-
1.
020 yüzyılın başlarında süper güç olmaya hazırlanan ABD’deki emperyalist ve kapitalizmin babaları bu yükselişi dahada hızlandırmanın yollarını aradılar ve bu işe öyle bir çözüm bulmalılardı ki maliyeti olmamalıydı. Çözümü altın parayı dünya literatüründen çekip yerine kendi basacakları kağıt parayı, yani doları getirmekte buldular. Nitekim de bu amaçlarında başarılı oldular. Böylelikle kapitalizmin gelişme süreci öyle bir hızlandı ki bu süreci öngören bazı ünlü sosyologlar dahi tahminlerinde bir takım sapmalar yaşadı.
Hemen her birimizin ataları 2 dünya savaşından sonra Türkiye Cumhuriyetinin toparlanmasıyla birlikte nüfusun da az oluşundan dolayı devletin teşvikleri ile birlikte bir takım kazanımlar elde etti. Bu kazanımların başında çiftçiyi topraklandırma kanunu geldi. O yıllarda yapılan topraklandırma ile birlikte halk yerleşim yerleri açısından hiçbir sıkıntı yaşamadı. Eş, dost, akraba ile birlikte olup taş, priket, ya da benzeri gibi araçlarla çok da güvenli olmasa da tek katlı konutlar yapıp hayatlarına bir şekilde devam ettiler. Tabi bu geçim sadece geniş aile ile birlikte mümkün olabiliyordu. Kooperatif sistemine benzer bu yapılanmada, aile elinde bulunan topraklarda tarım yapar, kazandıkları para ise ortak bir paydada toplanır paylaşılırdı. Yeme içme gibi yaşamsal faaliyetler hep birlikte yapılır, böylece maliyet azaltılırdı. Kapitalizmin geçte olsa Türk topraklarına ulaşması fazla bir zaman almadı. Makineleşme tarımda kolaylığı ve işçiye olan bağımlılığı azalttığı için insanları tek geçim kaynakları olan topraktan kopardı. Malum bu işin içinden çıkabilenler ellerinde sermayesi bulunan kişiler ve varlıklı insanlardı. Sermayesi bulunmayanlarsa kapitalizme hizmet etmek için çareyi büyük şehirlere yerleşmekte buldu. Tüm hikaye küresel sermayenin, teknolojinin ve kurnazca düşünen bir takım insanların sayesinde oluştu. Birileri düğmeye bastı ve dünya para piyasasını sıfırdan düzenledi, onlar bugün parasal anlamda dünyaya hükmediyor.
Günümüzde tüketim, ekonomiyi ayakta tutan, yegane temel ve mihenk taşı gibi duruyor. insanlar bundan 3-4 asır önce nasıl efendilerine yedikleri içtikleri karşılığında hizmet ediyorsa, şimdide karın tokluğuna yarı bağımlı bir şekilde hizmet ediyor. Yani emperyalizm yeni doğan bir akım değil, metaların alış veriş şeklinde kullanımından beri var olan bir yapı. Günümüzde örnek verecek olursak sadece maddi olarak imkanları olan insanlar efendi olabiliyor, köle olanlar ise köleliklerine devam etmekle kalmayıp çocuklarının da bu sisteme birer köle olarak hizmet etmelerine şahit oluyor. Hindistan’daki kast sisteminden tek farkı olan bu düzende, sadece bireysel olarak risk alabilen ve şansı yaver giden insanlara bir şans verilmesi oluyor. Yani yeni düzende zengin daha zengin fakir fakirliğine devam ediyor. Gelişmiş devletlerde ise halkı susturmanın yolu genellikle sosyal yardım adı altında dağıtılan paralardan geçiyor. Bilen bilir Arap baharı döneminde Arabistan’da da bir takım ayaklanmalar tam başlamıştı ki kral halka maddi yardım yaptı ve susturmayı başardı. Düzenin olmadığı her yerde bir kaos oluşma riski yeni dünya düzeninde olası bir şey. Özellikle devlet terörü sözünün ayyuka çıktığı son yarım asırda çok tehlikeli ve diken üstünde olan yapılanma üzerin duruyoruz. Tüm bunların yanında ekonomik sıkıntılarda meydana çıktığında çekilmez bir hayat bizleri bekliyor oluyor. Günümüzün en büyük sıkıntılarından biri de kira mevzuusudur. Büyük şehir ya da Anadolu ili fark etmeksizin ev sahibi olamayan insanlar fahiş fiyatlarda kira vererek hayatlarını idame ettirirler. Tabi ki bu konu ev sahiplerinin fırsatçılığı ile alakadar bir mevzu. Son iki üç yılda kira fiyatlarının geldiği konum epey düşündürücü. Bu konuda en büyük suçlu Suriyeli mültecileri ülke içine salıverilmesine kararlaştıran organlardır. Onların ülke içine girişiyle zaten zor olan ekonomik şartlar dahada zor hale gelmiş bulunuyor. Örnek verecek olursak istanbul’un orta sınıf ilçelerinden olan Bayrampaşa da 3 yıl önceki kira fiyatları ortalama olarak 400 500 tl arasıyken bugün 800 ila 1000 lira arasında seyrediyor. Kaldı ki 3 yıl önceki fiyatlarla bugünkü fiyatlar arasında çok büyük farklar görülmemekte. Kiralık ev arayan bulamamakta bulsa dahi ev sahiplerinin fırsatçılığından dolayı bir kişinin aylık aldığı ücretin direkt olarak ev sahibine verilmesiyle sonuçlanmaktadır. Türkiye şartlarını eskiye göre kıyaslarsak ekonomik olarak geriye gitmekteyiz, yani gelir gideri karşılamakta sıkıntı çekiyor, dar boğaza giriyor. işin garip kısmı nedendir bilinmez, bence tamamen araştırılması gereken bir konudur, yine istanbul’da 300, 400 bin liraya çok hızlı bir şekilde daireler satılıyor, eğer konu ile ilgiliyseniz sizde bilirsiniz. Şehirlere yapılan yığılmanın artık son bulması, anadoluya yeni bir göç dalgasının başlaması gerek. Hayvancılığın şuan Türkiye şartlarında kazançlı bir iş olduğu anlatılmalı, çiftçilikle ilgili şartlar kolaylaştırılmalı. Zengin yat sahiplerine, tekne sahiplerine 1 tl den mazot satmak yerine emekçi olan çiftçilere o fiyatlardan mazot satılmalı, tabi kontrollü bir şekilde. Yerel yönetimler çiftçilere yeraltı suyu konusunda teşvik vermeli, gerekirse maddi anlamda yardımcı olmalı. Şehirlerdeki bu nüfus yoğunluğu arttıkça ev ve kira fiyatları artışını günden güne artıracaktır ve şehir insanlarını dahada zor duruma sokacaktır.
başlık yok! burası bom boş!