döndüm..yine ve yine sarıldık..kaşkolunu boynuma doladı..sonra elindeki içi uca asılıp beni kendine doğru çekti, birbirini özleyen dudaklar, kısa bir süreliğine de olsa kavuştular..soğuk filan yine yalan olmuştu... üstüme benzin dökülüp yakılmış gibi oldum bir anda o öpücükle..
bu kez ben onun gidişini, her zamanki gibi sonuna kadar izledim..kapıdan geçerken, son gülümseyişini bırakıp gözden kaybolduğunu gördüm bir kez daha..
yola döndüm yüzümü..kaşkolu ağzıma çektim..görmesindi kimse öyle güldüğümü..deli sanarlardı beni..öyle, kaşkol altından sırıta sırıta..yurda kadar, bu kez geliş yolundakinin yarısı kadar bile üşümeden yürüdüm..
beyler bir işeyeyim geliyorum
devam edelim
http://fizy.com/tr#s/3jyx7f
harika bir hafta sonunu geride bırakmıştım..ilişkimiz ise uzun vadede dolu dizgin bir hal almıştı..
pazar günü mineyle buluşmuş, beni giberttiği mekanın, tam da giberttiği masasında (tanıdık eleman daha girişte bizi el ele görünce anında gülümseyip göz kırpmış,sevincime ortak olmuştu..o çocuğu daha sonra yemeğe filan zütürdüm ben de jest olarak..aramız epey iyi oldu..ve bu dostluk da 3. yılımda yaşayacağım bazı aksiyonlara bir nevi tohum olmuş oldu, mini spoilerimiz olsun ;) ), bu kez iki diplomat gibi, gayet ciddi, konuyu benim bir hastalığımmış, yarammış gibi görerek konuştuk.
bir ara konuşma epey derinleşti ve benim geçen partlarda hayıflandığım "yanımda olması gerekirdi" olayına bu kez kendisi geldi, bir nevi hatasını anlar gibi oldu..gözleri doldu..özürler peş peşe geldi..sözler verildi..
mine ile artık bu sorunun, en azından o kısmını aşmayı başarmış, el ele, epey iyi bir yol katetmiş, oldukça yüksek engellerden birlikte atlamıştık..
ilişkimiz dolu dizgin devam ederken, biz de artık buluşmalarımızın yarısına yakınını öpüşe koklaşa geçirmeye başlamıştık..bana "sen dudaklarına ne sürüyorsun ya?" diye sormuştu..
ben şaşırıp, "ne..ne sürüyorum ya, bir şey sürdüğüm yok * " demiştim salak salak..
"bilmem..bende bağımlılık yaptılar daa..bir numara olmasın dedim" diye kahkahayı patlatıp bir daha yumuldu üzerime..
biz,
liseli aşıklar gibi, kah çocuksu, kah ateşli, kah ciddi, kah gülmekten karnımız ağrıyasıya..artık, zaten çok fazla olan ortak noktalarımızı dibine kadar yaşamaya başlamıştık... adeta aramızda yeni bir dil yaratmıştık, paylaştığımız anılar ve önceden yapılmış esprilere dayalı..bazen muhabbet öyle bir hal alıyordu ki, dışardan duyan, "ne diyor la bu uzaylılar" derdi her halde..ama biz birbirimizi anlıyorduk..o öpüşmeler, minik sevişmelerse kaymağın üzerine bal oluyordu..ballı kaymak..doyamıyorduk birbirimizle geçirdiğimiz saniyelere, her an bir öncekinden daha tatlı geliyordu..her lokma bir öncekinden daha tatlı..
sinemada sıkıcı bir filme, söz de bilmeyerek, ama aynı gizli niyetlerimizle girmiş, koltuğumuzun arkasında kimsenin de olmayışından istifade, her zamankinden biraz ileri gitmiştik..
ileri gittik dediysem..dudaklara, bu kez ellerimiz de eşlik etti işte biraz..ben onun göğüslerini, baldırlarını, kalçasını biraz daha yakından tanırken, o zaten aşina olduğu belimde, göğsümde ve göbeğimde fazladan, ekstra detaylı keşif yapmıştı..sinemadan bir çıktık, ikimizde kıpkırmızı, nefes nefeseyiz..
o kısımları 31 malzemesi yapmak istemiyorum çünkü minenin anısına hala biraz da olsa saygım var (ki bence o öpüşme sahnelerinde bile çavuşunu yoklayanlar olmuştur, siz değil tabi, dışardan okuyan üyeliksiz totoşlar filan :p) ve zaten ilerde bunun için yeterince malzeme çıkacak... bu iyi bir şey mi, (hala) bilemiyorum..
