-
1.
0300’ler Komitesi (Committee of 300)Tümünü Göster
1727 tarihinde kurulan 300’ler Komitesi veya diğer adıyla Olimpos, Yuvarlak Masa da dahil olmak üzere derin devlet adına hareket eden tüm gizli örgütlerin ana karargahı konumundadır. Şu an her ne kadar Amerika ağırlıklı faaliyet yapsa da ingiliz aristokratları tarafından kurulmuştur. Bu kurumun özellikle politikayı, ticareti, banka sistemlerini, medyayı ve askeri sistemi organize ettiği bilinmektedir. Chatham House, CFR, Bilderberg Grubu, Trilateral Komisyon, Masonlar, Gül-Haç Kardeşliği, Roma Kulübü, RAND Corporation, PNAC (The Project for the New American Century – Washington merkezli yeni-muhafazakar görüşlü think-tank), 13’ler Kraliyet Konseyi gibi dünyada pek çok olaya yön vermekte olan komite ve vakıfların yönetimi ve kontrolü, uzun zaman varlığı gizli tutulmuş olan 300’ler Komitesi’ne bağlıdır. Komite, merkez bankaları gibi büyük finansal kurumları ve hükümetleri denetim altında tutabilmek için Yuvarlak Masa gruplarının tümünü, düşünce kuruluşlarını ve pek çok gizli kurumu içine alan bir ağ kullanmaktadır.24
George H. W. Bush da dahil olmak üzere pek çok ABD başkanının Chatham House’un etkisi altında kararlar aldığı bilinmektedir. Bu kurum da talimatlarını 300’ler Komitesi’nin yüksek yönetim halkası olan Olimpos’tan almaktadır.25 Olimpos ismi, söz konusu grubun kendilerini sözde Olimpos tanrıları kadar güçlü saymalarından ileri gelen sembolik bir isimdir ve komitenin kendisini ne kadar yüceltip güçlü gördüğünün de bir ifadesidir.26 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda, 300’ler Komitesi kararları doğrultusunda, Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin, Kuveyt’i ingiliz kontrolü altına getirmek amacıyla kullanıldığı artık bir sır değildir.27
Eski istihbaratçı Dr. John Coleman’ın yaptığı araştırmalara göre 300’ler Komitesi, ingiltere’nin en eski kuruluşu ingiliz Doğu Hindistan Şirketi ile doğrudan bağlantılıdır. Doğu Hindistan Şirketi’nin bir çok üst düzey yöneticisinin komünist olduğu bilinmelidir. Daha önce detaylarını anlattığımız gibi Hindistan’da ingiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin önayak olmasıyla geliştirilen afyon ticareti, önce şirketin kendisinin, ardından da onun bünyesinde kurulan 300’ler Komitesi’nin oldukça güçlenmesine sebep olmuştur. Parayla güçlenen bu kurum, giderek dünyayı yönetmeye başlamıştır.
Gerek ingiliz Doğu Hindistan Şirketi, gerekse onun izinden gelen 300’ler Komitesi’nin derin devlet kökenli liderlerinin genel olarak Hristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik gibi tüm hak dinlere karşı nefret gösterdikleri bilinmektedir. Illimunati, özellikle bu amaç için kurulmuş bir gizli yapılanmadır. Illimunati’nin kurucularından Adam Weishaupt’un 1 Mayıs 1776’da yaptığı şu açıklama, söz konusu derin devlet kurumlarının politikalarını anlamak bakımından önem taşır:
Sırrımız şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar göstermeliyiz. Unutmayın ki, amaca bizi ulaştıran her yol mübahtır ve iyi insanlar kötülerin yaptıkları gibi amaçlarına ulaşmak için her yolu denemelidirler. Bunu yapmanın tek yolu gizli bir cemaat olarak çalışmak, sessizlik içinde devlet yönetimlerini ele geçirmek ve onların olanaklarını kendi amaçlarımız için kullanmaktır. Bu, düzenin amacı Hristiyanlık ve tüm dinlerin yok edilmesi ve tüm sivil hükümetlerin devrilmesidir. 28
Bu fikir sistemi ile ortaya çıkan ingiliz derin devlet kurumları, gerçekten de amaçlarını bu yönde geliştirmişlerdir. Kuruldukları dönemden bu yana hedefleri, özellikle tüm ibrahimi dinlerin toplum içinde etkisini yitirmesini sağlamak ve çeşitli darbelerle sivil hükümetleri ortadan kaldırıp, kendilerine bağlı hükümetler dizayn etmek olmuştur. ingiliz bir Hasidik Musevi ve aynı zamanda Siyonist hareketin Amerika’daki liderlerinden olan gazeteci Jacob de Haas, dünyayı üç yüz insanın yönettiğini, hatta bunların Wilson gibi Amerikan başkanlarını seçtiklerini ve bu insanların Paris Milletler Cemiyeti toplantısına kimlerin eşlik edeceğini bile belirlediklerini açıklamaktadır. 29
