"ne yaptım lan ben? ne yaptım??"
tuvaletten fırlamış, sınıfa doğru gidiyorum, kafam az önce yaptığım hareketin sonuçlarının neler olabileceğini çözmeye çalışırken fanı yetersiz pc kasaları gibi uğulduyor, kasmış durumda.. elim..kırmadım inşallah..ta elmacık kemiğine nasıl denk getirebildim hay aq ya..insan çeneye yanağa filan vurur, resmen duvara yumruk atmış gibiyim, tam sınıfa giricem bir ses beni durdurdu,
"delikanlı! kaptan!" kafamı çevirdim, anaa, bizim çatlak bedenci el etmiş bana doğru geliyor yarı gülümseyerek, durdum kapının önünde,
"hah, seni gördüğüm iyi oldu, dekan beyin yanından geliyorum, bu sene okul çapında basket takımı seçmeleri olacak biliyorsun değil mi? haftaya perşembe, katılıyorsunuz muhakkak çocuklar! ben zaten haber yollayıp yine toplayacağım sizleri bir öğle arası dsfdsgadfsg agfdsgfsjgfgjlafg jgafglfkadgflgafdkgbmfadlgfşdsgfdşl"
ne diyon sen hoca allahını seversen? ne seçmesi, takımı, benim kafam 1 milyon şu anda.. dediklerinin devdıbını anlamadım, başımdan savmak istiyordum, tek istediğim sırama gidip bi nefeslenmekti..kim bilir önümüzdeki 1 saat nasıl geçecekti..lan askeri inzibatlar gibi sınıftan almasınlar beni? zütüm atıyor zaten.. sesim titreyerek konuştum:
"hocam..bu sene katılmayı düşünmüyorum ben açıkcası.."
"nee?! olur mu öyle şey yahu? o geçen seneki takımın hepsini istiyorum bak, dersi verdik nasılsa diye sakın sallayayım demeyin * " yarı kızgın yarı babacan tavrıyla beni payladı.
"hocam valla.. takım için sorunlar filan oldu biliyorsunuz, ben artık daha fazla takım vb. işlerine girmek istemiyorum, gene basketimi oynuyorum ben zaten kendi halimde.."
lan, tsigalko salağı..sen ne dediğinin farkında mısın? takım için sorun morun? lan dıbına koduğumun salağı, o takım için sorunun kaynağı şu anda hala tuvalette yerde yatıyor amın oğlu?
zaten devirdiğim çamı daha laflar ağzımdan çıkarken farkettim, cümlenin sonuna doğru sesim resmen miyavlamaya dönüştü..
hay aq, nerden karıştırdım şimdi o meseleyi.. kendimi salak raskolnikov gibi hissediyorum anasını satayım.. iyice ateş bastı..
hoca,
"sorun morun olmaz, sporcusunuz hepiniz, çözeriz beraberce.. haftaya perşembe bak, bekliyorum ona göre, seni özellikle takip edicem ;)"
eh aq..eh..aldık başımıza belayı..
sonra birden derinden gelen bir sızlamayla düşüncelerden sıyrıldım.. elim... tabi ya! benim elim sakat olm.. seçmeye filan katılamam ben... lan az önce dezavantajım olan durum şimdi işime yaramaya başlamıştı..
sevindiğim, hesapladığım şeylere bak.. iyice kafam karıştı belli..
