+3
merhaba,
agresif dürtünün yapılandırılması konusu senin için merkezi önemde. bu sözlerle, orada burada birileriyle kavga etmeni falan değil mücadele ve rekabeti kendi yönetiminde ve istikrarlı olarak sürdürebilmeni kast ediyorum.
çocukların çok büyük bir korkuları vardır: içlerindeki çocukça tutkular ve saldırganlıkları sonucunda ebeveynlerine zarar vermek... bir çocuk, ne yaparsa yapsın, tüm gücünü kullansa bile kendi çocukça hareketlerinin ebeveynlerine zarar veremeyeceğinden emin olmak ister. bunun tek yolu da ebeveynlerin güçlü olması. yaşamın içindeki her şeyi (olumlu-olumsuz fark etmeden) karşılamaya hazır anne-babalar çocukta güven uyandırır ve endişelerini azaltır.
çok doğal bir dürtü ile bazen anne-babana sözlerle ya da başka bir yolla saldırırsın. hiç bir şey olmasa bari kurallara baş kaldırırsın. bunu yaptığında ise özellikle babanın dengesini bozamayacağına inanmak istersin. sonuç bazen öyle olmaz. kendi içinde anne veya babasının huzurunu-dengesini bozabilecek kadar güçlü bir duygunun olabileceğini düşünmeye başlayan çocuk ise onlara zarar gelmesin diye (kabul edilemez görünen) tüm ruhsal alanını baskılamaya başlar.
ergenlikte, bu biriken baskı sende patlama ile dışarı çıkmış. anne-babana kabul etmekte zorlanacaklarını bildiğin her şeyi sunmuşsun. aslında en derin düzlemde onları bu şeylerle başa çıkabilecek daha güçlü insanlar haline getirme arzun vardır ama gündelik yaşanışı çoğu zaman hayal kırıklıkları ve ilişkide zayıflama şeklinde yaşanır. karşılıklı yargılama ve uzaklaşma ile dolu zor bir sürece döner. yumurta ve tavuk bilmecesi gibi... onlar kabul edemedikçe senin zorlayasın gelir, sen zorladıkça onlar daha da kabul edemez ve yıkıcı bir döngü oluşur. ev içi bu oyunun bedeli ise enerjinin çoğunu bu münakaşaya yatırman ve kendine dönük birikiminin sekteye uğramasıdır. aileni güçlendirmek için kendini feda eden bir çocuğun ruhu söz konusu burda. onları güçlendirmeyi amaç edinmişsin ve diğer amacın da içindeki her türlü şey ile sevgiye kabul edildiğini kendine ispatlamak olmuş. onları kaybetme endişeni de dindirmek istemişsin. bu, neredeyse her çocuğun farklı yollarla deneyeceği bir şeydir. çocuk ruhu ve aile sadakati böyle çalışır. diğer yandan, kaybettiklerin de bir o kadar gerçektir. örneğin okul çok kötü gidebilir, kendini geliştireceğin uğraşlar bulmaktan mahrum kalabilirsin vs.
zaten ergenlik projen başarıya da ulaşamamış. anne ve baban hala eskisi gibiler. imkansızı denedin: başka bir insanı değiştirmeye çalıştın. şimdi bir yetişkin olarak bu amacın çocukça ve yanlış olduğunu görüp kendinle hesaplaşma zamanı. içinde bir yerlerde sen de şikayet ettiğin anne ve baban gibisin. bu kaçınılmaz... eğer onları birer insan olarak zaafları ve hataları ile sevmeyi sen başarabilirsen göreceksin ki içindeki bu güceniklik dolu huzursuz yapı sevgiye ve yaşam tutkusuna dönüşecek. içindeki en derin duyguya izin verebilseydin, anne-babanı oldukları gibi çok sevdiğini ve onları onayladığını görebilirdin. kendine itiraz ederek, çocukluk acılarını kendine tekrar edip kendi beynini yıkayarak doğana karşı geliyorsun. her zaman "evet" diyen, yalnızca kabul eden ve soruşturmayan bir duygudur sevgi. ona izin vermemek için her yolu buluruz da bir türlü kabul edip içimize almanın yolunu bulamayız. çoğu zaman sebebi gururdur bunun.
anlattığın kötü olayların hepsi geçmişte kaldı. sen yaşadın ve öğrendin. büyük bir hazine bu... zor yoldan öğrenenler sevginin ve birlikteliğin değerini içlerinde daha derinden bilirler. bu senin için büyük bir güç ve umut. kullan onu...
seninle çok beğendiğim bir budizm metninden bir parçayı paylaşmak istiyorum. 3500 yıl önce de insanlar insandı ve yaşam kendi yolu ile akıyordu... hakkında biraz düşün...
"
haksızlığa katlanmak. yol’u arayanlar zorlukla karşılaştıkları zaman şöyle düşünmeliler: “geçip giden sayısız yıllar boyunca , esas olandan önemsiz olana döndüm ve çoğunlukla kendimi hiç nedensiz öfkeli ve sayısız günahtan dolayı suçlu hissederek her çeşit varoluşun içinde dolanıp durdum. şimdi yanlış yapmasam da geçmişim tarafından cezalandırılıyorum. ne tanrılar ne de insanlar kötü edimin ne zaman meyve vereceğini önceden göremez. bunu açık bir yürekle ve haksızlıktan yakınmadan kabul ediyorum.” sutralar şöyle der: “zorlukla karşılaştığınız zaman üzülmeyin çünkü bunun bir anlamı vardır.” böyle bir anlayışla, akılla uyum içinde olursunuz ve haksızlığa katlanarak yol’a girersiniz.
ikincisi, koşullara uyum sağlamak. bizler faniler olarak kendimiz tarafından değil, koşullar tarafından yönetiliriz. yaşadığımız tüm acı ve sevinçler koşullara bağlıdır. eğer bize ün veya servet gibi büyük bir ödül ihsan edilirse, bu geçmişimizde ektiğimiz bir tohumun meyvesidir. koşullar değiştiği zaman bu sona erer. bunun varlığından neden zevk alalım ki? fakat başarı ve başarısızlık şartlara bağlıyken zihin hiçbir zaman küçülmez ve büyümez. sevinç rüzgarından etkilenmeden kalanlar sessizce yol’u izlerler.
"
tüm yaptıkların içindeki sadakatin ve sevginin dışa vurumuydu. bugün artık çocukça değil yetişkince bir kavrayışla hayatını ve ilişkilerini ele alma vakti. çocuğun sevgisi karşılık bekler ve bulamazsa öfkeye dönüşür. yetişkinin sevgisi ise yalnızca içerden dışarıya doğru bir yönelimdir ve karşılığın ne olduğuna dair beklentiler ve endişeler ile bozulmadan yaşanır. kendine izin verebilirsen bunu kolayca yapabildiğini göreceksin.
Tümünü Göster