bir süre öyle oturduk..o zaten konuşmuyor, ben de nasıl söze gireceğimi aklımdan geçiriyorum, çünkü o ana kadar ne diyeceğimi hiç düşünmemişim zira şeytan kendinden gayet emin..birazdan kendisini bağlayan zincirleri parçalayacak ve sonsuza kadar özgür olacak.
"..mine..neredeyse 3 aydır beraberiz..bir şekilde bir şeyler yaşadık..bir şeyler paylaştık..güzel zamanlarımız oldu, kötü zamanlarımız da oldu.."
tepkisini ölçmek için yüzüne baktım zira o ana kadar yere bakarak konuşuyordum, sanki ayna karşısında prova yapar gibi de bir halim vardı; sahnedeki rolümü ezberliyordum.
söylediklerime anlam verememişti ama beklentisi artmış gibi göründü bana...
"... başta iyi gidiyordu benim açımdan, yeni ve kafama uygun birini tanıyordum..tabi bunun karşı cinsten olması olayın arkadaşlıktan öte boyutlara da taşınabileceğini getirdi aklıma..bir nevi şeytan dürttü diyelim.."
"neden anlatıyorsun bunları?" diye sordu nihayet,
"..mine..dediğim gibi, başlangıçta her şey güzeldi..epey de öyle devam etti ama..ben..henüz hayatını iki kişilik yaşayabilecek kapasitede miyim? sanmıyorum... yani, sen de farketmişsindir..son zamanlarda tavırlarımda, benim kesinlikle istemediğim ama resmen otomatik olarak gerçekleşen değişimler olmaya başladı.."
gözlerim yine yerde vaziyette konuşmuştum..son sözlerimi söylemeden önce, biraz gözlerimin dolduğunu hissettim..aslında aklımda ağlamak vb. şeyler yoktu... sadece sahnem için uygun gözükmem gerekiyordu..rolümü iyi yapmalıydım,
ve gözlerimi yukarı kaldırıp güzel yüzüne baktım..bu son sözleri söylerken yüzüne bakmalıydım evet..en azından bunu hak ediyordu..
aslına bakarsanız çok daha fazlasını hak ediyordu..benden de fazlasını..sorun onda değil, bendeydi..o daha iyilerine layıktı..
şaka gibi değil mi?..kızlar tarafından söylendiğinde dalga geçtiğimiz ve inanmadığımız bu klagib cümleler, tam da bu anda benim de aklıma gelmişti..demek ki insan pgibolojisi, ister istemez bu yöne giriyordu, terk etme ve reddetme öncesi durumlarda...
yüzüne bakarak konuşmayı sürdürdüm, o ise sözlerimin gidişatından, olayın sonunu anlamaya başlamış gibiydi..tamamen donmuş bir ifadeyle beni izliyordu;
"..mine,ben... yoruluyorum... ve..bunun sonucunda seni daha da çok kırmaktan korkuyorum..şimdiden başladım bile baksana... yürütemiyorum... çok..çok özür dilerim... (burada göz yaşlarım da olaya görsellik katacak şekilde boşalıyorlar)... bir..süre... bir süre ara verelim.."
daha cümlemi yeni bitirmiştim ki banktan elektrik şoku yemiş gibi kalktı, dim dik, kaskatı bir şekilde, ona özgü o uzun, sert adımlarıyla koşarcasına yürümeye başladı..
ayrılık sözcüklerini söyleyen ben..giden ise her seferki gibi o olmuştu..ama bu kez dönemeyeceğini, dönse bile aradığı adamı bulamayacağını bilerek..
gidişini, sırtını, omuzlarını, hafif ilk bahar esintisiyle dalgalanan ince telli altın sarısı saçlarını izledim..sevdiğim, sevdiğimi sandığım..sevdiğime kendimi inandırmak için gecelerimi, günlerimi kendimle savaşla harcadığım kadın... gidiyordu..
başımı ellerimin arasına aldım, göz yaşlarımı yüzümden temizledim... beynimi bir yarısı "ne yaptın sen? allah kahretsin, sen ne yaptın??" ama bir başka düşünce, en az onun kadar kuvvetli başka bir ses bastırdı onu "ne olacaktı ya? daha fazla uzatsaydı da daha mı kötü olsaydı sonu?bu ilişkinin sonu yoktu..yok!"
