+1
bu öyle alelade bir hikaye değil, bir anı.
sene 2003, tam 9 yaşındayım. ne bir ekgib ne bir fazla. kışın en sert dönemlerini yaşıyoruz. abd ırak'a ha girdi ha girecek. okullar sömestr tatiline girmiş, peder beni berberin yanına çırak vermiş. dediğim gibi, kış sert geçiyor. böyle günlerde saç sakal kestiren adam ya memurdur ya da deliye gibtirmiştir. dolayısıyla işten erken salıyor ustam beni. akşam ezanına kadar 3-b'deki hasımlarımızla okulun arkasında kames topla kolasına maç yapıyoruz. normalde meybuzuna yaparız, ama dediğim gibi, kış sert geçiyor. karşı sınıfla aramızda husumet olduğundan maçlar da en az kış kadar sert geçiyor. gole giderken defalarca düşürülüyorum, ama faul verilmiyor çünkü adamım oynuyor. top bizim olmadığı için genellikle karşı takımın istediği skorda maçı bitiriyoruz. 3 uzatma istiyoruz, topun sahibi olacak lale "annem topu istedi" deyip gidiveriyor. yarın kolayı hangi parayla alacağımızı ve ne tür taktiksel hatalar yaptığımızı tartışırken en yakın arkadaşımın annesi camdan bağırıyor "cengiz çabuk eve gel akşam teyzenlere gideceğiz" cengo üzülen gözlerle bakıyor bana. acısını paylaşıyorum, çünkü ikimiz de biliyoruz ki bu saatte pek yoğun olmayan o yokuştan kızaklarla kaymadan eve gitmek yakışmaz delikanlı adama. iki tane kola kutusu bulup evlerinin önündeki kısacık yoldan iki üç tur kayıyoruz, ama teçhizatlı olmadığımız için hemen ellerimiz buz kesiyor, çünkü kış sert geçiyor. cengo gidiyor, ben de evin yolunu tutuyorum. içimden "sexy leydiler üç kişiydiler önce sevdiler sonra dövdüler böğrüme vurdular böğrüm ağrıyo" şarkısını söylüyorum. bir yandan da eve gidince yapacaklarımı kararlaştırıyorum. önce ataride biraz fred çakmaktaş oynarım ta ki en iyi arkadaşım cino başlayana kadar.. huzurlu bir şekilde eve varıyorum. ama o da ne? kapının üstünde bir yazı, "semra teyzenlerdeyim" hemen anahtarı almak için üst kata çıkıp kapıyı çalıyorum, oturduğumuz ev iki katlı, üstte ev sahibi oturuyor bodrumda biz. ama seviyoruz evimizi, kirası da çok uygun, 50 milyon. semra teyzenin kızı gülşen açıyor kapıyı, heyecanlanıyorum. bir anlık duraklamadan sonra "şey annem burdaymış da, anneeeee" annem gelip anahtarı veriyor, aşağı inip kapıyı açıyorum. soba yanmıyor, henüz erken. akşam daha soğuk olunca yakarız, akşamları kış daha sert geçiyor. muhtarın mahalleliye dağıttığı 3-4 torba kömürü yeni getirmişiz, heba edemeyiz. hazır annem evde yokken bir anda aklıma çılgınca bir fikir geliyor, misafir odasına girmek. o odada ne olduğunu her zaman merak ettim. tek bildiğim 2 yaşındaki muhabbet kuşumuzu evde kimse yokken güneş görsün diye o odaya aldığımız. çılgınca içerdeki kutuları, çekmeceleri karıştırmak istiyorum. kapıyı aralıyorum hafifçe, içerden sesler geliyor, "tak tak tak, mmmm, tak tak tak" hemen kapıyı ardına kadar hızla açıyorum. bir sokak kedisi annemin açık bıraktığı küçük camdan içeri girmiş ve çılgınca kafesi tırmalıyor. gördüklerim karşısında bir anda kan beynime sıçrıyor, hemen etrafıma bakınıyorum. kediye vuracak bir şeyler arıyorum. o anda şifonyerin üstündeki bir bakır şamdan dikkatimi çekiyor, uçları sivri. direkt alıyorum ve kediye tam üstten saplıyorum. kedi yüzüme bakmıyor bile, hala gözü kuşumda. biraz çırpınıyor, ağzından kan geliyor ve ölüyor. kan görünce ne yapacağımı şaşırıyorum. kanayacağını tahmin etmemiştim. hemen kediyi bir gazete sarıp okulun 50-60 m yanındaki dereye zütürüp fırlatıyorum. bir sonraki gün üstünün karla kapanacağını biliyorum, çünkü kış sert geçiyor. sonra eve gelip fred çakmaktaş oynuyorum.