/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
  1. 201.
    0
    Görüşmeler Başlıyor

    Kurtuluş Savaşı’ndan galip çıkan yeni Türk Devleti’ni Batılı devletlerin tanıması gerekiyordu. Tanıdılar da; birisi hariç: ingiltere.

    ingiltere’nin bu tutumu, savaş sonrasında yapılan Lozan Görüşmeleri’ne de yansımış ve Londra yönetiminin Türkiye’ye egemen ve eşit bir devlet olarak davranmaması, görüşmelerin birçok kez tıkanmasına, hatta Şubat 1923’te askıya alınmasına neden olmuştur.

    Lozan’da Musul meselesi oturumları son derece gerilimli bir ortamda gerçekleşmişti.

    ingiltere Başbakanı Bonar Law ve ingiliz Sömürge Bakanlığı, Lozan’daki görüşmeleri ingiltere adına yürüten Lord Curzon’a gönderdikleri telgraflarda, görüşmelerin sekteye uğratılmadan yürütülmesini ve Türk tarafının muhakkak ikna edilmesini telkin etmekteydi. Sömürge Bakanlığı o konjonktürde, petrol gelirlerinin %20’si karşılığında Türk Hükümeti’nin Musul vilayetindeki taleplerinden vazgeçeceğine inanmaktaydı.

    Görüşmeleri Türkiye adına yürüten ismet inönü ve yardımcısı Rıza Nur, Musul’un Türkiye’nin bir vilayeti olduğunu, burada yaşayan tüm Kürtlerin Türk vatandaşı olduğunu savunmuştur. TBMM heyeti Türk tezini siyasi, tarihi, etnografik, coğrafi, ekonomik ve askeri açılardan detaylıca izah etmiştir.

    ismet Paşa bir konuşmasında şu ifadeyi kullanmıştır:

    Büyük Meclis Hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de hükümetidir. Büyük Millet Meclisi’nde Kürtlerin de temsilcileri bulunmaktadır. Kürt halkı ve Meclis’teki temsilcileri, Musul vilayetinde oturan kardeşlerini anayurttan ayırmaya razı değillerdir.

    Ancak Lord Curzon, ismet Paşa’nın savunmasını çürütmek amacıyla TBMM üyesi Kürt mebusların Kürt halkını temsil etmediğini, bu kişilerin Mustafa Kemal tarafından atandığını, temsil hakları olmadığını iddia etmiş, “Ankara’nın Kürt milletvekillerine gelince, onların nasıl seçilmiş olduklarını kendi kendime sormaktayım” diyerek seçilmelerinin şaibeli olduğunu ima etmiştir.

    Bu ifadeye karşı kendisi de bir Kürt olan Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey’in, 25 Ocak 1923 tarihli TBMM oturumunda verdiği cevap ders niteliğindedir:

    Lozan’daki delegelerimiz bu suçlamalara gereği gibi cevap vermemişler. Biz Kürt topraklarının hakiki temsilcileriyiz, tayinle değil seçimle geldik. Kürtler hiçbir tazyik altında olmayarak bu seçimlere katıldılar. Eğer Kürtler ayrılık gütseydiler bu seçimlere katılmazlardı. ingilizler altınlarıyla çalıştıkları halde Kürtler bu seçimlere katıldılar. Türk kardeşleriyle gayeleri aynıydı.

    Konuyla ilgili olarak TBMM’de söz alan diğer Kürt vekillerden bazılarının ifadeleri de çok çarpıcıdır. Bunlardan birisi, Milli Mücadele tarihimizin simge isimlerinden 70 yaşındaki Dersim Mebusu Diyab Ağa’dır. Sözlerine şöyle başlar:

    Hepimiz biliyoruz ki ve söylüyoruz ki, dinimiz, diyanetimiz, aslımız ve neslimiz hep birdir. Bizim içimizde ayrılık, gayrılık yoktur, ismimiz de, dinimiz de, Allah’ımız da birdir.

