/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 476.
    +9
    isimlerini öğrendim, tam arkamdaki yine fazla önemli olmamakla beraber, büşra ydı sanırım,

    benim esmerin ismi ise ayşegül.. sıradan bir isim ama onun ağzından duymak kulağıma güzel geldi..

    "tsigalko ben de" dedim, gözlerimle selamladım yine.. elimi uzatmadım,

    arkadaşlar kızlarla ilk tanışma esnasında elinizi uzatmayın,

    birincisi, çok absürd bir durum oluyor bana göre, kız erkek tokalaşması,
    ikincisi, daha ilk anda temasa izin vermeyin, tamam biliyorum belki de sırf o teması yaşamak için yeni birileriyle tanışabilmek isteyen, son derece umutsuz durumda hisseden arkadaşlarda olabilir burada ama yine de ben pek önermiyorum.

    eğer ilk tanışma ve selamlaşmanızda, karşınızdaki kızın elinizi sıkmasına izin verirseniz, onun bilinç altında "elimi uzattığımda dokunabileceğim, alabileceğim bir şey" izlenimini yaratırsınız.
    ama eğer sadece gözlerinizle, gülümseyerek selam verirseniz, gizemini daha iyi muhafaza etmiş ve onun kafasını karıştırabilmek neticesinde hakkınızda daha yüksek seviyeli ön yargılara ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

    yani sonuç olarak bu benim düşüncem tabi, bu düşünceyi oluşturmamda yaşadıklarım ve okuduklarımın etkisi var, herkesin kendine göre bir yaşam felsefesi vardır, benimki bu, söylediklerim sadece tavsiyeden ibarettir.

    ama bir de şu var, eğer kız elini uzatırsa da havada bırakmayın kesinlikle, o zaman yaptığınız cool luk ve ya filozofluk değil, öküzlük ve şakirtlik olur..

    kadınları sevin, ama onları tam anlamıyla tanımadan ve hak ettiklerine karar vermeden asla saygı duymayın. saygı duymayından kastımın ne olduğunu anladığınıza inanıyorum.

    çünkü zaten erkek milleti olarak otomatikman verdiğimiz sevginin yanına bir de aşırı saygı ve onu ilahlaştırmayı da eklersek sonuç olarak karşımızda balon olup uçan zütlerden başka bir şey bulamıyoruz, helyum balonu şişen bu zütler ise bizden an be an uzaklaşıyor, en sonunda da onu kaybedip yalnız bir erkeğe dönüşüyoruz, toplumumuza da bir tane daha fazlaca abartılmış kişilik armağan ediyoruz,

    sonra o abartılmış kişilikler 30 una 40 ına geldiğinde izdivaç programlarının gediklisi oluveriyorlar..

    yani kısa vadede bize, uzun vadede onlara zarar..

    herkese, her şeyden hak ettiği kadar beyler, herkese hak ettiği kadar..
    o günün detaylarını daha fazla anlatmama gerek yok sanırım, özet olarak olay şu ki, ben "acaba kaynaşabilir miyim? nasıl bir sınıf?" gibi soruları düşünürken daha ilk günümden, eski bir tanıdığa rastlamanın da şansıyla bir kısmı iyi derece olmak üzere 10-12 kişiyle tanışmış ve sınıfın güzel ortamı sayesinde de rahatlamıştım.

    ders çıkışı alper ve melekleriyle (ceyda, ilayda -şu ikiliden diğeri- ve isimleri önemsiz iki kız daha) bir şeyler yemeye gittik. masada ne söylersem gülmeye hazır bir topluluk vardı, "a" dedim güldüler, "z" dedim güldüler, alper zaten çok sıcak bir bin yani, kıpır kıpır amk, sınıfta da selam atmadığı kimse yoktu zaten, kızlardan da ilayda dışındakiler gayet neşeli tipler (hele ceyda) bir tek o kaltak, diğer kızlardan da daha güzel olmasının (bana göre) verdiği özgüven ile kendini ağırdan satıyor işte biraz, sanırım biraz da alper karşısında karizmatik durma çabasında, bence ikisinin arasında bir şeyler olacak, demedi demeyin.

    bizim çocuksa kıza oranla gayet rahat, ya harbiden öyle olduğu için ya da herhangi bir hesabı olmadığı için.. eğer biri sizin yanınızda fazlasıyla kasıyor, ağzından çıkan her kelimeye dikkat ediyor, yaptığı her hareket öncesinde iki kere düşünüyorsa bilin ki ya sizden haz etmemiştir, ya da bir hesabı, beklentisi vardır *. e haz etmeyen insan da sizinle takılmayacağına göre? o zaman etrafınızda sizinle sık sık yolu kesişen ama buna rağmen size karşı her zaman hatasız görünmeye çalışan karşı cinsleri biraz daha dikkatli gözlerle seyretmeniz gerekiyor demekki.

    alperle biraz daha konuşma fırsatı bulduk, bu çocukla iyi arkadaş olacağız gibime geliyor zira daha ilk günden epey kaynaştı benimle, geçen entrylerde söylediğim gibi, menfaat arkadaşlığı da olabilir, ya da çocuğun doğası böyledir, onu o zamanlar henüz bilemiyorum. zaten şu anda aynı masada oturduğumuz hatunlarla da kayıtta tanışmış..vay aq, lan ben kayıtta tanıdığım adama bile selam vermezdim be o zamanlar.. öyle bir gerilmiştim ki..

