-
476.
+8beklediğim gibi, tırnakların çıkarılıp, tüylerin dikleştirildiği bir durum olmadı..Tümünü Göster
görüyorsunuz değil mi, artık şiddetten ve acılardan besleniyorum..
orada iki kız, özellikle de ceyda, pgibolojik bir savaşın içine girecek, ben de keyif alacağım..
çok acı bir durum..ve buz dağının henüz sadece görünen yüzü..
iyileştim demiştim, artık acı çekmiyorum demiştim, ama ben iyileşmemişim beyler..
ölmüşüm..
doğru, acı çekmiyorum..ama zaten hissetmiyorum..
ben gecenin daha başında itibaren ayşegülle yan yana gelip ona yakın davranınca, ceydanın o her zamanki zıp zıplığından eser kalmadı.. gece boyu hasta gibiydi, tolganın ekstra bir çaba harcamasına gerek kalmadan, yelkenleri indirip, bozuk atarak, keyifsizce takıldı.. arada ona da laf attım, tuttum zorla dansa filan kaldırdım ama keyfi kaçmıştı belli..
savaştan da kaçmıştı.. halbuki ben onun gibi bir kızdan (böyle çılgın-enerjik modda bir hatun ya hani) ne bileyim, pis pis bakışlar, araya girmeye çalışmalar, ayşegül ü ezme çabası filan beklerdim,
tam tersine, kabuğuna çekildi..
benim adıma önemli bir tecrübe, çünkü bazen en çok beklediğiniz kadınlar (aslında insan demek lazım genel olarak), aşkı, sevgisi ya da sahip oldukları için mücadele edemez hale gelirken, hiç ummadıklarınız da inadına yoğun çaba sarfedebilirdi..
misal ebru..o naif duruş ve sakin kişilikten böylesine yoğun bir sevgi ve kararlılığı asla beklemezdim.. kimse beklemezdi..
ee boşuna demiyorlar "sessiz atın çiftesi pek olur" diye.. ceyda da öyle yırtık bir hatun gibi görünüyordu ama pusup kalıverdi o gece..
gecenin yarısından çoğunda ayşegülle konuştuk, epey yakınlaştık ama kız ev kızı şeklinde tabir edilen cinsten olduğu için hayvanlık etmedim, en fazla elimi arada omzuna filan koydum, o da hani "bak beraberiz, ne güzel" babında. avı ürkütmemek lazım.. oyunu kuralına göre oynayacağız..
nabza göre şerbet..
bir ara kızları kendi muhabbetlerine bırakıp biz erkekler konuştuk ettik.. buradan güzel bir 3 lü çıkabilir gibi geliyor bana, tolganın zaten geçinemeyeceği adam yok, herif benim gibi deliyi idare ediyor kaç zamandır, alper de şeker gibi çocuk aq..çok sıcak, bir da tabi bana (ve dolayısıyla tolgaya) saygı duyma durumu var, yanımızda rahat fakat hep mütevazi..
halbuki adam bir ayda ortalığın dıbına koydu, mühendisliğin yarısını tanıyordur herahalde aq..bütün partilerin, eğlencelerin demirbaşı..
o gece bize, kendi organizasyonun planından bahsetti biraz,
üniversitede, yeterince insan tanıyorsanız, parti vb. vermek çok da zor değildir beyler.. gider mekanın biriyle anlaşırsınız, hem o, o geceliğine fazladan para kazanır, hem de siz biraz kâr yapıp, karizmanıza karizma katarsınız.. tanıtımınız afişle bilmem neyle her türlü yaparsınız..
misal şimdi facebook var, düşünüyorum da o zamanlar yaygın olsaydı bu facebook denen zıbırtı, herhalde katıldığımın iki misli organizasyona katılır, tanıdığımın iki misli insan tanırdım en az..
adamlar artık pikniğe gidişe filan bile etkinlik açıyorlar *
o zaman hep bu partileri bilmem neleri sanal ortamdan duyurabilirdik rahatça..
facebook un nispeten yaygınlaşması benim son yılıma denk geliyor, okul sıralarında pek faydalanamadım anlayacağınız, e sonrasında iş hayatında da bahsettiğimiz anlamda bir fayda sağlaması zaten zor *
neyse ne diyordum, alperin parti organize etme planı var, aklında 2-3 mekan var, hangisi olsun gibisinden bize danışıyor, bir de biraz daha beklemeyi düşünüyor, en azından ilk dönem bitsin, insanlarla iyice tanışayım istiyor.. haklı tabi, daha şimdiden bile çevresi geniş olmasına rağmen ilişkileri genelde yüzeysel, biraz daha sağlam bağlantılar için, zamanla bu ilişkilerinin olgunlaşmasını beklemesi lazım..
tabi bu akılları hep ben veriyorum ona sanki çok bir tak biliyormuşum gibi, çocuk da "haklısın abi" diyor *
http://fizy.com/#s/123ujf
gece sonunda, tolga da ben de alper e biraz daha ısınmış, tolga tahmin ettiğinde daha fazla keyif almış, ben ise birikimime katmak üzere yeni bir şeyler öğrenmenin yanında, hem ceydayı biraz dizginlemiş hem de ayşegülle biraz daha yakınlaşmıştım.
terazi dengede..
yurt yoluna girip, yine kankamla başbaşa kaldığımızda, bir süre genel şeylerden konuştuktan sonra konu benim abukluklarıma geldi..
"kardeşim bu işlerin sonu iyi bitmeyecek biliyorsun değil mi? şimdi böyle etraf kalabalık, güzel, hoş ama kaybedince de tamdıbını yitirme riskin var.." dedi tolga, benim için gerçekten endişelenen nadir insanlardan biri..
"ne bileyim be tolga..öyle olmaz gibi geliyor bana..biz ebruyla her türlü uzun vadeli devam ederiz..bu yaptıklarımla da..nasıl diyeyim, yaşayamadıklarımı filan yaşıyorum işte, kaybolan yıllarımdan intikam gibi düşünelim.."
ukala olmaya, keyif aldığımı filan ispatlama çalışıyordum sanki, hem kendime hem de etrafıma..ama içten içe yine hüzün doluydum beyler..
gece olup ışıklar söndüğünde..bütün ışıltılı mekanların, son ses müziğin ve birbirine yakınlaşan bedenlerin büyüsü ortadan kalkınca, yine sadece ben ve ben kalıyordum geriye..kafam yastığa gömülü..çarşafım üzerimde..sadece ben ve ben..
yazık ulan..ben de gerçekten bulduğunu sandığı anda, henüz hala temiz ve saf olduğu anda bulsaydım ya aşkı? ne olurdu sanki tüm bunları yaşamasaydım? benim ona taptığım gibi, o da bana değer verseydi ne olurdu? yazık..neyim ekgib benim, sokaklarda, caddelerde, hiç bir riya ve tereddüt olmaksızın, mutlak aşkın şarabından içerek gezen şanslı çiftlerden? neyim ekgibti ki olamadım onlar gibi hesapsız ve tasasız? neyim ekgib ki gerçekten sevdiklerim bir türlü sevemedi beni?
yazık..paramparça oldu hayatım... ve bir tarafı hep yalan-dolan..
başlık yok! burası bom boş!