-
1.
+8Dünya’da bir devlet başkanı adını taşıyan tek çiçek atatürk çiçeğidir. Bu çiçeğin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landin’in koyduğu, tüm dünyada bu isimle üretilip satılmakta olduğu söylenmektedir. Ancak bu konuda tam mutabakat bulunmamaktadır. Kesin olarak bilinen Atatürk’ün bu çiçeğin Türkiye’de yetiştirilmesinde gösterdiği özen ve gayrettir.Tümünü Göster
——————————
Atatürk, Sofya’ya askeri ataşe olarak gönderilir. Bulgaristan henüz 5 yıllık bir ülkedir. Üzgündür Atatürk istanbul’dan gittiği için. Bir pastahane vardır Sofya’da. Diplomatik erkan, genel olarak o pastahanede kahvaltı yapmaktadır. Atatürk de orada yapar kahvaltılarını.
Bir sabah bir köylü girer pastahaneye. Bohçası vardır yanında, bırakır bir masanın yanına, oturur. Bir garson gelir, köylü süt ve kek ister. Garson ise köylünün pastahaneden ayrılmasını ister. itiraz eder köylü. Birkaç garson daha gelip tekrarlarlar dışarı çıkmasını.
Köylü öfkelenir ve bağırmaya başlar. “Senin sattığın sütü ben üretiyorum, senin sattığın pasta, börek, çöreğin ununu ben üretiyorum. Peynirini, yoğurdunu ben üretip veriyorum. Pastana koyduğun meyveleri ben üretiyorum ve sen benim ürettiklerimi bana vermiyorsun öyle mi? Hayır çıkmıyorum ve kahvaltımı burada yapacağım” der..
Herkes suspus olur. Köylünün istedikleri masasına gelir, kahvaltısını yapar ve bir miktar parayı masaya fırlatarak çıkar ve gider.
Tüm her şeyi izler Atatürk. Küçük kareli not defterine şu notu düşer. “Bir gün benim köylüm de bu köylü gibi olursa millet olduk demektir “der ve ekler. “KÖYLÜ MiLLETiN EFENDiSiDiR”…
Kaynak: Mehmet Tevfik Gürsel paylaşımı
…………………………………….
Atatürk Arapça biliyor muydu? Birçok din hocasından daha iyi biliyordu ve bunu kendisi de ilan ve itiraf etmiştir. Dinci ve dinsiz yobazlar bu gerçeği saklarlar. Onlara göre, Atatürk’ü ‘Arapça biliyor’ göstermek onu örtülü biçimde ‘dindarlaştırmak’ olur. Onlara göre Atatürk’ü Arapçanın A’sını bile bilmeyen bir adam olarak tescil etmek lazımdır. Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Yurt Gazetesi 19.11.2012.
————————
Yunan başkomutanı Trikopis, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina´daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçmiş ve saygı duruşunda bulunmuştur.
————————-
”Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının ‘Kavm-i Necip (B. Pakman’ın notu: Osmanlı döneminde Araplara verilen ad, soyu temiz kavim demek) evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın’ diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla göz yaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.”Atatürk. Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü, s.19.
————————-
Atatürk “Minber” adında bir gazete çıkartmış ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçmiştir. Hakimiyeti Milliye ve Ulus Gazetelerinde bir çok yazısı yayımlanmıştır.
————————-
Son yedi yüz yılın en büyük islam düşünürü olarak kabul edilen Pakistanlı islam alimi, şair, filozof ve politikacı muhafazid ikbal’in (9 Kasım 1877 – 21 Nisan 1938) oğlu Cavit ikbal anlatıyor: “Babama göre, Peygamber ve ilk dört halife döneminde islam devleti bir cumhuriyetti. Babam, Mustafa Kemal’in yaptığı devrimi, içtihat gücünün halifeden alınıp Millet Meclisi’ne devredilmesi olarak görüyordu. Bu sistemde Meclis artık halife hükmündedir. Ulema sözlerinin üstündeki içtihat gücünün, hilafet makamından alınarak Meclis’e verilmesi, ikbal’e göre çok yeni bir olgudur. Babamın Mustafa Kemal’i çok sevmesinin sebebi de budur. Fakat büyük insanların birbirlerinin fikirlerinden etkilenmeleri ne kadar doğalsa, bazı konularda ayrı düşünmeleri de o kadar normaldir. Babam, Mustafa Kemal’in geleneklerle bağlarını gereksiz yere kopardığı kanaatinde idi.
Güney Afrika Müslümanları 1933’te babama gelip, uzun ömürlü olması için dua ettiklerinde, babam onlara şöyle demişti: ‘Ben yapacaklarımı yaptım. Artık benim için değil, Mustafa Kemal ve muhafazid Ali Cinnah için dua edin”
“Babam’ın zihnindeki devlette demokrasi olmalıydı. insan hakları garanti altına alınmalıydı. Babam, bunların islam’da esasen var olduğu kanaatinde idi. Bu konudan söz edildiğinde ‘Reform yapmıyorum, islamiyet’i özüne çeviriyorum’ derdi. Babam’a göre, laiklik de islam’ın özünde vardı. Bana kalırsa, islam’da hukukun üstünlüğünün kanıtı Kur’an’dır ve Peygamber bile hukukun üstünlüğüne tâbidir. Babam, bütün örfî hukukun içtihatla değişime tâbi olması gerektiğini düşünüyordu. Özellikle kadının durumuna vurgu yapıyordu. Babam, bütün bu düşünceleri hayata geçirme güç ve dehasına sahip bir tek Müslüman önder tanıyordu: Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Bunu gördüğü, buna inandığı için Atatürk’ü hep tebcil ve tâzimle anmış, ona hep dualar etmiş, onu hep Müslümanların umudu ve ufku olarak göstermiştir.”
başlık yok! burası bom boş!