0
Savaşa Giden Süreci ingiliz Derin Devleti Dizayn Etmiştir
Birçok tarihçiye göre, Osmanlı’nın gerçek yıkılış tarihi Borçlar Kurulu’nun (Düyun-u Umumiye Meclisi) ilan edildiği 20 Aralık 1881’dir. Ne var ki, ingiliz derin devleti açısından oluşan bu son derece elverişli ortama rağmen, ingilizler, I. Dünya Savaşı’na kadar 37 yıl boyunca Osmanlı’yı askeri olarak işgal etmemiştir. Bunun tek nedeni, bu topraklar üzerinde hak iddia eden Fransa, Almanya ve Rusya gibi dönemin büyük güçleriyle Osmanlı’yı paylaşmak istememesidir.
Bu yüzden ingiliz derin devleti, rakiplerini ekarte edebileceği ve Osmanlı üzerinde, kendi denetiminde bir işgal ve hakimiyet süreci başlatabileceği uygun bir tarihe kadar beklemeyi tercih etmiştir. Belirlenen bu tarih, I. Dünya Savaşı’dır. ingiliz derin devleti, bu süreç zarfında en önemli rakibi Almanları zaten karşı cepheye almış, Bolşevik Devrimini finanse edip körükleyerek Osmanlı üzerinde hak iddia eden Rusları da saf dışı bırakmıştır. Bolşevik ihtilalinin en büyük parasal destekçilerinden birinin ingiliz Lord Alfred Milner olması rastlantı değildir. Milner, daha önceki bölümlerde tanıttığımız ingiliz derin devletinin derin güçlerinden “Round Table” örgütünün organizatörü ve başıdır. Bu örgüt, Lord Rothschild tarafından da desteklenmektedir.48
Yukarıda belirttiğimiz gibi, I. Dünya Savaşı öncesi dönemde Osmanlı Devleti, neredeyse tüm devletler tarafından fiilen yıkılmış olarak görülmektedir. Ancak, son darbeyi vuracağı ana kadar Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunması ingiltere’nin işine gelmiştir. ingiliz derin devleti, dağılma süreci yavaşlatılmış ve bu aşamada her yönden kendisine bağımlı hale getirilmiş bir Osmanlı’yı daha çok tercih etmiştir. Çünkü Osmanlı’nın idaresi altındaki bölgeler, stratejik ve ekonomik olarak ingiliz derin devleti için çok önemli bölgelerdir. Diğer yandan, 19. yüzyılın sonlarında Mezopotamya ve iran’da zengin petrol yataklarının tespit edilmesi, gelişmiş sanayiye sahip ingiltere’nin bölgeye olan iştahını daha da kabartmıştır.
Ne var ki, bu aşamada, Rusların Balkanları nüfuzu altına alarak Yeşilköy’e kadar inmesi ve bunun devamında 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması, ingiliz derin devletinin son bir yüzyıldır izlediği Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikasının sonu olmuştur. Bu tarihten sonra ingiltere, Osmanlı’nın elden gitmekte olduğu endişesiyle sahte dost ve müttefik maskesini bir kenara bırakarak askeri müdahalelerine başlamıştır. ilk etapta 25 Mayıs 1878’de “Rusya’ya karşı
üs olarak kullanma ve bu yolla Osmanlı’ya yardımcı olma” bahanesiyle Osmanlı’nın bir parçası olan Kıbrıs Adası’nı işgal ederek Ada’ya askerlerini çıkarmış ve Kıbrıs’ın yönetimini ele geçirmiştir. Rusya’ya karşı yardım bahanesiyle Kıbrıs’ı isteyen ingilizlere, ingiliz derin devletinin baskısı altındaki Padişah II. Abdülhamit, tereddütsüz olarak Kıbrıs’ı sunmuştur. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla 1914’de bir kararname yayınlayan ingiltere, Kıbrıs’ı resmen ilhak ettiğini açıklamıştır. Türkiye ise Lozan Konferansı ile Kıbrıs’ın bu durumunu resmen kabul etmek zorunda kalmıştır. Dolayısıyla II. Abdülhamit’in ingilizlere yaptığı Kıbrıs “ikramı”, ingilizlerin Osmanlı’yı fiziki işgal planının ilk ciddi aşaması sayılabilir.
Burada günümüze bir gönderme yapacak olursak, ingiliz derin devleti, Türkiye’deki 15 Temmuz 2016 kalkışması öncesinde ve sonrasında Güney Kıbrıs’taki üssüne ciddi bir askeri yığınak yapma faaliyeti içine girmiştir. Savaş uçakları, helikopterler, askeri çıkarma gemileri ve özel kuvvetlerden oluşan bu askeri konuşlanmanın gerekçesini de ingilizler “olası bir iç savaş veya karışıklık durumunda Türkiye’deki ingiliz vatandaşlarını kurtarmak” olarak belirtmiştir. ingiliz yetkililer, “gerekli görüldüğünde” Türkiye topraklarına girecek olan ingiliz güçlerinin ateş etme yetkisine de sahip olacağını söylemiştir.49 Bu durum Türk kamuoyunda da Türk medyasında da ittifakla bir “işgal planı” olarak algılanmıştır.
Buradan açıkça anlaşılacağı gibi ingiliz derin devleti tarafından izlenen süreç, önce ülkeyi isyan, kalkışma, darbe girişimi gibi karışıklıklara, hatta mümkünse iç savaşa sürükleyerek o ülkeyi ekonomik, siyasi ve askeri açıdan zayıflatmaktır. Ardından da, “vatandaşlarını koruma”, “insani yardım”, “insani müdahale”, “barışçıl müdahale” gibi suni bahanelerle o ülkeye askeri bir işgal gerçekleştirmektir. Tarihe şöyle bir baktığımızda, aslında ingiliz derin devletinin planlarının çoğu zaman bu süreç dahilinde işlediğini görebilmek mümkündür.
ilginç olan, ingiliz derin devletinin Türkiye’yi işgal planlarında başlangıç noktasının yüz yıl sonra yine Kıbrıs olmasıdır. Bu durum, bugünkü gizli planın sonraki aşamalarının da benzer olacağına dair haklı şüpheleri artırmaktadır. Nitekim ingiliz derin devletinin, Kıbrıs’ın ardından 1882’de Mısır yönetimini ele geçirme metodu, yukarıda bahsettiğimiz birkaç aşamalı sürecin tarihsel bir kopyasıdır.
Neyse ki, 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanımız, hükümetimiz, güvenlik güçlerimiz ve halkımız, ingiliz derin devletinin bu sinsi planına dev bir set oluşturmuşlardır. Fakat bu hain plan, hala gündemdedir. ingiliz derin devleti, bu hain planı gerçekleştirmek için sürekli olarak yol arayışındadır. Dolayısıyla, tehlikenin hala sürdüğünü bilmek ve teyakkuzda olmak gerekmektedir. Allah’ın izniyle ingiliz derin devleti, Türkiye üzerinde karanlık emellerine asla ulaşamayacaktır.
Tümünü Göster