    böyle tiplere hala daha imrenirim, nasıl oluyor da böyle kolayca kendilerini tanıtıp sevdirebiliyorlar hayret, şeytan tüyü dedikleri bu olsa gerek, bak, beni de ders öncesi masama oturarak esir alıverdi, adamla akşama kadar aynı sırada da oturduk aynı masada da yemek yedik, "hadi gel abi çıkışta da bara filan gidelim" dese, onu da düşünmeden kabul edeceğim.. büyülü bin..

    eğlenceli yemek masasının sonunda nihayet yalnız kalabildim, yeni arkadaşlarıma iyi günler dileklerimi ilettikten sonra yurda doğru yolu koyuldum, öncesinde kick taks salonuna uğrayıp durumumdan bahsedecektim, zira sağ elimin bir kaç gün dinlenmeye ihtiyacı var gibi görünüyor..
    sabahtan beri o kadar hızlı geçmiş ki günüm ve aklım o kadar dağılmış ki, serhatla olan münasebetimin neticelerini düşünmeyi bile unutmuş, kendi kendime karanlık komplo teorileri üretmeye biraz olsun ara vermiştim.. akşam ebruyla buluşacağım... anlatmayı tahattüt ettiğim şeyler hakkında beni sıkıştırma ihtimali var..

    o değilde, bu ayşegül meselesi ne ayak oldu lan böyle.. hayır yani herhangi bir hoşlantı ya da benzeri durumdan söz etmek abes olur, ama bir şekilde ilgimi çekmeyi başarmıştı.. enterese etmişti beni..bu ilgimin sebebini ancak ilerleyen günlerde anlayabilecektim ama ayşegülle de bir şekilde bir hikayemin oluşacağının sinyallerini az çok almıştım. keza konuştuğumuz anlar boyunca o da gayet sıcak davranmış ve bir şekilde, tanışmış olmamızdan ekstra mutluluk duymuştu.. bunu hissedebiliyorum..

    günler bana neler getirir bilemiyorum, ama önceki oturaklı ve sakin yaşam tarzına sahip arkadaşlarımın yerini yavaş yavaş daha hareketli ve sosyal yönü kuvvetli tiplerin alacağı kesin görünüyordu. belki de daha üniversitenin ilk gününden umutsuz bir aşka saplanmamış olsaydım, tüm bunlar geçen sene yaşanacaktı benim adıma da. bir anlamda ben, bir sene geç kalmıştım hayata..
    beyler kusura bakmayın demin kolayı devirdim halının üzerine, biraz onunla uğraştım geciktik..

    evet bu akşam kola içiyorum *
    zamanı biraz ileriye alalım... gerekli yerlerde flashback ederiz zaten, bir an önce bu dönemi bitirip günlüğe geçmek istiyorum çünkü,

    okulun 3. haftasının sonu, benim tolgayla pub da içişime kadar ileri sarıyorum, çünkü zaten bu içişte konuşulan konular da geçen 3 haftanın kritiğinden oluşmakta.. peki 2. yılımın ilk 3 haftası nasıl geçmişti?

    bir kere, en sarsıcı ve bana yakışmayan biçimde, bir şiddet gösterisine bulaşmıştım, serhat, yumruğu yediği perşembenin ardından, sonraki hafta salı okula, yüzünün sol tarafında mor-yeşil ama çoğunlukla sarı (artık geçmeye başlamış yani) bir darbe iziyle beraber gelmişti..

    başıma idari anlamda bir şey gelmedi, fiziksel anlamda da gelmeyeceğini o gün sınıfta saniyenin 10 da 1 i kadarlığına göz göze gelmemizin ardından gözlerini benden kaçırması sonucu anladım.. evet evet.. kapıya çarpmıştı canım yüzünü.. başka ne olabilirdi? *

    yine de bu sinsi yılandan ona yakışan bir kontra bekliyordum, ama öyle sıkıştırıp dövme tarzı değil, muhtemelen yine böyle önceki hareketi gibi, karı işi, bana fiziksel değil, duygusal anlamda zarar verecek ve benim kimin yaptığını asla öğrenemeyeceğim bir şey..
    gerçi bundan sonra artık dünya patlasa ben serhattan bilirdin ya, orası ayrı..

    ebruya durumu anlatmadım, onun yerine ailevi bir problem yaratıp kendimi acındırdım, tam hatırlamıyorum ama aile büyüklerimizden biri için hasta filan demiştim.. çok yalancı oldum değil mi beyler.. ebru şefkatli kollarıyla beni teselli edip, üzerime gittiği için defalarca özür dilerken, nilay ise daha serhatı ilk gördüğü anda durumu anlamıştı..

    çocuk sınıfa palyaço gibi suratla girince, ben otomatikman, suçluluk pgibolojisinin de verdiği refleksle nilaydan tarafa bakmıştım.. onun da hayretle irileşmiş gözleri benim üzerimdeydi zaten.. şaşkınlıkla aralanmış ağzından herhangi bir ses çıkmamasına rağmen ben o an neler demek istediğini anlayabiliyordum..

    sırasından hışımla kalkıp yanıma doğru gelmeye başlamıştı.. ebruya,

    "ebru nilay benle konuşmak isterse izin verme ona" dedim,

    "nasıl yani? ne?" diyip şaşkın bakakalmıştı ebru, ama dediğimi de anlamıştı,

    nilay sıranın başına dikilip, "tsigalko gelir misin iki dakika dışarıya bir şey konuşmam lazım senle" diye sinirli sinirli çemkirince ebrudan hiç beklemediği bir tepki aldı,
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster