+17
-3
Bu yüzden ablalarımı okula göndermemişti. Aslında onların okumasını isterdi ama başına gelen ve bu isteğini kendisine kabul ettirmesine engel olan kötü olaylar vardı.
Dedemin babası o zamanlarda ağa diye hitap edilen büyük olasılıkla yürürken veya evinizden tarlanıza geçerken onun topraklarına bastığınız haliyle onla iyi geçinmeniz gereken bir adamdı. Babam ne zaman ondan söz açılsa kendisinin hep saçını okşadığını, koçum diye hitap ettiğini ve bu kadar iyi bir adam görmediğini söyler. Sahip olduğu tek şeyin torunu, oğlu ve kızı olduğunu düşünen bu adam sanki babamın hem rol modeli hem de asla ona benzemeyi istemeyeceği bir insandı.
O'nun kadar iyi bir insan olmayı elbet isterdi ama onun yumuşak mizacından faydalanıp kendilerine zarar veren evlatları ve çevresindeki insanlar dedem gibi olmayı istememesindeki en büyük sebepti.
En başta halası okuyup kendine hukuk alanında kariyer yapmış ve ardından dedemin babasından, yani babamın dedesinden kendine kalan mirası doğrudan satmış ve aslında öğretmen olmaya hak kazanmış olup da köydeki bağı bahçeyi bırakamayan babası köyde kalıp dedesinin izinden gitmeyi hayal etmiş benim babamın babası. Anlayacağınız halam bağı bahçeyi 2'ye bölüp kendi payını satmış, şehre göçmüş.
Dedemin babası elbette oğlunun istediği kızla evlenebilmesi için her şeyini verirdi hayatının yüzde 50'siydi ne de olsa, hem de kendisini örnek alandı ve ona saygı duyandı , onun yaptıklarından nefret edip onun sağladığı her avantajı kullanan yüzde 50'si değil.
Dedem o zor zamanlarda bile lisede her türlü şansa sahip, her ne kadar köylü de olsa okumayı bilen ve seven ayrıca insanların okumasını destekleyen bir babaya sahip olduğundan dolayı bir eşe iyi bir hayat vaat ediyordu. Lisede sevdiği kızı etkilemesi zor değildi büyük ihtimalle ve hayatının hatasını bence burada yaptı ; onu en çok sevecek kızı değil onun en çok seveceği kızla evlenmek istedi.
Dedem 18 ine basıp liseyi bitirdi, belki okumayı hayal ediyordu fakat babasının hastalığı onun gözünü korkutuyor, evinden uzak bir okula hem de geri dönmesi en azından aylarca sürecek olan bir okula gitmek istemiyordu. Babasını nasıl mutlu edebilirdi ki dedem? iyileşecekti değil mi babası evet kesinlikle iyileşir diye düşünüyordu başındaki koca çınar bırakıp gidemezdi onu aklına bile getirmiyordu, ölümü. O koca dalları şefkatle savrulan çınar, devrilemezdi asla bu kadar kolay. Ve dedem düşündü ki 1 yıl okumayı ertelerim ve babamın keyfini yerine getirecek bir şeyler yaparım.
Bir şeyler yaptı da, evlendi, hem belkide o bölgede görülmüş en ihtişamlı düğünle. Eşinin okuma isteğine karşı çıkmamıştı zaten hep şehre iniyordu çünkü malum, babası hastanede. Eşi için şehirde bir de ev tutmuştu beraber kalıyorlardı hatta her şey iyi gitti 1 sene hatta babamın da doğumunu gören dedem sanki biraz toplamış gibiydi değil mi kendini ? Değildi yüzü gülse de içi kanıyordu onun, mecazi olarak değil gerçekten içi kanıyordu. Ama mutluydu çünkü oğlu mutluydu ama mutluluk ölümün ilacı değildi bunu bir kere daha kanıtladı, o gözünü sonsuza kadar kapadığında babam 3 yaşındaydı. Dedem geriye baktı bir seçim yapması gerekiyordu 3 yıldır öğretmenliğini, mesleğini erteliyordu onun için düşündüğümüzde aslında verdiği seçim hiç de anormal değildi sonuçta bu adam zengin değil miydi babası ona tarlalar bahçeler ağıllar bırakmamış mıydı ? Hayır, son yıllarda ne doğru düzgün üretim kalmıştı ne ürün, olanın da yarısını halam alıp zütürmüştü şehrine ve şehirli kocasına. Babama kalacak paranın yüzde 50'sini çalmış gibiydi okumuş halam.
