artık bölüm canavarlarıyla karşılaşma vakti..
ağzımdan neler çıkacağına pek de karar vermeden, doğaçlama bir hissiyatla konuşmaya başladım,
"geldiğin yerde.. neler bıraktın? sana tamamen yabancı bu yere geldiğinde neler hissettin?..eminim güzel bir arkadaş çevren vardı, aylarca, yıllarca bir arada olarak, yavaş yavaş, sağlam adımlarla ilerlettiğin arkadaşlıklar?.."
aniden atmosfer ve konuşmanın gidişatı değişmişti.. gır gır yapılabilmeye açık ihtimallerden ve yollardan uzaklaşıyorduk.. uzaklaşıyordum, bilinçli bir şekilde, ama spontane olarak..
"vardı tabi iyi arkadaşlarım" dedi gülümsemeye çalışarak.."dediğin gibi, aylarca, yıllarca bir arada olduğum, sevdiğim insanlardı..ama kısmet işte, ayrılmak zorunda kaldım.. burada başkalarıyla tanıştım sonra (:"
"aynen.. kısmet..sen, kalk taa samsundan, buralara gel, bu şehre, bu üniversiteye..bu bolüme..o gün o kantine gel, o sandalyeye otur (: kısmet..(:"
benim nostaljik gülümsemelerime, o da biraz şaşkın, biraz meraklı gülümseyişle karşılık verdi.. gözleri, ağzımdan çıkacak kelimeleri kollar gibiydi..bu garip, henüz yabancı (e tabi yabancı sayılırım daha) olduğu çocuğun lafı getirmeye çalıştığı yer de neresiydi ki böyle?..
"oradaki kurulu düzeninin ve arkadaşlıklarının üzerine, burada girdiğin ve haklı olarak belki de biraz temkinli yaklaştığın yeni ortamındaki sivri tip olmak aslında çok da hoşuma giden bir şey değil... dedim ya, sana bir şeyler teklif ederken hep bir "hayır" beklemeye başlamıştım sonunda.. sanki "ne bu hız?" diyecekmişsin gibi korktum..ama seni de bir an önce tanımak istediğim için, kendimi engelleyebilmiş sayılmam.. gördüğün gibi..(:"
"ben şikayetçi değilim ki bundan?..rahatla biraz" dedi anlayışla gülümseyerek..
acaba olumlu bir yöne doğru mu gidiyoruz, yoksa kurbanlık koyunun gözünün bağlanması paralelinde bir merhamet gösterisi mi bu?..
http://fizy.com/#s/1d77s6
gözlerimi, yüzüne bakmak için zorlayarak konuşmaya başladım tekrar,
"sen güzel bir kızsın buse..bir kere, güzelden de öte, bir ışıltın var bence..insanları çekiyor..o yüzden, kız olsun, erkek olsun, insanların ilgisine alışkınsındır diye tahmin ediyorum..rahatsın yani..sen rahat olabiliyorsundur ama ben olamadım..olamıyorum..sana karşı diğerleri gibi sıradan olmak istemiyorum bir yandan, ama bir yandan da hayatın sadece iki insan arasında geçen bir hikayeden ibaret olmadığını bildiğim için, engel olamıyorum herkesin yaptığı ve belki de artık senin görmekten bıktığın şeyleri yapmaya.."
kız karmaşık bir yüz ifadesiyle beni dinliyordu..az önceki iltifatım için alçak sesli bir "teşekkür ederim" den başka ses çıkarmadı..diyeceklerimi merak ediyor, içinde bulunduğum müşkül duruma (ki bence artık her şeyin farkında) saygı duyuyor ve konuşma işini bana bırakıyordu..
devam ettim,
"lisedeki yüzeysel arkadaş ortamında çıkıp da buraya, yani..bu şehre, üniversiteye ilk geldiğimde, hiç bir şeyin farkında olmadığımı, hiç bir şeye sahip olmadığımı anlamam pek zamanımı almadı..aslında ben hiç bir şey yaşamışım meğer..onlarca sandığım dostlarım, arkadaşlarım, bir elin parmakları kadar bile yokmuş..
zaman geçtikçe yavaş yavaş, sahip olabildim bazı şeylere..çok şükür yani..iyi dostlar edindim..kimisini daha yolun başında kaybettim..mesela tolga, biliyorsun işte (: şu hayatta kanka diyebileceğim bir kaç adamdan biri, aynı zamanda az önce yediğimiz sotelerin ve kekin de gerçek mimarı (: (lan ne diyorum ben?)..senin yemeğe geleceğini günler öncesinden söylediğimde bana yardım etmeyi teklif eden, biz eve gelmeden önce son ana kadar bekleyip yemeklerin soğumasını, mumların devrilmesini engelleyen adam aynı zamanda.."
