/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    +3
    “Şefaatle ilgili Ayetlerde Çelişki Var” iddiasına Cevaplar

    Şefaat konusundaki ayetlerde çelişki olduğunu iddia eden bir takım ateist kişilerin bu düşüncelerine sebep olan geleneksel ekol, şefaat konulu ayetleri anlam olarak tahrif etmişlerdir. Metin olarak tahrif edemedikleri Kitabı rivayetlerle, bazıları da özellikle art niyetli düşünceleri sebebiyle ayetler üzerinde anlam tahrifleri yapmışlardır.

    Bu yazımız şefaati izine ve istisnaya bağlayan ayetler hakkında olup bu ayetlerin bazı meallerde nasıl saptırılarak yanlış anlamaya vesile olduğu, izin ve istisnalı şefaat ayetlerinin gerçekte nasıl anlaşılması gerektiği üzerine olacaktır.

    Öncelikle konunun çok daha iyi anlaşılması için kısa bir teknik bilgi vereceğiz. istisnalı şefaat ayetlerin de kullanılan “iLLA” edatını kısaca açıklayacağız. “iLLA” edatının görevi nedir ve ne gibi durumlarda kullanılır? Bu edat bileşik” bir kelimedir. “ iN” ve “L” kelimelerinin birleşiminden oluşan bu edat zamanla “N” harfinin “L” yle kaynaşması sonucu “iLL” ya dönüşmüştür.“iN”, Türkçe’deki “eğer, ise,” -LÂ- ise olumsuzluk edatıdır ve “DEĞiL, YOK, HAYIR” demektir! O halde bu iki kelimenin birleşimi olan “iLL” “eğer değilse, aksine, aksi takdirde” anlamkarıa gelmektedir. Daha sonra bu edat istisna edatı haline dönüşerek Arapça’nın dilbilgisinin asli unsuru haline gelmiştir!

    Şüphesiz Arapça’da başka istisna edatları da vardır mesela “gayri, maada, siva” gibi ancak bizim konumuz “iLLA” üzerine yoğunlaşacaktır. Bu edat cümlenin anldıbını kısıtlar ve kendisinden önceki cümleyi ya olumlayarak ya da olumsuzlayarak kesinleştirir kendinden sonraki cümleyi ise öncekinden ayırarak tabiri caizse önceki cümleyle bağı koparır.

    Asr Suresindeki “iLLA” istisna edatıyla yapılan çeviriye bir bakalım: “Asra yemin olsun, insanlar hüsrandadır ANCAK iman edip salih amel işleyip hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç” Şimdi iLLA’ya “Eğer değilse, yada …ise o başka” anldıbını vererek çevirelim : “Asra yemin olsun ki EĞER iman edip salih amel işleyip hakkı ve sabrı tavsiye etmiyorsa insanlar hüsrandadır” Burada ki “eğer” şart edatı görünümü vereceğinden doğruya yakın en iyi çeviri: “Asra yemin olsun ki insanlar hüsrandadır, iman eder, salih amel işler, hakkı ve sabrı tavsiye ederlerse işte O BAŞKA”

    Şimdi bu açıklamalar ışığında şefaatle ilgili bazı ayetlerdeki kafa karışıklığına neden olan daha doğrusu Türkçe meale aktarılırken sorunlu çeviri yapılan bir örneğe bakalım :

    Necm Suresi,26. ayet: “Göklerde nice melekler vardır ki şefaatleri hiçbir şeye fayda vermez ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseler için izin vermesinden sonra olursa o BAŞKA”

    Allah şefaate meleklerin dahi isteseler nail olamayacağını olma şartının ise ancak Allah’ın iznine bağlı olduğunu söylüyor. Burada meleklerin şefaat etme hakkına sahip olmadığını vurguladığı halde maalesef islam tarihi boyunca bazı tipler “Demek ki Allah izin verecek ki böyle istisnalı söylüyor” demişler.

    Yunus suresi 18. ayeti: “Onlar, Allah’ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.”

    Şefaat konusu Kuran’ın hiçbir ayetinde geleneksel şefaat inancında geçerli olan; “günahkâr Müslümanların bir başka kişinin aracılığı ile Allah’tan günahlarının bağışlanmasını istemek” şeklinde değildir. Aksine bunun bir müşrik inancı olduğu vurgusu ve bu inancın reddi üzerinde olmasına rağmen geleneksel şefaat inancı bunu benimsemiş ve bunun üzerine ayrı bir din kurulmuştur. Şefaati tümden rededen ayetler üzerinde herhangi bir tahribata giremeyen geleneksel inanç izin ve istisna konusundaki ayetleri görüp “bak izin verilenler varmış demek ki onlar şefaat edeceklermiş” diyerek bilerek veya bilmeyerek (Haşa) Kuran`ı çelişkili bir kitap ve diğer ayetlerin üzerini örten bir mantıkla okuma yoluna gitmişlerdir. Şimdi anlam tahrifatına uğrayan bu ayetleri inceleyelim;

    Yunus suresi 3. ayeti: …. izni olmadan kimse şefaat edemez…

    Bakara s 255. ayeti: O’nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir?

