/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +387 -14
    Kesinlikle bilinmesi gereken bir hikayedir. Bu hikaye ile Bu ülkenin insanlarının ne kadar büyük bir yüreğe sahip olduğunu göreceksiniz, O asaleti iliklerinizde hissedeceksiniz...

    Yıl 1917

    Bu hikayede Osmanlı döneminde Kudüs kaybedildikten sonra ingiliz ordusu şehre girmeden önce Osmanlı ordusu şehri boşaltır. Ama şehirde yağmalama olayı olmaması için şehre artçı bölük bırakılır ve ingiliz askerleri bu sürede şehre girer. işte bundan sonra bütün hikaye başlar. Biz 50 küsür yıl boyunca o artçı bölüğü orada bırakıldığını unuttuk ve bütün o askerler orada öldü.

    Bu durumun ortaya çıkması ise ilhan BARDAKÇI'nın Kudüs'te yaşadığı bir olay ile tesadüfen ortaya çıktı.

    Şimdi ilhan BARDAKÇI'nın yazdıkları ile sizi baş başa bırakıyorum...

     “Mevki Kudüs. Mekân Mescid ül Aksa, Tarih 21 Mayıs 1972 Cuma. Ben (ilhan Bardakçı) ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu, israil Dışişleri rehberlerinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz. Kudüs Kapalı Çarşısı’nda rüzgâr gibi dolanan entarili kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü, önünüze çıkan kapı sizi Mescid ül Aksa’nın önüne kavuşturur. Mirac mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıble’mize yani. Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki, hâlâ bizim lâkabımızla anılır. “12 bin şamdanlı avlu” derler oraya. Yavuz Selim, 30 Aralık 1517 Salı günü Kudüs’ü devlete katmıştır da, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber. Şamdanları yakarlar. Tam 12 bin şamdan. O isim oradan kalmadır. Sekiz on basamaklı geniş merdiveni adımladınız mı, o mukaddes Mescid’in bağdaş kurduğu ikinci avluya ulaşırsınız.Onu o merdivenin başında gördüm. iki metreye yakın bir boy... iskeletleşmiş vücudu üzerinde bir garip giysi... Palto?.. Hayır, kaput, pardösü veya kaftan?.. Değil. Öyle bir şey, işte. Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da, ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüz binlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı. Yanımda israil Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı Yusuf var. Bizim eski vatandaşımız. istanbullu. “Kim bu adam?” dedim.Lâkaydi ile omuz silkti. “Bilmem” diye cevap verdi. “Bir meczup işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi, hâlâ duruyor ya... Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez.”Kan mı çekti nedir? Nasıl, neden, niçin hâlâ bilmiyorum. Yanına vardım. Türkçe “Selâmünaleyküm baba”  dedim. Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:- Aleykümüsselâm oğul... Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm... - Kimsin sen, baba? dedim. Anlattı ki ben de size anlatacağım.Ama evvelâ biliniz. O canım Devlet çökerken, biz Kudüs’ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hakimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor, Devlet, zevalin kapısında. ingiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir artçı bölük bırakırız. Âdet odur ki kenti zapteden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz. Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım.
    - Ben, dedi, Kudüs’ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan artçı bölüğünden... Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı:- Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım... Yarabbi. Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi... Ellerine bir kere daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:- Sana, bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?- Elbette, dedim, buyur hele... Konuştu:- Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağı’na düşerse... Git, burayı bana emanet eden kumandanım Kolağası (Önyüzbaşı) Musa Efendi’yi bul. Ellerinden benim için bus et (öp). Ona de ki... Sonra, kumandanı olduğu takımın makinelisi gibi gürledi:- O’na de ki gönül komasın. Ona de ki “11. Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır kumandanım dedi” dersin... Öleyazdım. Sonra yine dikeldi. Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 55 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemişti."

    Not: Duygulanmayan huur evladıdır...

    Kaynak: Kudüs’te son Türk askeri - Ümit ÖZDAĞ

    Edit: Cugu basan huur evladı...
    ···
   tümünü göster