doğru..evet..işte bahanem de oluşuvermişti... öteki ben, işini gayet iyi yapıyordu beyler..taktir etmek gerek. eğer ben daha fazla çabalasam, daha fazla uzatsam, muhtemelen o süreç boyunca onu daha fazla kıracak, üzecek ve nihayetinde kaçınılmaz bir sonla, ondan ayrılırken daha da çok acıtacaktım..
ayağa kalktım..
artık yalnız bir adam olduğumu farkederek ve bu şehre geldiğimden beri ilk defa kalbimin boş olduğunu hissederek yürümeye başladım..ayaklarımı serbest bıraktım ve az önce minenin gözden kaybolduğu yönün tam aksi yönde savrulmaya başladım..
http://fizy.com/tr#s/1dl8qe
ayaklarım beni en yakın kafeye attığında zaten artık daha fazla yürüyecek halim kalmamıştı..attığım her adımla, tükettiğim yol gibi, ben de kendimi tüketivermiştim sadece bir kaç dakika içinde... içimdeki şeytandan iz yoktu keza o kendi işini halletmiş ve zafer kahkahaları eşliğinde beynimin ve ruhumun derinliklerindeki cehennemine geri dönmüştü çoktan..
ve ben..yine benle baş başa kalmıştım..
gidip masanın birine çöktüm. beynim bomboştu..
ciddi anlamda bomboştum beyler..baktığım masanın turuncu rengini, yerdeki döşemenin satranç tahtası gibi gamalı zeminini, bugün şu saniye bile sanki dün yaşamışım gibi hatırlamamın nedeni de bu olsa gerek..çünkü aklımda sadece gördüğüm şey var..kendi düşündüğüm hiç bir şey yok..
öyle ne kadar durdum bilmiyorum, sonra bir sesle kendime geldim,
"hişşt, lan..tsigalko? aloou?"
kafamı kaldırdığımda tolgayla göz göze geldim..donuk halime baktı,
"söyledin demi aq.."
cevap vermedim..o da "hay senin ben" dercesine ağız burun büktü..
"ee ne oldu?"
"ayrıldık..sanırım.."
"nasıl sanırım? ne oldu ki?"
"kalktı..gitti..ben o tarz bir şeyler söyleyince işte.."
bir şey söylemedi... ben sordum,
"sen napıyon burda?"
"bilardo atıyordum..seni görünce de yanına geldim işte.."
"ha.."
"ne yapıcan..?"
"ne yapayım..yurda gider yatarım.."
"tamam, akşam görüşürüz..konuşuruz..istersen.."
"konuşuruz.."
yanımdan ayrıldı..bilardo masasına döndü..ben de kalkıp açık camın birinin yanına geçtim..zombi modunda dışarıyı ve orada gezen, mutlu, mesut, sorunsuz insanları izledim..gülüp koşuşturanlar..el ele çiftler... karı kız muhabbeti yaptığını tahmin ettiğim bir sap grubu..elinde business çantasıyla iyi giyimli bir adam(muhtemelen genç bir hoca)..
insanlar için hayat her zamankinden farksız devam ediyordu..benim için de öyle olmalıydı..öyle ya, ben seçmiştim bu yolu? peki şimdi neden zorlanıyordum öyleyse yürürken?
tam pencerenin yanından çekilecekken telefonum çaldığını duydum..
http://fizy.com/tr#s/1dlma4
mine arıyor..
e yani..böyle biteceğini mi düşünmüştüm ciddi ciddi? elbette onunda söyleyecekleri vardı..
açtım..konuşmaya başladı..ağlıyordu..
yaklaşık 40 dakika konuştuk..daha doğrusu o konuştu, ben de "üzgünüm" "haklısın" "çok üzgünüm" "doğru" gibi replikleri düzenli aralıklarla aralara serpiştirmekle yetindim..
"ben bunu hak etmedim!" diyordu,
"neyi yanlış yaptım?" diyordu,
"neden bana bunu yaptın?" diyordu,
"nasıl?" diyordu,
"ne için?" diyordu..
ne diyebilirdim ki?
40 dakika boyunca, küfür kullanmadan küfür etti bana..hakaret etmeden aşağıladı..ağladı... hiç susmadan ağladı... konuştu..konuştukça ağladı..arada tıkandı... sesi hıçkırıklarına karıştı..