0
Toplum Mühendisliğinin En Önemli Aracı: Medya
Bilindiği gibi, toplum mühendisliğinin en temel aracı küresel iletişim teknolojileridir. Bunların başında ise medya gelir. Medya, her türlü bilgiyi ve düşünceyi geniş kitlelere aktaran görsel ve işitsel bir iletişim aracıdır. Bu anlamda, her türlü basılı yayın (gazete, kitap, dergi, broşür, vb.), TV kanalları, radyo, sinema, internet ve sosyal medya platformları gibi iletişim araçları medyanın kapsdıbına girer. işte bu özellikleri nedeniyle medya, her türlü propaganda ve algı operasyonunun vazgeçilmez unsurudur. Dolayısıyla küresel sömürgeci güçlerin ve derin dünya devletlerinin de en etkin silahlarından biridir.
ingiliz derin devleti de bir kısım medyayı böyle bir amaç için kullanmıştır. Öyle ki, kimi zaman kendi halkına bile aldatıcı bilgiler aktarmaktan geri kalmamış ve toplum mühendisliğini kendi halkına karşı dahi uygulamıştır. Kendi ülkesi içinde legal hükümetleri düşürecek kadar ileri gidebilmiştir. Dolayısıyla burada tekrar hatırlatmak gerekir: ingiliz derin devletinin bir kısım medyayı kullanarak uyguladığı toplum mühendisliği, ingiliz Hükümeti’ni veya ingiliz halkını kesinlikle bağlamamaktadır. ingiliz Hükümeti, hükümet yetkilileri ve ingiliz halkı da bu sinsi mühendisliğin çoğu zaman hedefi olmuştur. Bu nedenle, ingiliz Hükümeti ve ingiliz halkı, burada tarif edilen toplum mühendisliği uygulamalarında daima mağdur taraf olmuştur ve derin devletin uygulamalarından münezzehtir.
Toplum mühendisliği, her dönemde, ağırlıklı olarak ingiltere, ABD, Rusya, Çin gibi süper güçleri yönlendiren derin yapılar tarafından hem kendi toplumlarını hem de dünya toplumlarını manipüle etmek amacıyla kullanılan stratejilerden biridir. Bu strateji II. Dünya Savaşı’na giden süreçte ve savaş sırasında, propagandaya oldukça önem veren Hitler Almanya’sı tarafından etkili bir şekilde kullanılmıştır. Benzer şekilde Soğuk Savaş dönemi de toplumsal mühendislik stratejilerinin oldukça yoğun ve etkili bir şekilde kullanıldığı dönemlerden biridir.
Toplum mühendisliği uygulamasıyla gerçekleri çarpıtma konusundaki en ilginç örneklerden birisi Vietnam Savaşı’dır. 1975 yılında, askeri açıdan sona eren savaşta Vietnam’ın kaybı 3 milyon ölü, 300 bin kayıp ve 4 milyon yaralı şeklinde korkunç rakamlarla ifade edilmekteydi. Ölü sayısı Vietnam’ın toplam nüfusunun %17’sine eşitti. ABD’nin toplam kaybıysa 60 bin kişi civarındaydı.
Bu tabloya karşın, ABD medyası, Vietnam’ı canavar olarak gösterme yönünde çok büyük çaba sarf etti. Bu propagandalar sayesindedir ki ABD, binlerce kilometre uzaktan gelerek yakıp yıktığı ve milyonlarca insanını katlettiği Vietnam’a karşı kendini haklı çıkararak, bir de üstüne bu devlete 18 yıl boykot uyguladı. Savaş döneminde New York Times’ın dış politika yorumcusu Leslie Gelb “Amerikalıları öldürmüş oldukları için” Vietnam’ı “yasadışı” olarak tanımlıyordu.
Oysa komünizm ile mücadele, sadece ilmi bir çalışma ve eğitim yoluyla yapılabilecek bir mücadeleydi. ABD; Vietnam ve Uzak Doğu’nun genelinin, yanlış ideolojik eğitim neticesinde komünizmin pençesine düştüklerini ve ancak doğru eğitim verildiğinde bu beladan kurtulabileceklerini göremedi. ABD’nin ve tüm dünyanın, komünizme ve diğer tüm yanlış ideolojilere karşı bu yanlış stratejisi günümüzde hala devam etmektedir. Yanlış ideolojilere karşı hala şiddet ile cevap verilmekte, bu da beraberinde daha büyük zorluk ve daha fazla şiddet getirmektedir. Elbette bunun böyle olması, ingiliz derin devletinin istediği şeydir. Çünkü daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi ingiliz derin devletinin hedefi, karışıklık ve isyanlar çıkararak ve gerektiğinde terör örgütlerini dahi destekleyerek krizler çıkarmak, dünyayı paramparça duruma getirebilmek ve böylelikle tüm dünya üzerinde hegemonyasını kolaylıkla sağlayabilmektir.
11 Eylül sonrası Bush yönetimi tarafından Afganistan ve Irak’a yönelik başlatılan geniş çaplı Müslüman soykırımı da medyanın toplum mühendisliği neticesinde dünya kamuoyuna bütünüyle farklı yansıtıldı. “Teröre karşı savaş” (war on terror) adı verilen ve milyonlarca masum sivil Müslüman’ın şehit edilmesine sebep olan bu katliamlar dünya kamuoyuna ABD’nin söz konusu ülkelere insan hakları, özgürlük ve demokrasi zütürdüğü şeklinde aktarıldı. Medya, bu algının kamuoyunda yerleşebilmesi için başrollerdeydi. Gerçekte, asıl plan, Irak’ın paramparça hale getirilmesi ve ingiliz derin devletinin böylelikle bölgede hegemonya sağlamasıydı. Fakat “Irak’a demokrasi getirme” efsanesi medya yoluyla dünya kamuoyunu derinden etkilemiş ve saldırılar, pek çok kesim tarafından haklı bulunmuştu.
ingiltere’nin Irak Savaşı’ndaki rolünü irdelemek amacıyla oluşturulan “The Iraq Inquiry” isimli grubun Temmuz 2016’da yayınladığı Chilcot Raporu, Irak’ın işgaliyle ilgili bir itiraf raporuydu. Bu raporda dönemin ingiltere Başbakanı Tony Blair, Irak işgalinin sebebi olarak gösterilen Irak’ta nükleer silahların olduğuna dair istihbarat değerlendirmelerinin yanlış olduğunu, buna rağmen Irak işgalinin gerçekleştiğini, müdahale sonrası ortamınsa, düşünüldüğünden daha hasmane, uzun ve kanlı olduğunu belirtmiştir. Aradan bunca yıl geçmişken ve bu kadar can kaybedilmişken gelen bu itiraf elbette pek çok yönden düşündürücüdür. Bunun gerçekten bir vicdan muhasebesi mi yoksa derin devletin başka bir oyunu mu olduğu ilerleyen zamanda ortaya çıkacaktır.
ABD ve benzeri küresel güçler, her zaman olayları geri plandan ve perde arkasından yönlendiren ingiliz derin devletinin kontrolündeki taşeronlar olarak sahneye sürülmüşlerdir. Yüzyıllardır her türlü küresel stratejide olduğu gibi propaganda ve toplum mühendisliği konusunda da üst akıl her zaman ingiliz derin devleti olmuştur.
Tümünü Göster