    Bu ayetteki “onun izni olmadan şefaat edecek olan kimdir?” cümlesi ön kabullu bir okuma ile ” izin verirse birileri şefaat edecek” şeklinde anlam tahrifine uğramıştır. Halbuki ” bu konu hakkında Kuran ne diyor” mantığı ile Kuran okunmuş olsa şefaat düşüncesinin Kuran’daki gerçek manası anlaşılmış olup müşriklerin Allah’tan başka tapmış oldukları sahte ilahlarına yüklemiş oldukları o inancın red edilerek ve o müşriklerin Allah’tan başka edinmiş oldukları şefaatçilerin yaratılmış olduğunu ” Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir,” mealindeki cümleden anlaşılması gerektiği, şefaat etme yetkisinin ancak yarattıkların herşeyini bilen Allah`tan başkasına ait olmayacağı hatırlatılmaktadır. Yunus suresi 3. ayetindeki izin konusunda Bakara suresi 255. ayeti ile aynı şekilde anlaşılması gerekmektedir.

    Meryem suresi 87. ayeti: Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamayacaklar.

    Bu ayet hem meal hem de bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatına uğratılan ayetlerden biridir. Bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatı ise bu ayeti cımbızlama metodu ile okuma neticesindedir halbuki 77. ayetten itibaren konu bütünlüğü içinde okunduğu takdirde ahdi kimin aldığı ve o inkarcılara böyle bir ahid verilmediği ahid verilenlerin takva sahipleri olduğu ve onlarında Allah tarafından kurtarıldıkları Meryem Suresi 72. ayetinde beyan edilmektedir. Ayetlerin bağldıbına baktığımız zaman inkar eden birisinin ahirette mal ve çocuklar ile şefaat edileceği inancı red edilmekte şefaate malik olacakların ancak iman ve salih amellerin karşılığında şefaat ahdi alacağı bunun dışındakilere böyle bir sözün verilmediği aksine bunların cehennem ile cezalandırılacağı bildirilmektedir. Dikkat edilecek olursa Allah dışında kimseye şefaat etme yetkisi diye bir şey söz konusu değildir.

    Taha Suresi,109.ayet: O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına şefaati fayda vermez.

    Taha suresi 109. ayeti meal olarak tahrifata uğratılmış ayetlerden birisidir. Birçok mealde yanlış şefaat inancının yansıması olarak Allah’tan başka birisinin şefaat etmesi inancı doğrultusunda “O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.” meal verilmiştir. Yanlış olan kelime ” başkasının” şeklinde çevrilmesi olup doğu çeviri ” başkasına” şeklinde olması gerekmektedir.

    Enbiya suresi 26. ayet: Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.

    27. O’ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O’nun emri ile hareket ederler.

    28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!

    Enbiya suresindeki bu ayetlerde müşriklerin melekler hakkındaki yanlış inancını red etmekte ve onların Allah indindeki yerlerinin sadece ikramlı kullar olduğu beyan edilmektedir. Şefaat edecekleri kimselere baktığımız zaman “Allah`ın rızasına ulaşmış kimseden başkasına” olmadığı bildirilmektedir. Şimdi yanlış şefaat inancını savunanlara şunu soruyoruz, Allah’ın rızasına ulaşmış olanın başka birinden yardıma ihtiyacı olabilir mi? Cevap tabiki hayır,..

    Sebe suresi 23. ayeti: O’nun huzurunda O’nun izin verdiğinin dışındakine şefaat fayda sağlamaz. Sonuçta kalplerinden korku giderilince derler ki: Rabbiniz ne buyurdu? Derler ki: Hakikati. O pek yüce ve çok büyüktür.

    Bu ayette yine yanlış şefaat inancına uygun olarak bir çok mealde “O’nun katında, kendisine izin verdiğinden başkası şefaat edemez. Nihayet kalblerindeki korku giderilince: Rabbınız ne dedi? dediler. Hakkı, dediler. Ve O, Aliyy’dir, Kebir’dir” şeklinde çevrilerek Allah `tan başkasına şefaat hakkı verdirilmeye çalışılmıştır. Dikkat edilecek olursa hesaplar görüldükten sonra karşılıkların “hak” olarak verilmiş olduğu “maliki yevmiddin” ayeti gereğince o günde yetkinin sadece kendisine ait olduğu vurgulanmaktadır.

    Zuhruf suresi 86. ayeti: O’nun dışındakine dua edenler şefaat elde edemezler. Sadece bilerek hakka şahit olanlar şefaatten nasiplenirler.

    Bu ve benzeri ayetleri yine Zümer suresi 44. ayeti çerçevesi içinde anladığımız zaman Kuran’ın şefaat hakkındaki mesajı anlaşılmış olacaktır.

    Zümer suresi 44. ayeti: De ki: «Bütün şefaat Allah’a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra hep döndürülüp O’na zütürüleceksiniz!»

    Sonuç olarak, çelişkisiz bir kitap olan Kuran’da ki bir kısım ayet “Şefaat sadece Allah’ındır” diyecek bir kısım ayet ise Haşa “Allah’tan başkasına şefaat izni verilecek” desin; bu mümkün değildir.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Malesef ateist kardeşimiz yazıyı okumaz okusa bile başka bir bahane bulup bir kenara atar yüreğinde iman olmayan adama dünyadaki tüm ilmi versen gene de anlamaz
      ···
    2. 2.
      0
      Bencede okumaz en fazla okumuş gibi yapar
      ···
    3. 3.
      0
      Yazdığın ayette zaten cehennemliklerle ilgili sırrı veriyor. Allah onların sağır, dilsiz,kör olduğunu bildiriyor.Ölü adamlar.
      ···
    4. diğerleri 1
   tümünü göster