-
201.
0Musul için Çözüm ArayışlarıTümünü Göster
Türk Hükümeti, Lozan ile Türkiye arasında haberleşmenin çok zor olacağını ileri sürerek Konferansın izmir’de gerçekleştirilmesini talep etti. Bu talebin asıl nedeniyse, Konferansın gidişatını daha yakından izlemek ve savaşla kazanılan zaferin masa başında kaybedilmesine neden olacak girişimlere izin vermemekti. Ancak devletlerarası geleneklere göre konferansın tarafsız bir ülkede yapılması gerekiyordu. Bu nedenle, Lozan’a yapılan bu davet, TBMM tarafından 29 Ekim 1922 günkü toplantıda görüşülerek kabul edildi.
Delegeler yola çıkmadan önce TBMM’de konuşulan öneriler ve ileri sürülen görüşlerden Musul konusunu ilgilendiren maddeler şunlardı:
Irak Sınırı:
Süleymaniye, Musul ve Kerkük’ün Türkiye’ye geri verilmesi istenecektir. Konferans’ta bundan farklı durumlar ortaya çıkarsa, Bakanlar Kurulu’ndan talimat alınacaktır. ingiltere’ye bazı ekonomik ayrıcalıklar; örneğin, petrol işletmeciliği alanında ayrıcalıklar sağlanması düşünülebilir.
Suriye Sınırı:
Suriye ile sınır, daha güneye ve güneydoğuya çekilmelidir. Bu sınırın düzeltilmesine imkan oranında çalışılacaktır. Sınır, Re’si ibn Hayr’dan başlayarak, Harm, Muslimiye, Meskene ve Fırat yolu, Deri Ez-Zor ve sonunda Musul ile güney sınırına ulaşan bir hat olmalıdır.
Elde edilmesi istenen Suriye sınırı; Musul, Süleymaniye ve Kerkük’e irtibatlı olup Misak-ı Milli’nin güney sınırını tamamlıyordu. Bu kısa ve kesin direktifle, genelde Misak-ı Milli temel alınıyor; Mudanya Mütarekesi’nde askıda kalan bazı toprak sorunlarının (Boğazlar, istanbul ve Doğu Trakya sorunları) da çözüme ulaştırılması isteniyordu.
Mustafa Kemal de Musul’u Türk toprağı olarak kabul ettiğini ve ingiliz mandasını tanımadığını her fırsatta dile getirmiştir. Örneğin 25 Aralık 1922’de, Le Journal Gazetesi muhabiri Paul Herriot’a Çankaya’da verdiği beyanatta, Musul konusundaki kesin, kararlı, açık ve net görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir:
Musul vilayetinin milli sınırlarımıza dahil araziden olduğunu defalarca ilan ettik. Lozan’da bugün karşımızda duranlar bunu gayet iyi bilirler. Vatanımızın sınırlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakarlıklara katlandık. Menfaatimize aykırı olmakla beraber barışçı bir üslupla hareket ettik. Artık milli arazimizin en ufak bir parçasını Türkiye’den koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kesinlikle olur veremeyiz.
Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal, beyanat ve ifadelerinde hep Musul’u tekrar Türkiye’ye katacağı düşüncesini taşımıştır. Tanin gazetesine verdiği demeç bunu açıkça ortaya koymaktadır. Gazetenin özel muhabiri Mustafa Kemal’e telgraf çekerek Musul vilayeti hakkındaki düşüncelerini sormuştur. Mustafa Kemal, buna, 22 Ekim 1919’da Amasya’dan cevap vermiştir. Cevabında “Musul vilayetinin 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan ateşkes sırasındaki sınırlar dahilinde kalan ve her noktası islam çoğunluğuyla meskun olan bir il olduğunu ve Osmanlı camiasından hiç bir sebeple ayrılamayacağını” belirtmiştir.
Mustafa Kemal, 28 Aralık 1919’da, Ankara’ya gelişinin ertesi gününde kendisini ziyaret edenlerle yaptığı bir konuşmada, ateşkes imzalandığı gün Türk ordularının hakim olduğu yerleri sayarken Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi de saymış ve bu sınırların “Hudud-u Milli” (Milli Sınırlar) olduğunu söylemiştir.
Mustafa Kemal, 17 Ocak 1921 tarihinde röportaj yaptığı United Telegraph muhabirinin “Türk milliyetçilerinin Amerika ve ingiltere hakkındaki görüşlerini” sorması üzerine, Amerika’nın daha dostane olduğunu söyleyip şöyle devam etmiştir:
…ingiltere’ye gelince, milletimiz bu devletin emperyalist ve sömürgeci emellerini yadırgamıştır.
Mustafa Kemal, Musul’un ingilizler için önemini de şu sözleriyle açıklamıştır:
Musul, ingilizler için Kürdistan’a en yakın bölge olarak çok önemlidir. ingilizler Musul’u belirli bir takım amaçlar için ellerinde bulundurmak isterler. Çünkü Musul, Sovyetler Birliği’ne, iran’a en yakın bir yol, Türkiye’ye baskı yapmak için en uygun bölgedir.
Görülebildiği gibi Mustafa Kemal, ingiliz derin devletinin Musul ısrarının, Türkiye’ye baskı yapmak amacı taşıdığının bilincindedir. Dolayısıyla bu konunun, Lozan’daki en zor konulardan biri olacağını da anlamıştır.
Dönemin ingiliz Sömürgeler Bakanı Winston Churchill, 12 Eylül 1922’de yaptığı bir değerlendirmede, “ingiltere ve Ankara savaş durumuna gelirse Kemalist birliklerin Musul’a yürümesi kaçınılmaz görünüyor, bu durumda ingiltere bu toprakları savaşta kaybetse bile askeri bir operasyonla değil, fakat Barış Konferansında geri almalıdır” demiştir.308 Churchill’in siyasi hayatı boyunca ingiliz derin devletinin himayesinde hareket eden bir kişi olması nedeniyle bu ifade, ingiliz derin devletinin sürece bakışını net bir biçimde ortaya koyan bir ifadedir. Nitekim, bu sözler aynen uygulanmıştır.
başlık yok! burası bom boş!