http://fizy.com/tr#s/156b7w (bunu açmadan okumayın lan bence ahahaha)
gittim ebrunun yanına oturdum..ama dizlerim zangırdıyor... of..gibicem ne yaptım lan ben..gerizekalı herif lise mi burası? ama bunu zaten yeterince tartışmadım mı kendimle? zaten uzlaşmadım mı?..yok..ben yapmak zorunda olduğumu yaptım aksi takdirde o içimdeki sinir beni mahvederdi..boşaltmam şarttı..şimdiyse içimdeki tek duygu, korkunç bir tedirginlik... ve bu duygu da fena halde tanıdık bana,
aslında hepimize tanıdık, öyle değil mi? ilkokulda kantin cdıbını kırdığımızda da(şut ve gol) 4. sınıfta yan sınıf öğrencisinin dudağını kanattığımda da, ya da azar işittirme katsayısı yüksek olan bilimum yaramazlık sonrasında duyduğum, hepimizin duyduğu bu his..bu duygu..etrafta herkes bir şeyler uğraşır, herkesin hayatı normal gibidir, bir şeylerden konuşurlar, ama siz, yüzünüze basan ateşin, avuçlarınızdaki soğumanın ve dizlerinizin uyuşmasının-zangırdamasının etkisi altındasınızdır..konuşulanları duymaz, baktığınız yeri görmezsiniz..aklınız aynı soru vardır "ne olucak lan şimdi?"
biz bu duruma halk arasında kısaca "yusuf yusuf" sendromu diyoruz ve eminim ki hepiniz özellikle de ilkokulda, yaptığınız yaramazlıklar sonrasında bu sendromu yaşamışsınızdır,
hem de verilebilecek en büyük ceza, müdür tarafından yanağınıza vurulacak bir tokat olduğu halde..
ya şimdi?
burası ne ilkokul ne de lise..burada müdür, ya da tokat yok..muhtemelen sınıftan da almazlar beni, zira nöbetçi öğrenci de yok..
ne olacak lan o zaman? ne yapacaklar bana?
dakikalar saat gibi geldi.. dıştan değil belki ama içten terliyorum aq, böyle oluk oluk, soğuk soğuk akıyor..bir huur çocuğu yüzünden hayatımı mı karartım lan yoksa?
bendeki gerginliği, sıra arkadaşım, sevgili sevdiceğim de farketti tabi, elini sırtıma koydu,
"tsigalko, bir sorun mu var canım?"
"yoo, yok" bir şey yok gibisinden kafamı sallamaya çalıştım ama ayarını kaçırdım sanırım, tik gibi bir hareket oldu böyle, ani. bunun kaşlar havaya kalktı "allah allah?" der gibi..
önümü döndüm, ellerim dizlerimin üzerinde, titremelerini bastırmaya çalışıyor, böyle hem üşüme geliyor, hem sıcak basıyor, abuk subuk durumdayım..
neyse,
öyle böyle derken, vakit epey geçti, hoca geldi, derse girdi..ben biraz rahatlamakla beraber, dışarıda bir yerlerde, benim kesinlikle kontrol edememekte olduğum ve lanet olsun ki tamamiyle beni ilgilendiren bir şeyler olmakta...
bir tak anlamaksızın ders geçti, öğlen arasına giricez, ama ben sıramdan kalkmak istemiyorum, sanki sınıfın kapısından adım attığım anda jandarmalar gelip zütüreceklermiş gibi geliyor aq.. ayrıca elim de bildiğin mundar olmuş durumda.. tedirginliğim acısını biraz gölgelesede, kesin bir taklar oldu yani.. kırılmamıştır kırılsa öyle duramam her halde * * . ama bir sıkıntı var.. artık çatlak mı patlak mı her ne taksa.. orta ve yüzük parmağım şişmiş sanki biraz.. acıyor bükmeye çalışınca..
ebru, "canım, öğlen arası oldu farkında mısın? * hadi kalk artık, sonra da ne oldu anlat.."
"ne..ha..bir şey yok be kızım..ben gelmek istemiyorum.. yemicem bir şey.. canım istemiyor.."
"tsigalkooo! hadi ama ya bebek misin, kalk şurdan..ne var elinde?"
"ne..ne var, bir şey yok be.."
ellerim dersin başından beri sıranın altında birbirine kenetli ve sabit.. bunu da gözünden kaçırmamış.. gerçi benim de bir şey saklayacak bir takatim de yoktu ya.