Dedemin karar vermesi geriye çok bir şeyi kalmadığından zordu. Artık işinin başına geçmesi eskiden babasının olduğu gibi herkesin saygı gösterdiği bir adam olması veya geriye kalanı satıp eğitimi, kalacak yeri, yemeği ve karısı için harcayacak ve karşılığında sahip olduğu tek şey ayda 2 milyar getirisi ve senden büyük memurlara baş eğmek olacaktı. 1. yol zordu ama ödülü büyüktü 2.' si hazır parayı yemekti resmen o bunu yapamazdı, köyde kalmayı ve babasının bıraktığı izleri takip etmeyi seçti.
Dedemin karısı yani ninemin yapacağı şey zor değildi, en azından köylü bir kadın için zor değildi. Ne çamaşır yıkayacaktı ne de kuyudan su çekecekti. Fakat şehir görmüş, üstüne 4 yıl işi için dirsek çürütmüş bir kişi köyde kalmayı başaramazdı. Kısa bir süre idare ettikten sonra babam 6 yaşındayken onu alıp kaçırmış, 2 yıl babasını göstermemiş, ona bir anneye göre pek de iyi davranmasa da okula göndermiş en azından okuma yazma öğrenmesini sağlamış. Ninemin bir de erkek arkadaşı varmış şehirli kaçmak ve yaşayacak yer bulmak için en büyük yardımı o yapmış, yani ninem o adamla kaçmış, dedemi aldatmış...
Dedem jandarmaya gidip onları bulduğunda ve oğlunu geri aldığında karısıyla boşanmak için zaten iyice azalan parasından iyi bir para harcamış, nafaka için de 20 yıl önce olsa önemsenmeyecek fakat bu kadar para suyunu çekmişken kendisini ağa değil normal bir köylüden farksız kılacak kadar parası gitmiş. Namus davası gütmemiş, zaten okumuş bir adamdı o, hem gütse ne yazar hem oğlunun hem de kendi hayatını yıkardı. Buna karşın onun yapacak çok şeyi vardı, kazanacak çok şeyi vardı kimseyi vurmadı, kimseye sövmedi karşılığında ise hayatının geri kalan her şeyi ; annesinin sevgilisi tarafından dayak yemiş, babasının adını ağzına alınca ağzına vurulmuş, en gerektiği zamanlarda sevgiden mahrum kalmış 8 yaşında bir çocuk kalmış. Az kalsın unutuyordum, bir de bir kaç parça tarla ve üç beş deste küçük ve büyükbaş hayvan.. Bereket versin ki bunları çoğaltmak için yılları ve aslan parçası gibi bir oğlu vardı.
işte ilk başta babamın halası sonra da annesi hem köyümüze hem de ailemize sağlam kazıklar atmış. Babamın kızlar okumamalı görüşüne sahip olmak, ablalarımı okutmamak ve okumamış eş almak için iyi sebepleri vardı yani. Hem benim işime geliyordu bu ortanca ablam çok güzel hamur işi yapardı mesela, büyük ablam hem benim üstümü değiştirir, altıma yapsam temizler yerleri siler, ayrıca çok güzel bereler yelekler örerdi. Küçük ablam pek işe yaramazdı ama olsun benden 1 yaş büyüktü o zaten, aslında en çok işe yarayan oydu benim gözümde o zamanlar en çok sevdiğim çünkü yastıkları birbirimize atıp annemden dayak yiyebileceğim, keçileri kovalayıp babamdan azar işitebileceğim, saçlarını çekmeye cesaret edebileceğim evdeki tek oyun arkadaşım oydu. Ayrıca ablamdı yani, dizimi kanatsam, ağlasam beni avutmaya hiç tereddüt etmezdi.
Anlayacağınız babamın bu kararına karşı çıkmak aklımın ucundan bile geçmezdi...