Alman devlet adamı Walther Rathenau, 24 Aralık 1921 tarihinde basılan makalesinin bir bölümünde şunları söylemiştir:
Birbirini tanıyan sadece üç yüz adam Avrupa’yı idare etmektedir. Bu adamlar haleflerini kendi çevrelerinden seçerler. Bu adamların, tasvip etmedikleri her devleti yok edecek araçları bulunmaktadır. 30
Bu açıklamaları nedeniyle Jacob de Haas da, Walther Rathenau da, esrarengiz suikastlarla öldürülmüşlerdir…
300’ler Komitesi’nin de, tıpkı Yuvarlak Masa ve ingiliz derin devletinin etkisindeki diğer komitelerde olduğu gibi ingiliz ırk üstünlüğü kavrdıbına uygun olarak hareket ettiğini burada hatırlamak gerekmektedir. Onlar için daha küçük bir dünya, idaresi daha kolay bir dünyadır. Onlara göre dünyanın kaynakları değerlidir; ama bunlar “gereksiz” halk toplulukları tarafından sürekli olarak tüketilmektedir. Bu kişiler kendi ırklarının mutlak varlığını, bu sözde “sorun” için tek çözüm olarak görmektedirler. ingiliz derin devletinin gizli kurumlarının hedeflerini ise Dr. John Coleman şu şekilde açıklamıştır:
incil’in Yaratılış Bab’ında belirtilen “üre ve dünyayı fethet” emri ancak uzun vadeli işlerin güvencesi olan endüstriyel iş pazarının yok edilmesiyle durdurulabilir. Bunu gerçekleştirmenin yolu Hristiyanlığa saldırmak, yavaşça endüstriyel ülkeleri çökertmek, 300’ler Komitesi’nce gereksiz görülen ve “nüfus fazlalığı” oluşturan yüz milyonlarca insanın imha edilmeleri ve Komite’nin küresel planına karşı çıkan her liderin ortadan kaldırılmasından geçmektedir.31
Bu hedefi gerçekleştirebilmek için 300’ler Komitesi, ingiliz derin devletine bağlı tüm kurumların yaptığı gibi kendisine bir yayılma ve genişleme politikası belirlemiştir. Bu politikaya uygun olarak yapılması gerekenler vardır. 300’ler Komitesi’nin ileriye dönük planları, örgütün kurulduğu günden bu yana canlıdır ve çeşitli aşamalarla safha safha hayata geçirilmektedir. Bu aşamalar şöyle özetlenebilir:
◉ Güçsüz devletleri sömüren bir para politikasıyla ortaya çıkan ve finansal güçle yükselen 300’ler Komitesi, ilk olarak tüm dinlerin ve para politikalarının tek elden yönetildiği bir dünya düzenini arzulamaktadır. Bu, ingiltere’nin başı çektiği ve ingiltere’nin hakim olduğu bir dünya düzeni olmalıdır. Bunun için ilk olarak dinlerin kontrol altına alınması gerektiğine inanılmaktadır. 1700’lerde planlarını Hristiyanlık üzerine yapmış olan derin devlet temsilcileri, 1920’lerden itibaren bütün kiliselerin bir araya toplandığı bir düzeni kurgulamaya başlamışlardır. Böylelikle din ve inançları tümüyle ve bir anda reddetmeyecek ve tepkilere maruz kalmayacak ama tüm din ve inançları tek elden kontrol edebileceklerdir. Şu belirtilmelidir ki, söz konusu tek kilise, herhangi bir dinin temsilcisi olmayan, tamamen kurgulanmış bir sahte dinin sahte kilisesi olacaktır.
◉ Bağımsız devletlerin yönetimini ele geçirebilmek, onların sosyal sistemlerini ele geçirmekle mümkün olabilmektedir. Bunun için sadece liderlerin değil halkların da kontrol altına alınması şarttır. 300’ler Komitesi, bunu sağlayabilmek için özellikle hedeflediği ülkeler içinde tüm ulusal, milliyetçi düşünceleri ortadan kaldıracak bir strateji belirlemiştir. Milliyetçi değerler ortadan kalktığında, halkın uğruna mücadele edebileceği hiçbir şey kalmamış olacak ve liderlerin kontrol altına alınmasıyla bu halklar zaten kolaylıkla himaye altına girebilecektir. Bugün, Irak gibi ülkelerde uygulanan usul tam olarak bu olmuştur.
başlık yok! burası bom boş!