şimdi biraz geriye sarıp, o hafta sonunun peşi sıra gelen salı gününe gidelim..oldukça çekişmeli bir basket maçı beni bekliyor..dahası, bu kez oldukça özel bir seyircim de tribünde ;)..
pazartesiden serhat haber vermişti,
salı günü hazır geldik, maç öğlen arası, artı kapalı salonda (artık nasıl ayarladılar bilmem, genelde besyolu binlerden sıra gelmezdi bize)
mineyle konuştuk, o da maç için o gün erken gelebileceğini söyledi, ben düzenini bozma filan dedim ama o yine de "seni bir de öyle göreyim istiyorum" diye ısrar etti tatlı tatlı..
malum gün, malum saat geldi,
soyunma odasında üzerimi giyindim, bilekliği koluma takıp bir de öpücük kondurdum..
mühendislik, fen- edebiyat fakültesine karşı.. gerçi öyle resmi bir gibim yok ama olsun.. iddia iddiadır ve ayrıca bizim üniversitede bu tip aktiviteler oldukça ciddiye alınır.
parkeye çıkıyoruz, ilk beş, gard da serhat ve ben, artiz bin berkant 3 numara oynuyor, olcay 4 numarada, pivotumuz ise inşaatçılardan 1.92 lik yeni bir yetenek ;)
pazartesi günü öğle arası kotlarla filan antrenmanımsı bir şey yapmıştık biraz birbirimizi tanımaya yönelik.. çocuk bariz iyi.. kaldı ki o da prof.
bu durumda bizim takım, 3 tane kulüp oyuncusu, bendeniz tsigalko ve olcay zıp zıpından oluşmakta.. inşaat-makine ve bizim bölüm güçlerini birleştirmiş durumda *
bench de oynayınca katkı verebilme özelliği olan tunahan -ki yeden uzunumuz- ve necati var. başka kimse bulamadık..amk diğerleri gelmek istemedi, kapris yaptılar..
kapalı salonun tribünleri yarı yarıya dolu.. daha çıkar çıkmaz, 10 dakika önce kapıda şans öpücüğü aldığım, şans meleğimi 100 kadar seyircinin içinden, ilk bakışta seçiyorum..
sanki bu dünyadan değil gibi.. orada, kendi halinde, sessiz, sakin..ve öylesine masum, gökten sanki sırf beni izlemek için inen, kanatlarını kısıp oturmuş bir melek..
sonra o da beni görüyor, gülümsüyor.. serhat takımı toplamış bir şeyler anlatıyor.. benim aklım gidik..
"gelsene aq oley yapıcaz" deye azar yiyorum.. oleyimizi yapıyoruz..
karşıdaki puştları tanımıyoruz ama serhat ın söylediğine göre dikkat edilmesi gereken adamlar var, nispeten kulüp, altyapı yüzü filan görmüş adamlar,
zira sahaya da geçen yılın ünivesite içi turnuvası için bastırdıkları formalarla çıkıyorlar.. kırmızı-beyaz dikine çizgili.. olimpiyakos gibiler aq..
biz de random team * herkes ayrı telden.. fosforlu sarı yelekler geçiriyoruz üzerimize ki iyice fark belli olsun karışma olmasın..
besyonun bedencilerinden biri hakem.. maç 6 şar dakikadan 4 periyot..her periyotta 2 mola hakkı.. bizim benchimizi daha dar, onlar 9 kişiler.. neyse..kabul ettik..
ve nihayetinde düdük çalıyor, maç başlıyor..
arkadaşlar deminki partta biraz spoiler gibi olmuş olabilir,
ama olmamış da olabilir, zira mine ile ayrılıyoruz gibi bir şey demediğim gibi, konu başlığı da "müthiş aşkımı anlatıyorum" değil *
bence bu duygusallığın ve benim iyi bir adam olduğum düşüncesinin * tadını çıkarın, benden iğrenmeye başlayacağınız zamanları gerçekten merak ediyorum.. acaba tepkiniz ne olacak.
ama en başında da demiştim.. memnun muyum? değilim.. pişman mıyım? hiç değilim...
maçı fazla uzatmayacağım, aynı şeyler.. formalı, daha fazla sayıda taraftarlı, havalı fen-edebiyatın ağzına 60 küsüre 30 küsürle sıçıyoruz..
inanılmaz savunma... olcay, berkant, inşaatçı yetenek (emir ali) ve oyuna girdiği dönemlerde necati, adeta aşıyorlar.. hele olcay, üç dört kere yerleri süpürdü herhalde..
emir pota altında fencilerin 2 metrelik yarmasının ağzına sıçıyor.. tunanın dahi 7-8 sayısı var
serhat yine paylaşımcı.. yine döktürüyor, e yiğidi öldür, hakkını ver, emir aliye olan temiz asistlerini sayamadım amk..
tsigalko bu sefer kendini o kadar ön plana çıkarmak zorunda kalmadı, bir kaç ribosu, bir kaç isabetli şutu var, 12-15 sayı civarında maçı tamamlıyorum.
yalnız uzun süre sonra ilk kez o derece zütü parlatmışız.. maç sonu ciğerlerim lime lime oldu aq... kondisyon şart beyler..
maç çıkışı, minenin yanına gidicem.. serhat ortaya "fen edebiyatlarla beraber çıkışta takılıp onların ortamıyla da kaynaşma" önerisi sunuyor.. adamlar bize karşı aşırı saygı duymaya başlamışlar beyler.. bizim tayfayı davet ediyorlar, bunların binaların oralarda takılacağız işte.. ortam mortam.. karılar kızlar.. yeni insalar..amk serhatı başka ne düşünür zaten..