    Milletvekilleri, Diyab Ağa’nın Lozan’a giden heyet ile neler konuştuğunu sorunca Ağa, şu cevabı verir:

    Allah yardımcıları olsun. Hangisini münasip görmüş ise öyle etsin. Hamdolsun gidenler dinini, diyanetini bilir adamlardır… Hepimiz biriz. Ne Türklük, ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz, kardeşiz. (Meclis’te ‘Bravo’ sedaları, alkışlar) Bir kişinin beş, on oğlu olur. Biri Hasan, biri Ahmed, biri Hüseyin, biri Mehmed isimli olabilir. Fakat hep bir insandırlar. Biz de öyleyiz. Yoksa ayrı gayrımız yoktur. (‘Bravo’ sesleri)… Ama düşmanlar bizi birbirimize sardırmak için tuzaklar kuruyorlar. Sen şöylesin, ben böyleyim, filan diye hile yapıyorlar… Biz kardeşiz. Bizim dinimiz, diyanetimiz birdir. Bazıları bilmiyorlar, birçok şeyler söylüyorlar ama onlar bilmiyorlar, öyle değildir. La ilahe illallah muhafazid Resulullah, işte bu. (Alkışlar, ‘bravo’ sesleri).

    Devamında söz alanlardan Erzurum Mebusu Süleyman Necati (Güneri) Bey, kendisini seçenlerin “büyük bir kısmının Kürt olduğunu” belirterek “vatan kardeşliği” kavrdıbını vurgulamış, Türklerin ve Kürtlerin tarihinin daima bir olduğunu, ayrı kavimler olmadıklarını, Türkiye’de ırki azınlıklar bulunmadığını söylemiştir.

    Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, bir başka konuşmasında da ırk ve dil azınlıkları kavramı ile ilgili şu sözleri sarf etmiştir:

    Avrupalılar diyorlar ki, “Türkiye’de yaşayan azınlıkların en büyüğü, en yoğunu Kürtlerdir.” Bendeniz Kürt oğlu Kürt’üm. Binaenaleyh bir Kürt mebus olmak sıfatıyla sizi temin ederim ki Kürtler hiçbir şey istemiyorlar. Yalnız büyük ağabeyleri olan Türklerin saadet ve selametini istiyorlar. (Alkışlar) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki, El Cezire (Arap Yarımadası) cephesinde çarpıştık. (Alkışlar) Nasıl ki Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz. (Alkışlar) Binaenaleyh sözüme son verirken delege heyetimizden rica ederim ki, azınlıklar söz konusu edildiği zaman Kürtlerin hiçbir talebi olmadığını ve Kürtlerin kanaatine tercüman olarak buradan söylediklerimi [Lozan’da] söylesinler…

    Erzurum Mebusu Durak (Sakarya) Bey ise, islam tarihi boyunca Türklerin ve Kürtlerin karıştığını, Anadolu’da ailelerin iç içe geçtiğini anlatmıştır.

    Mardin Mebusları adına Necip imzasıyla verilen bir takrirde, Lozan Konferansı’nda özellikle Türklerle Kürtlerin yekvücut olduklarının duyurulması istenmiştir. Van Mebusu Hakkı Ungan Bey de, Lozan’da, Kürtlerin Türklerden ayırt edilemeyeceğinin savunulmasını istemiştir.

    Sonuç itibariyle, gerek Musul bölgesindeki Kürt nüfusun, gerekse Anadolu’daki Kürtlerin kendilerini Türklerden ayrı görmek gibi bir durumları yoktu. Onları Türklerden ayırmak, tek kelimeyle imkansızdı. Bölge halkı, eskiden olduğu gibi, alışmış oldukları şekilde Türk ve Kürt olarak aynı çatı altında yaşamak, yani Türk yönetiminde kalmak istiyordu. Hatta Arapların bile ingiliz mandası istemedikleri görülmüş, “ya Türk idaresi ya istiklal” dedikleri gözlemlenmişti. Irak Hükümeti tarafından askere alınan Kürtlerin her fırsatta Türk tarafına geçtikleri sıkça rastlanan bir durumdu.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster