0
ingiliz Derin Devleti ve Hilafet
17. yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinden bazıları, Portekiz ve ispanya’nın sömürgecilik faaliyetleriyle gittikçe güçlendiklerini görünce, kendi sömürgecilik faaliyetlerini başlattılar. Bunların başında ingiltere gelmekteydi.
ingiltere, daha önce de belirttiğimiz gibi, 1600 yılında Doğu Hindistan Şirketi’ni kurarak ingiliz sömürgeciliğinin ilk ciddi adımını atmıştı. Şirket, Hindistan alt kıtasına yönelerek önce ticaret üsleri kurmaya başladı. Buralardaki varlığını hızla genişleterek koloniler kurdu ve bölgeler ele geçirildi.
19. yüzyıla gelindiğinde ispanya ve Portekiz, sömürgelerini kaybederek dağılma sürecine girdi. Genellikle bağımsızlıklarını kazanarak ispanyol ve Portekiz imparatorluklarından ayrılan Güney Amerika’daki ülkeler de böylece canlı bir pazar olarak ingiltere’ye açıldılar. ingilizler, aynı zamanda Avrupa’da üstünlükle tamamladıkları Napolyon Savaşları’nın (1800-1815) ardından, Doğu’da yeni topraklar elde ettiler.
Artık “kralın tacındaki elmas” olarak nitelenen Hindistan yolunun güvenliği, ingiliz sömürge siyaseti için öncelikli konuma yükselmişti. 1869’da Fransızların Süveyş Kanalı’nı tamamlaması, Hindistan yolunu kısaltırken, güvenliğini daha hassas duruma getirdi. ingiltere, buna göre Kızıldeniz ve Arabistan kıyılarında, Osmanlı’nın itirazlarına rağmen nüfuz alanları oluşturmaya başladı. Aynı şekilde Cebelitarık ve Malta gibi stratejik öneme sahip Kıbrıs Adası, Berlin Kongresi’nde Osmanlı’ya destek olma ve Rusya’nın, Osmanlı’nın Doğu Anadolu’daki topraklarını ele geçirmesi halinde silahlı yardımda bulunma vaatleriyle 1878’de ingiliz denetimine girdi. Uzakdoğu’daki ingiliz etki alanı da benzer gelişmeler sonucunda oluşturuldu.
Bu gelişmeler neticesinde ingiltere, dünya çapında çok geniş coğrafyalarda sömürgeleri olan dev bir imparatorluk haline geldi. Afrika’dan Asya’ya uzanan bu topraklarda milyonlarca Müslüman nüfus bulunuyordu. Dolayısıyla bu nüfusun kontrol altında tutulması ingiltere açısından son derece kritikti. Ancak ingiltere’nin önünde önemli bir tehdit bulunuyordu: Bu topluluklar Müslümanlık bağıyla Halife’ye bağlı idiler. Halife, tüm dünya Müslümanlarının manevi ve siyasi lideriydi. Halife’nin bir sözüyle milyonlarca Müslüman bir araya gelebilir, güçlü bir birlik oluşturulabilirlerdi. Dolayısıyla bu noktada, Müslüman topraklarını hakimiyeti altına almaya kararlı olan ingiliz derin devletinin karşısındaki en büyük tehdit, Halifelik makdıbına sahip olan Osmanlı imparatorluğu idi.
ingiliz Derin Devletinin Araplara Yönelik Hilafet Provokasyonu
Müslüman dünyası Halifeleri olan Osmanlı sultanlarına derin bir bağlılık ve saygı duyuyorlardı. ingiliz derin devleti, ilk iş olarak bu hürmet ve bağlılık duygularından faydalanabilmek amacıyla Halife’nin nüfuzunu kullanmak istediler. Örneğin Hindistan’ın güneyinde yer alan Meysur Sultanlığı ile hakimiyet mücadelesi sırasında ingiltere, Osmanlı Padişah’ı III. Selim’e başvurup Meysur’un başındaki Sultan Tipu’ya mektup yazmasını ve ingilizlere karşı savaşmamasını tavsiye etmesini istemişti.1 Gerçekten de III. Selim, 1798’de bu mektubu kaleme aldı.
1857 yılında Hindistan’da ingiliz işgallerine karşı büyük ayaklanmalar çıkınca yine Osmanlı Halifesi’nden yardım istendi. Fakat Hilafet makdıbının bu büyük nüfuzu, bu sefer ingiliz derin devletini düşündürmeye başlamıştı. Şartlar değiştiği zaman Halifeliğin dini ve siyasi ağırlığı, kendilerine karşı da tehdit oluşturabilirdi. Bu yüzden ingiliz derin devleti, çok yönlü bir Hilafet politikası planlaması yaparak kendi sömürgelerinde yaşayan Müslüman nüfus içinde Halifeliğin etkisini zayıflatma çalışmalarına başladı.
Tümünü Göster