kız şaşkın şaşkın bana bakıyordu..durmadım,
"sonra nilay var, kankam nilay, ;) ..ya bir insan nasıl bu kadar bana tahammül eder, hep mi arkamı toplar, her düştüğümde de mi kaldırır, derdimi dinler, benimle ağlayıp benimle mi güler? dersen..işte nilay da o..annemin üniversite şubesi..(gülümsedi)(: ... sonra okan var tabi..bahsetmiştim sana da..dostluğumuzun tadı damağımızda kalan arkadaşım..bilmem kaç bin kilometre öteden bile birbirimize yetişiyoruz hala..
ailem..arkadaşlarım..öyle denk geldiler, öyle güzel girdiler ki hayatıma..baktığın zaman sanki şikayet edecek hiç bir şeyim yok gibi..
ama tüm bunların ötesinde, tüm bunlardan farklı, bambaşka bir boşluk oluyor insanın içinde..çünkü ailenin kalbindeki yeri farklı, dostlarının ki farklı..o boşluk bunlarla dolmuyor..
21 sene..düşün koca 21 senedir dünyadayım, bu toprağa ayaklarım değiyor yani neredeyse çeyrek asırdır..belki yaşadığım dünyaya aklım ereli daha 10 seneden fazla olmadı ama, sonuçta onca zamandır buradayım..o boşluk da benimle beraber..hep içimde..yalan değil zaman zaman doldurmaya çalıştım ama, hep ekgib kaldı, ekgib geldi ölçüsü, tartısı..
sonra bir gün birini gördüm işte..kısmet..(: ..bana hiç hissetmediğim şeyleri hissettirdi..hiç yapmadığım, yapamam, utanır, çekinirim dediğim şeyleri yaptırdı..planlar kurdurdu, sonra "yapay" görünmekten korktuğum için bozmak, ama işi de şansa bırakmaya korktuğum yeni baştan yapmak zorunda kaldığım planlar..hayatımda hiç olmadığı kadar hızlı koştum peşinden, erken davrandım kendimce, çünkü, nihayet, sahibini buldum dediğim o ekgib kısmın, geç kalırsam sonsuza kadar öyle kalmasından korktum..
korktum buse..sana doğru, senle ilgili bir şeyler yapmak isterken, yaparken de korktum, seni ürkütürüm, beni terslersin diye..ama bir şeyler yapmadan beklemekten, ağırdan almaktan da korktum, ya geç kalırsam diye.."
işte bu be..
sözlerimin etkisini tartmak için yüzüne baktım dikkatle..
allak bullak olmuştu.. evet..yani daha fazla nasıl ima edilirdi bilemiyorum ama, birazdan zaten imasız şekilde de söyleyeceğim..
derin bir rahatlama nefesi verdim..ben üzerime düşeni yapmıştım artık.. ellerimle, yanımda duran büyük, desenli peçeteyi aldım gayri ihtiyari.. yanlamasına açıp önüme koydum..o da gözleriyle beni takip ediyordu..bir kaç saniyelik düşünme zamanının ardından, o da çekingen ellerle yanında duran ve o ana kadar kullanma gereği duymadığı süslü peçeteyi titreyen parmaklarıyla önüne çekti, açtı benim gibi.. orada, benim saatler öncesinden kaleme aldığım, ünlü bir şiirden böle parçalaya ona uydurduğum satırlarla göz göze geldi şöyle bir.. yandaki mumu biraz kendine doğru çekti, yazıları okuyabilmek için,
"kitap okurum, içinde sen varsın
şarkı dinlerim, içinde sen
oturdum ekmeğimi yerim,
karşımda sen oturursun
çalışırım, karşımda sen
en güzel deniz,
henüz gidilmemiş olandır
en güzel çocuk
henüz büyümedi
en güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız
ve sana söylemek istediğim
en güzel söz,
henüz söylememiş olduğum sözdür
o şimdi ne yapıyor?
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
evde mi, sokakta mı?
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
o şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi..
belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
ve ne düşünüyor, beni mi?
yoksa ne bileyim,
fasulyenin neden, bir türlü pişmediğini mi?
yahut insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu?
o şimdi ne düşünüyor
şu anda şimdi, şimdi.."
dikkatli gözlerini satırlar üzerinde gezdirmeyi bitirip yukarıya, bana doğru kaldırdığında tamamen bulanıklaşan yüz ifadesini gördüm..
"benim ne düşündüğümü artık biliyorsun (:" dedim yarı efkarlı yarı inançlı bir tonla,
"peki sen ne düşünüyorsun buse?"..