-
676.
+11bu gavat abdiyle falan konuştuk orda bi güzel muhabbet ettik. prenses dallaması da araya girip efendim bahsettiği işler şöyle işler. işte bu kadar muhabbettensonra iş konuşsak mı artık falan diye ikidebir giripdurdu muhabbeti gibti. bütün tadını kaçırdı adamlarında benimde. abdi de sıkıldı heriften. dedi ki ibo bak ne diycem. böyle ayak üstü muhabbet yerine istersen bizim şirkete uğra. olmadı kartımı vereyim direk bana ulaş dışarda bi yerde görüşüp konuşalım senle. daha rahat konuşurz dedi prensese ters ters bakarak. devam etti , belki bende sana reddemeyeceğin teklifler sunarım ha. dedi bide göz kırptı bana bakarak yaşlı kurt. anladım ki buda beni kapmak isteyen muallaklerden birisiydi. gülümsedim. tabiki mutlaka görüşürüz dedim. omzuma dost selamı gibi çat çat yapıp gitti kalabalığın arasına. o uzaklaşınca yanıma çektim bunu napıyon sen allah aşkına dedim. ya asıl sen napıyosun milyonluk adamların karşısında iş bağlayacağız şurda ciddi bişey konuşacaz ikidebir sulandırıp duruyosun mevzuyu dedi. lan bırak neye iş bağlıyosun. bi saattir adamların anasını ağlatmışsın. sıkılmışlar. patlamak üzerelerdi. allahın aşkına karışma bi işi ben bağlıyodum sen baltaladın ikidebir dedim. allahalla nasıl bi iş bağlamakmış o öyle. adamlarla kırk yıllık arkadaşın gibi oturup sağdan soldan muhabbet etmek mi senin iş bağlama anlayışın ? öyle iş mi bağlanırmış allah aşkına dedi. Bak sen dedim. ne yapmalıydım çok bilmiş, allık falan sürüp güzelliğimi mi kullanmalıydım dedim. bozuldu tabi lafıma. şu muhabbeti daha çok uzatacak mısın ? yoksa dalgaya devam mı edeceksin dedi sinirli sinirli. sen bilirsin dedim. bak tamam. benle istediğin kadar dalga geç. köşede bucaktaher gördüğün yerde laf sok. ama bugün ve şu lansmanlar boyunca en azından müşterilerle düzgün konuş. konuşman da bugün tutmuş olabilir ama şirket imajı için bu tür bi konuşmayı kesinlikle tasvip etmiyoruz. bak patronlar duyarsa çok başın ağrıyacak. benimde başım ağrıyacak. yapma bunu oyun oynamıyoruz burda dedi. asker selamı gibi selam verdim. emredersiniz paşam dedim. ibo lütfen bak ? dedi. tamam yav üüüf dedim. tekrar kalabalığa karıştık. o kendi işine baktı. bende kendi işime. o kendi stilinde bende kendi stilime. istanbul macerası bu gavatla böyle didişe didişe geçti. beni biliyosunuz. ben işime karışılmasını sevmem. kendi şirketimde de güvenleri tam olduğundan dolayı genelde insiyatif kullanmaktan çekinmem. zaten kendime güvendiğim için insiyatif kullanırım ve genelde benim çözümümden daha iyi bi çözüm üretemeyecekleri için kendi insiyatifimi sorma yada tartışma gereksinimi duymam. işimiz bittikten sonra hazırlıklar yapıldı ve biz arabalara doluşup diğer durağın yolunu tuttuk. bu esnada yolda giderken ben slaytı biraz değiştirmek istedim. çünkü sunum yaparken benim o yörenin halkına daha doğrusu nabza göre şerbet verme olayım vardı. benim işim buydu. tekniğim buydu yani. istanbul insanına gidip fındıktan yada fındık üretiminden tarlalardan falan bahsederek satış yapmaya çalışsam kimse beni giblemez anlamazdı. keza aynı şekilde zonguldak yada trabzon insanını da karşıma alıp betondan güvenden sermayedarlardan bahsetsem onlarda beni anlamayacaktı. o yüzden herkesin duymak istediği kısmını anlatıyordum. herkesi ilgilendiren kısmını. bu tür yerlerde daha önceden de anlattığım gibi konuşmalar önceden belirlenir. çoğunlukla sizin konuşacağınız metin bir başka ekip tarafından hazırlanır. siz onlara içeriğinde bulunması gereken şeyleri tarif edersiniz. onlarda uygun bir dille yazarlar. düzeltilmesini istediğiniz yerleri düzeltirler. daha sonra metin patronların önüne gider. ortaklar onu okurlar. onay verirlerse o konuşmayı yapabilirsiniz. slaytlar patronların yani ortakların önüne giderler. gene onay verirlerse o slayt oynatılır. o yüzden kafanıza göre iş yapmanız biraz olanaksız. ben yolda giderken slaytı falan kontrol ediyim dedim. laptoptan izledim falan ama. içime sinmedi. yolu yarıladık. şimdi geriye döneyim slaytı düzeltip ortaklara kontrol ettireyim. onay alayım. soru sorsunlar cevap vereyim müzakere edilsin tartışılsın falan çooook uzun iş. zaman yoktu. bende insiyatif almakta sakınca görmedim. ve slaytın içerisine kendimce bir kaç fotoğraf ekledim. metinde de bazı yerleri çıkarıp bazı farklı şeyler ekledim. tamamen kendimce bi sunum hazırladım anlayacağınız. geldiğimizde biraz dinlenecek fırsatımız vardı. oturup dinlendikten sonra üstümüzü başımızı hazırlayıp mekana gittik. burdaki mekan gittiğimiz en iyi mekandı diyebilrim. ankarada cafe crown oteli var. plaza da diyebilirsiniz. ben otel demeyi tercih ederim. onun beşinci katında mı ne üst katların birinde tıpkı buna benzer bi salon vardı. aşağı yukarı 200-300 kişilik falan. belki daha fazla bilemiyorum. burası ordan biraz daha büyüktü. tepeden ışıklandırmaları vardı. tıpkı orası gibi salonun girişinde boydan boya camlar vardı. dışarıyı seyredebiliyodunuz. ferah bi alandı. aynı zamanda camlardan dışarıya açılan bi küçük sigara balkonuda vardı. oraya çıkıp ferah ferah sigaranızı içebiliyodunuz. sevmiştim orayı. tabi biz gittiğimizde orası kafelerin sigara içilen bölümleri gibi tıklım tıklım olmuştu bile. o yüzden keyfini çıkaramadım başta ama. sonda güzel bi keyif sigarası içmiştim herkes gidince. neyse abi uzatmayalım.Tümünü Göster
başlık yok! burası bom boş!