/i/Yabancı Dil

    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +27 -4
    evet beyler orjinal başlık: (bkz: herkese ingilizce öğretiyorum)

    phrasal verbs ve anlamları:

    give up: vazgeçmek, bırakmak (abandon)
    go down with: come down with hastalanmak, yataklara düşmek
    go in for: yazılıya/yarışmaya girmek
    go off: (1) patlamak(2) kurulu bir aletin çalması (zil, çalar saat vb)
    go on: devam etmek (continue)
    go out: yanan bir şeyin sönmesi (2) cereyanların kesilmesi
    go over: (1) göz atmak (go through) (2) ziyaret etmek
    go through: go over bir şeye göz atmak, incelemek, göz gezdirmek
    go with: uygun olmak, yakışmak (match)
    go without: dayanmak, idare etmek (su, yemek vb olmadan )
    grow into: (elbisenin) tam oturması, yakışması
    grow out of: elbisenin küçük gelmesi
    grow up: yetişkin olmak, büyümek
    hand in: elden teslim etmek (submit)
    hand out: elden dağıtmak (distribute)
    hang down: telefonu suratına kapatmak
    hold on: hang on (telefonda vb) beklemek
    hold up: gecikmek/soymak (banka),soygun yapmak
    iron out: uzlaşmak, sorunu halletmek
    join in: katılmak (participate in take part in)
    jot down: take down copy down write down not almak, kaydetmek
    keep away (from): uzak durmak
    keep intouch with: get in touch with irtibata geçmek, bağlantı kurmak
    keep on: carry on yapmaya devam etmek, yapadurmak (continue)
    keep out: -- den uzak durmak, girmemek
    keep to: stick to sadık kalmak, bağlı kalmak (diyete, söze vb)
    keep up with: catch up with hızına/seviyesine yetişmek
    kick out: kovmak, kıçına tekmeyi basmak
    knock out: (1) darbe indirip bayıltmak (2) şık elemek
    knock somebody down: birine çarpıp devirmek
    knock something down: (1) yıkmak (demolish) (2) devirmek
    laugh about: bir olay aklına geldikçe gülmek
    laugh off: gülüp geçmek
    lay down: kural koymak
    lay off: işten çıkarmak (dismiss)
    leave out: count out hariç tutmak, dahil etmemek
    let down: yüzüstü bırakmak, hayal kırıklığına uğratmak
    let in: (1) içeri buyur etmek (2) emmek, soğurmak (absorb)
    let in on: haberdar etmek, bilgilendirmek
    let out: serbest bırakmak (realease)
    let up: yağmurun dinmesi (cease)
    listen in: konuşulanlara kulak kabartmak (overhear)
    live off: sırtından geçinmek
    live on: feed on ile beslenmek, ile geçinmek
    look after: ilgilenmek, bakımını üstlenmek
    look down on: aşağılamak
    look forward to: dört gözle beklemek
    look into: araştırmak
    look out (for): watch out (for) dikkatle bakınmak, aramak

    idioms (deyimler) ve anlamları:

    I am in red
    Boğazıma kadar borca battım.
    I drink cofee once in a blue moon
    Ayda yılda bir kahve içerim
    I am tikcled pink that I have passed the exam
    Sınavı geçtiğim için çok heyecanlıyım
    He eats like a pig
    Çok fazla yemek yer
    He took it like a man
    Olgun bir şekilde kabul etti
    He eats like a bird
    Çok az yemek yer
    He drinks like a fish
    Çok içki içer
    I slept like a dog
    Çok güzel uyudum
    My brother runs like a wind
    Kardeşim çok hızlı koşar
    My father is as bald as an egg
    Babam kabak gibi keldir
    He has a memory like sieve
    Hafızası çok kötüdür
    He came out smelling like a rose
    Çok başarılıydı
    He lives like a king
    Kral gibi yaşar
    She has a memory like an elephant
    Hafızası çok kuvvetlidir
    She took it like a duck to water
    Onun için çok doğaldı
    She looks like death warmed over
    Çok gariban gözüküyor
    He treats me like dirt
    Bana çok kötü davranıyor
    She treats me like a king
    Bana kral gibi davranıyor
    He sticks out like a sore thumb
    Herkes tarafından farkedilen birisi
    He works like a horse
    Çok sıkı çalışır
    He has a mind like a steel trap
    Çok zeki birisi
    He looks like a million
    Harika gözüküyor
    He went on like a broken record
    Kırık plak gibi konuştu
    She has something up her sleeve
    Birşey planlıyor
    He swears like a trooper
    Çok küfür eder
    She tells it like it is
    Herşeyi olduğu gibi söyler
    It works like a charm
    Çok iyi çalışır
    My mother wears the pants in the family
    Evin hakimi annemdir
    The news spread like a wildfire
    Haberler çok hızlı bir şekilde yayıldı
    The kids fought like cats and dogs on the street
    Çocuklar sokakta kedi-köpek gibi kavga ettiler
    My girlfriend is as cute as a button
    Kızarkadaşım çok güzeldir
    The teacher is hot under the collar
    Öğretmen çok kızgındır
    A good friend would give you the shirt off his back
    iyi arkadaş senin için herşeyi yapar
    We must tighten our belts now
    Kemerleri sıkmamız lazım
    I have been hoodwinked
    Aldatıldım
    That idea is old hat
    Bu modası geçmiş bir fikir
    Guests are given the red carpet treatmen in Turkey
    Türkiye?de misafirlere çok iyi davranılır
    Let's go out and paint the town red
    Hadi dışarı çıkıp şehrin altını üstüne getirelim
    I always look at the world through rose coloured glasses
    Dünyaya her zaman pembe gözlüklerle bakarım
    When I bought a summer house she was green with envy
    Yazlık ev aldığımda kıskançlıktan deliye döndü
    Don't look so blue! Try to be optimistic
    O kadar karamsar bakma! Biraz iyimser olmaya çalış
    John is a true blue friend
    John çok sadık bir arkadaştır
    This money is my golden oppurtunity to buy a new car
    Bu para yeni bir araba almak için altın gibi bir fırsat
    I don't have a red cent
    Tek kuruşum bile yok
    Mary talks like a blue streak
    Mary çok konuşkandır
    He sees red whenever he loses the match
    Ne zaman maçı kaybetse kendini kaybeder

    edit: bunda daha çok emek var destek olursanız devamı gelir
    ···
   tümünü göster