+1
Bir Bine (Ejderhanın Mağarası)
Ormanda yaşayalı 3 ay geçmişti bile. Artık daha alışmıştım babamın ölümüne ve diğer herşeye. Tabiki hayatımı ormanın ortasında geçirmiyordum. Ama neredeyse tamamı ormanda geçiyordu. Eve bile uyumaya ayda yılda bir gider olmuştum. Daha çok vaktim ormanda kendimi eğitmekle geçiyordu. O Fatih, Ejder Ateşi, Salih bir de sadece ismini duyduğum La-Ateh'e karşı kendimi hazırlamalıydım. Derya ise ilk 2 ay böcekler, yemeklerin kötülüğü ve saçını hergün yıkayamama ile derdi vardı. Ama artık o da alışmıştı ortama. Ti-an uçma antremanları yapıyordu. işin garip tarafı şu ki Beyaz uçmayı çok hızlı öğrenmişti. Ti-an ise yarım yamalak uçabiliyordu daha. Konuşması en azından düzelmişti.
Beyaz-"Anne. Dikkatini dağıtma."
Derya-"Deniyorum ama çok zor."
Beyaz-"Anne bak bir kere Ktum yaptın. Tekrar yapabilirsin. Ama ruhuna gelen enerjiye odaklanman lazım."
Derya-"Tamam tamam. Dikkatimi dağıtma." Evet. Evladı anasına bir şeyler öğretiyordu. Ejderhaların kendi kendine öğrenme becerileri sayesinde bizim bilgimizi bile geçmişlerdi. Ben Ti-an ile güç ağırlıklı antremanlar yaparken Beyaz ve Derya ise zihinsel antremanlar yapıyorlardı. Şu anlık her şey yolundaydı.
Beyaz-"Anne. Niye nefes alışverişini değiştiriyorsun?"
Derya-"Bilerek yapmıyorum. Ben ne yapayım ki? Deniyorum ama dikkatim dağılıyor."
Bir Bine(E)-"Beni mi düşünüyorsun yoksa?"
Derya-"He he ne demezsin."
Beyaz-"Annemin dikkatini dağıtma. Zaten zar zor odaklanıyor."
Bir Bine(E)-"Senin annen bir şey öğrenemez. Harcadığın vakite yazık." dedim ve güldüm. Derya ise
Derya-"Kai dauben ish" dedi ve sustum. Konuşamıyordum. Ha. Bu arada bu susturma. Bir canlıyı susturmak için kullanılan başlangıç bilgilerinden biriymiş. Ve tabiki konuşamıyorum.
Derya-"Şimdi odaklanabilirim." gözlerini kapattı ve odaklanmaya devam etti. Beyaz'a işaret yapıyordum ama görmemezlikten geliyordu. Hay ben sizin amk. Şimdi Ti-an'ı beklemem lazım. Birkaç tane kelime biliyor o da. Beyaz kadar geniş kelime daracığı yok. Ama susturmayı açmayı biliyor. Uçma antremanı yaptığı yere gittim ve orada yoktu.
Ti-an(k)-"Baba. Uçuyorum" diye bağırdı. Havaya baktım ve gerçekten uçuyordu. Ona susturulduğumu söylemek için işaret yaptım ama anlamadı.
Ti-an-"Sevinmedin mi yoksa?" Hala işaret yapıyorum ama anlamamakta ısrar ediyor.
Ti-an-"Baba. Cevap versene bir şey mi oldu yoksa?" Yere yazdım artık. Haa. Bu arada insan dilini bilseler bile okumayı bilmiyorlar. Ti-an biraz öğrendi, tahmin edersiniz ki Beyaz yaladı yuttu.
Ti-an-"Derya be ni sufturdu." Sufturdu mu? O kadar emeğimin boşa gitmesine yanmış bir halde yere yazı yazdım. "Boşver. Ne yaparsan yap." yazdım ve yazıyı
Ti-an-"Boş ver. Ne yalarsan yap. Baba ne demek istedin? Konuşarak söylesene." derken ben ise ormanın içine doğru girdim bile. Kendi kendime kelimeyi tekrar ediyordum. "Kai dauben ash, Kai dauben ash, Kai dauben ash, Kai dauben ash" işe yaramadı. Gözlerimi kapattım ve odaklanmaya başladım. Onları o kadar dinlemiştim. Belki işime yarardı. Ruhuma odaklanmaya çalıştım. Ama denildiği kadar zordu. Gerçekten bayağı problemdi. Ama daha sonra bir boşluk yakaladım. Bomboş hissettim. Hemen aklıma gelen sözcüğü söyledim. "Kai dauben ash" Ama içimden geçen "Raish nu ıng" di. Konuşabiliyordum. Ama bir sorun vardı. Göremiyordum.
Tümünü Göster