sobaya yaklaştım. isli demir çubukla kızmış kapağını kaldırdım ve dişbudak ağacının çatal tarafından kesimiş sert odunu tıkıştıra tıkıştıra sobanın içine soktum. Sobanın diğer tarafında uyumakla oynamak arasında sıkışmış iki küçük çocuğa ilişti gözüm. Oğlum Ali ve arkadaşı Mustafa. Babamın hikayesini dinlemeyen bir onlar bir ben vardım sanki dünyada.
Koltuklarından tutup kaldırdım oğlumu. Gözleri irkilircesine açılarak derince odayı ve beni süzdü. sonra gülümseyip gözlerini ovuşturdu. Sessizce "Hadi geç oldu evie gidin dedim."
Parlak tahta saplı küçük çakısını cebine koyarak kapıya yöneldi. O kapıdan çkarken bende dışarda bir sigara içmek için montuma yöneldim. Montumun pelezlenmiş cepleri içinde ellerimi kavuşturarak odanın tahta kapısında giriş merdivenine çıktım. O sırada çocuklar caminin olduğu meydana inmişlerdi nerdeyse. Kibritler sigaramı yakmaya çalışırken iki katlı binanın merdivenle birleşik balkonunda, bir anda bir soğuk sokuldu içime. Hafif hafif yağan kar bir anda durmuş yıldızla kaplı gökyüzü bir anda kararmıştı sanki.
Caminin önündeki sokakta bir gmlge vardı. Mustafa durmuş öylece dikiliyordu. Neoldu diye bağırmak için ağzımı açtığımda derin ve korkunç bir bağırtı kapladı ortalığı. Sanki ciğerlerin bir anda karla kaplı betona dökülmüş ensemden üçeri gümüş bir tırpan sokmuşlardı. Ardından yaşlı bir kadının acı dolu sızlaması yükseldi. Korku saçan bu bağırtının 3. saniyesinde kendime geldim ve nağırmak iiçin Mustafanın olduğu tarafa baktım.
Güz aylarında kavakların yaprakları inceden dökülür. Bembeyaz uzun heybetlice bir gövde kalır. Bir keresinde babam kavak budarken düşüp bacak kemiğini kırmıştı. 3 ay bacağı alçıda kalmıştı. Bana avakla ilgili olan bu anımı çağrştıran Mustafanın ününde dikilmiş elinde saçından tuttuğu kolları ve bacakları olmayan yaşlıca çıplak bir kadın olan beyaz tenki hafif kambur kafası ile gövdesi arasında boynu bulunmayan uzun ince bir varlıktı. Mustafanın yanına koşmak ve içeriye girip kalabalığın arasına sığınmak arasında kalmıştım. Zaten kapı açılmıştı. Herhalde birisi korkusunu yenip dışarıya çıkmaya cesar edebildi. Varlık ani bir hareketle bana baktı. Bir hayvanın yüzüne bakarak neler düşündüğünü hissedebilirdiniz fakat laciverde çalan bu beyazız koyu gözlerde ne bir duygu ne de bir fikir görünüyordu. Aşağı doğru kıvlılmış büyük ince ağzı görünce o kalın cehennem boruusuna benzeyen sesi nasıl çıkarabildiğine hayret etmezdiniz.
Ve ani bir hareketle Mustafaya döndü. Mustafanın üstüne bastığı kar sarıydı. Şaşmamalı 40 metre ilerimde beni bukadar kkorkutan bir şey 8 yaşındaki çocuğu nasıl korkutmasın. istemeden ağzımdan "Hayır" kelimesi döküldü.
Uzun kollarıla küçük çocuğu tuttu ve havaya kaldırdı. Derince ve sakince baktktan sonra anlamadığımız karanlık bir lisanla birşeyler haykırarak çocuğu boynunu yukarı kaldırıp iki kolunuda ani bir hamleyle kopardı. Çocuğu ve kadını aldı ve dereyi atlayarak dağa doğru yankılanan gülüşüyle hızla gitti.
Tekrardan "Hayır" dedim. Arkamdan birisi daha hayır dedi. Fal taşı gibi açılmış gözleriyle,
Mustafanın dedesi Hacı Hüseyin...
başlık yok! burası bom boş!